Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Diyarbakır'dan Şanlıurfa'ya'dan Şanlıurfa'ya: tarih, sanat ve lezzetle dolu bir rota - Magazin haberleri

        Diyarbakır, zihnimde hep bir merak uyandırmıştı; tarihin tozlu sayfalarından fırlamış, medeniyetlerin buluştuğu bir şehir... Diyarbakır Valiliği'nin destekleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın iç turizmde destinasyon çeşitliliğini artırma misyonuyla çıktığım bu yolculukta, beklentilerimin çok ötesinde bir deneyim yaşadım. Uçaktan indiğimde beni karşılayan, sadece sıcak iklimi değil, aynı zamanda ruhuma dokunan sıcacık insanları oldu. Mezopotamya'nın kalbinde, Dicle Nehri'nin bereketli kollarında yükselen bu şehir, her bir köşesinde binlerce yıllık yaşamın izlerini taşıyan, adeta nefes alan bir açık hava müzesiydi.

        ZERZEVAN KALESİ: GİZEMLİ BİR GEÇMİŞİN KAPILARI

        Diyarbakır seyahatimin ilk durağı, Çınar ilçesinde bulunan Zerzevan Kalesi oldu. Kaleye adım attığım an, yaşanmışlıklar, gizemler ve asırlık taşların fısıltıları beni adeta büyüledi. Oyukları, nişleriyle tarih ve kültür-sanat meraklılarına "Bana gel!" diyen bu yapı, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alıyor. Roma İmparatorluğu döneminden kalma çok önemli bir askeri kale ve yerleşim yeri olduğu bilgisini edindim.

        Şehir merkezine biraz uzak olsa da, M.Ö. 882 yılına, Asur dönemine kadar uzanan ve daha sonra Persler ve özellikle Roma İmparatorluğu döneminde yoğun olarak kullanılmış bu yapının konumu ve hala gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen bölümleri oldukça düşündürücü, merak uyandırıcı ve büyüleyiciydi. Zerzevan'ı diğer kalelerden ayıran en önemli özelliklerinden biri ise, içerisinde bulunan Mithras Tapınağı'dır. Bu tapınak, kalenin aynı zamanda bir paganlık merkezi olduğunu açıkça gösteriyor.

        ZERZEVAN KALESİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER

        Zerzevan Kalesi, hem askeri bir üs hem de gizemli bir inanç merkezini bir araya getiren, tarihi ve arkeolojik açıdan büyük önem taşıyan bir açık hava müzesidir. Türkiye ve Diyarbakır için eşsiz bir değer taşımaktadır. Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırında, stratejik bir konumda yer alan kale, hem sınır güvenliğini sağlamak hem de ticaret yollarını korumak için kullanılmıştır. Kalenin en dikkat çekici özelliklerinden biri, hem yer üstü hem de büyük bir yer altı şehrine sahip olmasıdır. Bu da onu diğer kalelerden farklı kılmaktadır.

        Kalenin içinde, çok iyi korunmuş bir Mithras Tapınağı bulunmaktadır. Bu tapınak, Roma'nın doğu sınırında bulunan ilk ve tek Mithras tapınağı olma özelliğini taşımaktadır. Mithras, Roma askerleri arasında yaygın olan, gizemli bir güneş tanrısı kültüydü ve pagan inanç sistemlerinin önemli bir parçasıydı. Bu tapınağın keşfi, kalenin sadece askeri değil, aynı zamanda dini bir merkez olduğunu da göstermektedir.

        ZERZEVAN'DAKİ MITHRAS TAPINAĞI: GİZEM PERDESİ ALTINDAKİ AYİNLER

        Zerzevan'daki Mithras Tapınağı, yer altına oyulmuş gizli bir ibadet alanıdır. Bu özel mekân, Mithras inancının derin ve ezoterik ayinlerine sahne olmuştur. Ayinler kapalı mekânlarda, dış dünyadan izole edilmiş, büyük bir gizlilik içinde yapılırdı. Mithras inancında, tanrının kutsal bir boğayı kurban etmesi (Tauroctony) temel semboldür.

        Bu ritüel, evrenin yaratılışı ve yeniden doğuşu gibi derin anlamlar taşır. Tapınakta boğa kurbanına dair izler bulunmuştur; bazı kaynaklara göre boğanın kanı özel kaplarda toplanır ve ritüelistik vaftizlerde kullanılırdı. Ayinler sırasında toplu yemekler düzenlenir, katılımcılar tapınaktaki taş sıralarda otururdu. İnanca girmek isteyenler, yedi aşamalı zorlu bir inisiyasyon (kabul) sürecinden geçerdi. Bu süreçte oruç, perhiz ve dayanıklılık sınavları gibi uygulamalar yer alırdı.

        ZERZEVAN KALESİ'NİN DİĞER SIRLARI VE GÖZ KAMAŞTIRAN MANZARALAR

        Zerzevan Kalesi'nde kilise, gözetleme kulesi, yeraltı sığınakları, su sarnıçları, askeri yapılar ve hatta tüneller gibi birçok farklı yapı mevcuttur. Surları 1200 metre uzunluğunda ve 15 metre yüksekliğindedir. Özellikle fotoğrafçılar ve gökyüzü meraklıları için popüler bir nokta olan Zerzevan, Mezopotamya'da güneşin batışının en iyi izlendiği yerlerden biri olarak kabul ediliyor.

        Öte yandan, kalede dikkatimi çeken bir başka detay da 2021'deki kazılarda bulunan, üzerinde ABD'nin kuruluş sloganı 'E Pluribus Unum' (Çokluktan Birliğe) yazılı rozet oldu. 125 cm derinlikte bulunan rozetin 250-300 yıllık olduğu tespit edildi. Motifin 1782'de tasarlandığı ve 1902'den itibaren ABD ordusunda kullanılmaya başlandığı belirtiliyor. Rozetin buraya nasıl geldiği bilinmese de, bu keşif arkeologlar arasında farklı yorumlara neden oldu. Bu ilginç bulgu, kalenin sadece antik çağlara değil, farklı dönem ve kültürlerle de beklenmedik bağlantıları olduğunu ortaya koyuyor.

        DİYARBAKIR ULU CAMİİ

        Diyarbakır’a gelip de Anadolu'nun en eski camilerinden biri olan Ulu Camii’ni görmemek, şehrin kalbini hissetmeden dönmek olurdu benim için. 639 yılında Mar Toma Kilisesi'nin camiye dönüştürülmesiyle oluşan Ulu Camii Avlusu'na adım attığım anda, yüzyılların izini taşıyan taşlar ve derin bir huzur karşıladı beni. İslam dünyasında beşinci Harem-i Şerif olarak kabul edilen bu caminin bugünkü hali ise, Artuklu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalan eklemelerle zenginleşmiş, adeta bir medeniyetler mozaiği. Özellikle geniş avlusu, farklı dönemlerden kalan sütunları ve yazıtlarıyla adeta açık hava müzesi gibi.

        İçeri girdiğinizde ise sizi etkileyici bir sadelik karşılıyor. Minber, mihrap ve tavan süslemeleri hem estetik hem de tarihî açıdan çok değerli. Burası sadece ibadet edilen bir yer değil, aynı zamanda geçmişte medrese ve kütüphaneleriyle önemli bir ilim merkeziymiş. Diyarbakır Ulu Camii, şehrin ruhunu en derinden hissettiğiniz, tarihin ve inancın iç içe geçtiği özel bir yer.

        HASAN PAŞA HANI

        Diyarbakır'ın tarihi sokaklarında gezinirken, kendinizi Hasan Paşa Hanı'nda bulmamanız mümkün değil. Bu han, 1572-1575 yılları arasında Diyarbakır'ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra üçüncü vali olan Sokollu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa tarafından yaptırılmış ve tam anlamıyla bir Osmanlı eseri. İçeriye girdiğinizde, sizi ilk olarak geniş ve ferah avlusu karşılıyor. Eskiden kervanların ve tüccarların konakladığı bu avlu, şimdilerde rengarenk dükkanlar, kafeler ve restoranlarla dolu. Buradaki hareketlilik, kahve kokuları ve sohbet sesleri, hanın yüzyıllardır süregelen canlılığını hissettiriyor. Sanki zaman durmuş, geçmişin ruhu bugüne taşınmış gibi.

        Hasan Paşa Hanı'nın her köşesi, ince işçilikle dolu. Duvarlardaki detaylar, kemerli geçitler ve sütunlar, dönemin mimari zarafetini gözler önüne seriyor. Üst katta yer alan odalar ise eskiden olduğu gibi şimdi de yöresel ürünler, el sanatları ve hediyelik eşyalar satan dükkanlara ev sahipliği yapıyor. Burada dolaşırken, geleneksel Diyarbakır el sanatlarını yakından görme ve belki de kendinize küçük bir anı alma fırsatı bulabilirsiniz. Hanın ortasındaki şadırvanın etrafında oturup bir yandan geleneksel dibek kahvesi yudumlamak, bir yandan da hanın tarihini ve enerjisini solumak paha biçilmez bir deneyim. Burası, Diyarbakır'ın sadece tarihi bir yapısı değil, aynı zamanda şehrin sosyal ve kültürel yaşamının da merkezi.

        SÜLÜKLÜ HAN: DİBEK KAHVESİ KOKAN ASIRLIK BİR MOLA

        Sülüklü Han, günümüzde kafe ve restoran olarak hizmet veren, dibek kahvesi kokan bu han, 1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi tarafından inşa edilmiş. Adını, bir zamanlar avlusundaki kuyudan çıkan ve tıbbi amaçlarla kullanılan sülüklerden almış. Bu hikaye bile, hanın ne kadar ilginç bir geçmişi olduğunu anlamama yetti. Eskiden kervanların konakladığı, yolcuların dinlendiği bir merkezken, günümüzde canlı bir sosyal alana dönüşmüş.

        Hana girdiğinizde, sizi hemen o otantik taş dokusu ve ferah avlusu karşılıyor. Hanın her köşesinde, Diyarbakır'ın geleneksel mimarisinin izlerini görmek mümkün. Eski taş duvarlar, kemerli geçitler ve üst kattaki odalar, o dönemin ticari ve sosyal yaşamına dair ipuçları sunuyor.

        Bugün Sülüklü Han, özellikle kahve ve nargile keyfi yapmak isteyenlerin gözde mekânı. Ortadaki kuyunun etrafına dizilmiş masalarda oturup, dibek kahvesi yudumlamak, şehrin karmaşasından uzaklaşıp huzur bulmak için harika bir fırsat. Etraftaki sohbet sesleri, yerel müzikler ve geleneksel tatlarla harmanlanan bu atmosfer oldukça dikkat çekici. Bir yandan Diyarbakır'ın meşhur dibek kahvesini tadarken, bir yandan da hanın tarihini ve enerjisini içime çektim.

        HİLAR KAYA MEZARLARI: TAŞLARA KAZINMIŞ BİR TARİH

        Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde yer alan Hilar Kaya Mezarları, benim için yalnızca bir ören yeri değil, tarihle iç içe geçmiş bir keşif yolculuğuydu. Bu antik alan, insanlık tarihinin çok eski dönemlerine uzanan izler taşıyor. Hilar, sadece kaya mezarlarıyla değil, 12 bin yıl öncesine dayanan yerleşim geçmişiyle dikkat çekiyor. Paleolitik dönemden itibaren insanların yaşadığı bu alan, göçebe hayattan yerleşik düzene geçişin önemli duraklarından biri. Roma döneminde mezarlık olarak kullanılan kayalıklara oyulmuş yapılar, duvarlardaki kabartmalarla süslenmiş. Bazı kabartmalarda İran’a özgü kıyafetler, bazı yazıtlarda ise Kuzey Suriye dillerinin izleri görülüyor. Bu da Hilar’ın farklı kültürlerin buluşma noktası olduğunu gösteriyor.

        Çevrede yapılan arkeolojik kazılarda; boncuklar, süs eşyaları, altın kolye parçaları ve Roma ile Bizans dönemine ait sikkeler gün yüzüne çıkarılmış. Bu buluntular, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde sergilenerek bölgenin tarihî zenginliğini yansıtıyor. Hilar, hem tarihe dokunmak isteyenler hem de doğayla baş başa kalmak isteyenler için görülmeye değer, kıymetli bir durak.

        ÇAYÖNÜ HÖYÜĞÜ: UYGARLIĞIN İZİNDE BİR YOLCULUK

        Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde yer alan Çayönü Höyüğü, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından birine ev sahipliği yapıyor. M.Ö. 7500-5500 yıllarına uzanan bu alan, avcı-toplayıcılıktan yerleşik hayata geçişin, tarımın başlamasının ve ilk hayvanların evcilleştirilmesinin izlerini taşıyor.

        Kazılarda ortaya çıkan yuvarlak kulübelerden taş temelli dikdörtgen evlere geçiş, mimari evrimi gözler önüne seriyor. Özellikle terrazzo mozaik döşemeler ve ızgara planlı yapılar, dönemin mühendislik anlayışına ışık tutuyor. Höyükten çıkarılan tarım aletleri, süs eşyaları, seramikler ve insan kemikleri, Çayönü’nün sadece bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda sosyal yaşam ve inanç sistemleri hakkında da önemli bilgiler sunduğunu gösteriyor. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Çayönü, bugün Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen buluntularıyla, uygarlığın temellerinin atıldığı merkezlerden biri olarak dikkat çekiyor.

        KADIN EMEĞİ VE YENİ BİR DÖNEM

        Ziyaretimiz sırasında Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu da kazı alanında incelemelerde bulundu. Vali, yalnızca yüzde 17’si açığa çıkarılmış bu benzersiz alanın, Göbeklitepe gibi uluslararası tanınırlığa ulaşması için önemli projeler yürütüldüğünü belirtti. Bu kapsamda ziyaretçi karşılama merkezi ve dönemin yaşamını yansıtan deneyim alanlarının kurulması planlanıyor. Kazı alanında beni en çok etkileyen detaylardan biri de, kadınların aktif şekilde bu çalışmalarda yer almasıydı. Zorlu koşullarda, sıcağın altında emek veren kadınların tarih yazımında pay sahibi olması hem gurur verici hem de ilham verici bir tablo sunuyor.

        ÇİN SEDDİ'NDEN SONRA DÜNYANIN EN UZUN SURLARI: DİYARBAKIR SURLARI

        Diyarbakır'a gelip de o meşhur surlara hayran kalmamak imkansız! Bu devasa yapının etrafında yürümek, çok güzeldi. Sanki her bir taş, binlerce yıllık bir hikaye fısıldıyordu kulağıma. Bu surlar, gerçekten de bir şehir duvarından çok ötesi. Çin Seddi'nden sonra dünyanın en uzun ikinci sur sistemi olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 5.8 kilometre uzunluğunda ve bazı yerlerde 10-12 metre yüksekliğe ulaşan bu yapı, şehrin etrafını adeta bir inci kolyesi gibi sarmış. Üzerinde 82 burç ve 4 ana kapı (Dağ Kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı, Yeni Kapı) bulunuyor. Her bir burcun farklı bir adı, farklı bir hikayesi var. O kadar ihtişamlılar ki, sanki zaman içinde yolculuk edip o eski savaşlara, kuşatmalara tanıklık edebiliyorsunuz.

        Surların sadece dıştan görünüşü değil, üzerindeki kabartmalar ve yazıtlar da oldukça etkileyici. Farklı medeniyetlere ait semboller, hayvan figürleri ve Arapça yazıtlar, surların ne kadar zengin bir tarihe sahip olduğunu gösteriyor. Roma'dan Bizans'a, Emevilerden Artuklulara kadar birçok medeniyetin izini bu taşlarda görmek, insanı hayrete düşürüyor.

        Surların üzerinden şehri kuşbakışı izlemek ise bambaşka bir deneyim. Bir yanda modern Diyarbakır, diğer yanda tarihi İçkale ve daracık sokaklar... Bu kontrast, şehrin hem geçmişi hem de bugünüyle nasıl iç içe yaşadığını gözler önüne seriyor. Özellikle gün batımında surların üzerinden izlenen manzara, hafızamdan kolay kolay silinmeyecek anlar yaşattı. Diyarbakır Surları, sadece bir yapı değil, şehrin ruhu. 2015'te UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alması da bunun en büyük kanıtı.

        DİYARBAKIR KRAL YOLU ROTASI: TARİHLE YÜRÜYÜŞ

        Diyarbakır, binlerce yıllık geçmişiyle Anadolu’nun en köklü şehirlerinden biri. Şehrin bu tarihi zenginliğini ortaya çıkarmak ve turizme kazandırmak amacıyla hayata geçirilen 'Kral Yolu Yürüyüş Rotaları Projesi' tam da bu noktada devreye giriyor.

        Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu öncülüğünde, antik 'Kral Yolu'nun belirlenen yürüyüş rotaları Pirareş Köprüsü mevkiinde düzenlenen bir yürüyüşle tanıtıldı. Bu proje, tarihi ve doğal güzellikleri birleştirerek Diyarbakır'ı önemli bir turizm destinasyonu haline getirmeyi hedefliyor. Karacadağ Kalkınma Ajansı, GAP İdaresi, TGA ve yerel paydaşların katkısıyla hazırlanan bu proje, Mezopotamya’dan geçen antik Kral Yolu’nun Diyarbakır bölümünü gün yüzüne çıkarıyor. MÖ 7. yüzyılda Lidya Kralı Gyges tarafından inşa edilen bu yol, Efes’ten başlayıp Ninova’ya kadar uzanan, ticaret, göç ve askeri amaçlarla kullanılan bir rotaydı. Diyarbakır’dan da geçen bu kadim yol, üzerinde birçok medeniyetin izini taşıyor.

        351 KİLOMETRELİK 32 YÜRÜYÜŞ ROTASI

        Proje kapsamında Diyarbakır merkez ve 5 ilçede (Eğil, Ergani, Çınar, Çermik, Çüngüş) toplam 351 kilometre uzunluğunda 32 yürüyüş rotası belirlenmiş. Bu rotalar, sadece doğal güzellikleri değil, aynı zamanda tarihi patikaları ve vadileri de bir araya getiriyor. Bu rotalarda yürümek, tarihin tozlu sayfalarında bir gezinti yapmak, geçmiş medeniyetlerin ayak izlerini takip etmek gibiydi.

        ON GÖZLÜ KÖPRÜ: DİCLE'NİN ÜZERİNDEKİ TARİHİ KÖPRÜ

        Diyarbakır’daki gezimde, Dicle Nehri'nin üzerinde tüm ihtişamıyla yükselen On Gözlü Köprü’yü görmeden olmazdı. Resmi adıyla Dicle Köprüsü olarak bilinen bu yapı, halk arasında 'On Gözlü Köprü' veya 'Silvan Köprüsü' olarak da anılıyor. M.S. 1065 yılında Mervaniler döneminde inşa edilmiş ve o günden bu yana Dicle’nin iki yakasını birleştiren önemli bir geçit olmuş. Adından da anlaşılacağı gibi, on kemerli gözüyle nehrin üzerinde zarifçe duruyor. Her bir kemer, mimari bir şölen sunuyor.

        Köprü, yüzyıllardır Dicle’nin azgın sularına, sayısız kervana ve insana meydan okumuş. Köprünün etrafı da oldukça keyifli bir atmosfere sahip. Özellikle piknik yapan aileler, nehrin kenarında yürüyüş yapan insanlar ve fotoğraf çeken ziyaretçilerle doluydu. Dicle Nehri’nin dingin akışı, köprünün görkemli yapısıyla birleşince ortaya huzur dolu ve büyüleyici bir manzara çıkıyor.

        CEMİL PAŞA KONAĞI: DİYARBAKIR'IN YAŞAYAN TARİHİ

        1888-1902 yıllarında inşa edilen bu konak, 19.yüzyılın sonlarında Osmanlı Valisi Ahmet Cemil Paşa ailesi tarafından inşa edilen bu yapı, Diyarbakır’ın sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri. Kesme bazalt taşla yapılmış konak; geniş avlusu, havuzu, eyvanları ve haremlik-selamlık düzeniyle dönemin yaşam tarzını birebir yansıtıyor. Taş oymaları, ahşap süslemeleri ve yüksek tavanlarıyla hem estetik hem de kültürel bir zenginlik sunuyor. Konağın her köşesi, dönemin incelikli el işçiliğini gözler önüne seriyor.

        Yıllarca atıl kaldıktan sonra özenle restore edilerek Kent Müzesi'ne dönüştürülen konak, bugün Diyarbakır’ın tarihini ve kültürel çeşitliliğini gelecek kuşaklara aktaran bir bellek merkezi konumunda.

        BAKIRCILAR ÇARŞISI

        Tarihin ve zanaatın iç içe geçtiği bir durak: Bakırcılar Çarşısı. Kulağıma çalınan çekiç sesleri ve gözüme çarpan parlak bakır ürünleriyle adeta büyülendim. 19. yüzyılın başlarında kurulan bu çarşı, başlangıçta 'Yemeniciler'e tahsis edilmiş olsa da, kısa sürede bakırcıların merkezi haline gelmiş. Burada her dükkân, ayrı bir atölye, ayrı bir sanat galerisi gibi. Bakır ustaları, geleneksel yöntemlerle, bazen 35 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda dahi durmadan çalışıp ortaya harikalar çıkarıyor. Bu emek dolu süreci yakından izlemek, gerçekten etkileyici.

        Çarşıda, küçük kahve fincanlarından devasa kazanlara, süs eşyalarından mutfak gereçlerine kadar binbir çeşit bakır ürün bulmak mümkün. Her bir ürün, ustaların el emeği ve göz nuruyla işlenmiş, adeta ruhlarını yansıtan parçalar. Burada sadece alışveriş yapmakla kalmıyor, aynı zamanda bu kadim zanaatın inceliklerini öğrenme ve belki de kendinize özel bir anı alma fırsatı buluyorsunuz.

        Bakırcılar Çarşısı, Diyarbakır'ın sadece ticari bir alanı değil, aynı zamanda şehrin kültürel kimliğinin ve zanaat geleneğinin canlı bir yansıması.

        DÖRT AYAKLI MİNARE

        Halk arasında 'Şeyh Mutahhar Camii Minareti' olarak da bilinen bu minare, Akoyunlu döneminde, 1500 yılında Kasım Bey tarafından inşa edilmiş. En belirgin özelliği ise adından da anlaşılacağı gibi, dört sütun üzerine oturtulmuş olması. Kare kesitli bu dört sütun, minareyi adeta havada tutuyor gibi duruyordu. Bu mimari harika, o dönemdeki mühendislik ve estetik anlayışı insaı hayrete düşürüyor.

        Minarenin bulunduğu sokak, geçmişte 'Dört Ayaklı Minare Sokağı' olarak anılırmış. Burası, Diyarbakır'ın eski esnaf ve zanaatkarlarının toplandığı, canlı bir ticaret merkeziymiş. Minarenin hemen yanındaki camiyle birlikte, bölgenin hem ibadet hem de sosyal yaşamında önemli bir rol oynamış.

        Ayrıca bu yapının her bir sütununun bir İslam mezhebini temsil ettiği yorumlanırken, ziyaretçiler ise altından geçip, etrafından 7 kez dolanarak dua edip dilek tutuyor.

        SURP GİRAGOS ERMENİ KİLİSESİ

        Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, şehrin çok kültürlü kimliğini en iyi yansıtan yapılarından biri olan Surp Giragos Ermeni Kilisesi'ni ziyaret ederek Ortadoğu'nun en büyük Ermeni kiliselerinden birinin hikayesine tanıklık ettim. Kilisenin kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte, adı ilk kez 16. yüzyıl başlarına ait seyahatnamelerde geçiyor. Yüzyıllar boyunca birçok onarım ve yeniden inşa süreci yaşamış. Özellikle 1881'deki büyük yangından sonra 1883'te yeniden inşa edilmesi, Ermeni cemaatinin buraya verdiği değeri gösteriyor.

        Surp Giragos, mimarisiyle de göz kamaştırıyor. Geniş avlusu, heybetli kubbesi (günümüzde restore edilmiş haliyle) ve iç mekanındaki detaylı işçilik, burayı eşsiz kılıyor. Yakın geçmişte yaşadığı zorlu süreçlere rağmen restore edilerek yeniden ibadete açılması, hem Diyarbakır için hem de Ermeni cemaati için büyük bir umut ve kültürel mirasın korunması adına önemli bir adım.

        Kilise, sadece bir ibadethane olmanın ötesinde, Diyarbakır'ın çok kültürlü ve çok inançlı geçmişinin canlı bir kanıtı. Burada bulunmak, farklı kültürlerin yüzyıllar boyunca bir arada nasıl yaşadığını ve birbirine nasıl hoşgörüyle yaklaştığını hissetmek gibiydi.

        Diyarbakır, sadece taş sokakları ve kadim surlarıyla değil, aynı zamanda damakları şenlendiren zengin mutfağıyla da büyülüyor. Diyarbakır sofraları, genellikle kuzu ve koyun eti ağırlıklı, acılı, yağlı, baharatlı ve ekşili lezzetleriyle öne çıkar. Et, çoğunlukla yerel sebzelerden patlıcan ve domatesle buluşur. Kebap çeşitlerinin bolluğu ise iştah açıcıdır; şehirle özdeşleşen Ciğer Kebabı, doyurucu Mumbar Dolması, özel davetlerin vazgeçilmezi Kaburga Dolması ve farklı lezzetiyle Ayvalı Kavurma bunlardan sadece birkaçı. Tatlı dendiğinde akla ilk gelen ise, enfes Burma Kadayıf olur.

        Şehrin köklü kahve kültürü ise, yüzyıllardır süregelen sosyal yaşamın önemli bir parçasıdır. Tarihi hanlar ve kahvehaneler, sohbetlerin koyulaştığı, dostlukların pekiştiği mekânlardır. Burada tadabileceğiniz özel kahveler arasında, yöreye özgü ve kafeinsiz Menengiç Kahvesi ile taş dibeklerde dövülerek hazırlanan aromatik Dibek Kahvesi bulunur. Bu kahvelerin yanında sıkça ikram edilen reyhan şerbeti ise, ferahlatıcı tadıyla keyfinizi ikiye katlar.

        PEYGAMBERLER ŞEHRİ ŞANLIURFA'DA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ

        Diyarbakır'daki gezimi tamamladıktan sonra yönümü, mistik atmosferiyle beni her zaman kendine çeken Peygamberler Şehri Şanlıurfa'ya çevirdim. 24 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında, Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında bu yıl ikinci kez düzenlenen Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin açılışında buldum kendimi. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı’nın katılımıyla gerçekleşen bu açılış, şehrin tarihini ve kültürünü coşkuyla selamlıyordu.

        FESTİVAL COŞKUSU ŞANLIURFA MÜZESİ'NDE BAŞLADI

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak, AK Parti Şanlıurfa Milletvekilleri Mehmet Ali Cevheri ve Cevahir Asuman Yazmacı, Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürü ve Türkiye Kültür Yolu Festivali Direktörü Selim Terzi, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ahmet Aksoy, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı'nın yanı sıra çok sayıda protokol üyesinin katılımıyla Şanlıurfa Müzesi’nde gerçekleşen açılış töreniyle başladı.

        "2025 HEDEFİMİZ 64 MİLYAR DOLAR HASILAT"

        Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, açılış konuşmasında Türkiye'nin turizm hedeflerine değinerek şunları söyledi; "Ülkemiz ilk dört ayında 12.7 milyon turist ağırladı. Bu seneki hedefimiz dünyadaki ilk dört ülkenin arasında olan yerimizi hızlı bir şekilde yukarı doğru çıkarmak oldu. 2025 hedefimiz 64 milyar dolar hasılat. Tabii Şanlıurfa gastronomisiyle, kültürüyle, arkeolojik zenginliğiyle çok özel bir şehrimiz. Bu özel müzemizde, Türkiye’nin ve dünyanın sayılı müzelerinden Şanlıurfa Müzesi’nde, birçok etkinlikle beraber olacağız. Kültür ve sanatla bütünleşmiş bir turizm felsefesiyle yola çıktık. Türkiye Kültür Yolu Festivalimiz kapsadığı alan ve katılım sayısıyla dünyanın en büyük festivali. Avrupa Festivaller Birliği’nin içerisinde olan nadir festivallerden birisi. Bu festivalin büyüklüğünü yakalayabilecek Avrupa’da kolay kolay bir şehrimiz yok. Biz 2025 yılında 20 şehirde Türkiye Kültür Yolu Festivalimizi düzenleyeceğiz. Binden fazla mekanda, 45 bine yakın sanatçı ile 7 bine yakın etkinlikle Türkiye Kültür Yolu Festivalimizi gerçekleştireceğiz."

        "FİLİSTİN'İ DE UNUTMAYACAĞIZ"

        Şanlıurfa’daki etkinlikler hakkında bilgi veren Yazgı, "40 noktada 400’e yakın etkinlikle gençlerimizle, ailelerimizle, çocuklarımızla beraber olacağız. Dünyanın sayılı sahnelerinden bir tanesi olan ana sahnemizde, ülkemizin çok önemli sanatçılarını Şanlıurfa halkımızla buluşturacağız. Çocuk etkinliklerimiz ile çocuklarımızın hem bilime hem kültüre hem de sanata olan yakınlıklarını artırmaya çalışacağız. Tabii ki Filistin’i de unutmayacağız. Bu mücadelenin saygı duruşu olarak, 'Hala Yaşıyorum' ve 'Filistin Benim Vatanım' sergilerimiz var. Tüm halkımızı oraya bekliyoruz. Her akşam Balıklıgöl’de çok özel mapping gösterimiz olacak. Tematik sahnemizde ruhumuzu dinlendirecek içerikler İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bahçemizde gerçekleştirilecek. Ayrıca Şanlıurfamızın güzel gastronomisini gelen turistlerimize tanıtmak için 13 noktada lezzet durağı gastronomi etkinlikleri düzenlenecek. Türkiye Kültür Yolu Festivali şehirlerimiz için çok önemli. Bir marka değerinin oluşması için bu tür festivallerdeki kültür, sanat ve gastronomi etkinlikleri bizim için önem arz ediyor." diye konuştu.

        Şu anda Şanlıurfa’da otellerin yüzde 90 oranında bir doluluğa ulaştığının altını çizen Yazgı, "Çevre illerimizden birçok vatandaşımız bu festivalin coşkusunu yaşamaya Şanlıurfa’ya geliyor. Bu güzel festivalin gerçekleşmesine katkı sağlayan, başta valimiz olmak üzere; sayın vekillerimize, siyasi parti teşkilatlarındaki her türlü partiden desteklere, belediyemize, katkısı olan tüm makamlara, kişilere ve sanatçılarımıza teşekkürü bir borç bilirim. İnşallah bu festivalimizde herkes gönlünce eğlenecek, gönlünce Şanlıurfa’yı tanıma imkânı bulacak." ifadelerini kullandı.

        VALİ ŞILDAK: "ŞANLIURFA'NIN CANLILIĞINA BÜYÜK KATKI"

        Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak ise festivalin şehrin turizm yolculuğuna ve ekonomisine katkı sağlayacağını vurguladı; "İlimizde ikincisi gerçekleşen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Başta Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız, bu organizasyonu başarıyla şehrimizde gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanlığımız, Bakan Yardımcımız, Genel Müdürümüz, bütün katılımcılara, sanatçılara teşekkür ediyoruz. Kültür şehri olan Şanlıurfamızın bu noktada çok iyi temsili ve daha zengin bir kültürle buluşması adına, bir haftanın üzerinde bir süre içerisinde gerçekleşecek festivalin ilimizde büyük bir canlılık oluşturacağını görüyoruz. Bunun memnuniyetini ifade etmek istiyorum. Bakanlığımız bu sene festivalin beşincisini düzenliyor. Yirmi ili kapsayan bu yılki zincirinin üçüncü halkasındayız. Festival, Şanlıurfalıların ilgi göstereceği konserler, sanat etkinlikleri, sergiler, söyleşiler gibi zengin bir menüyle şehrimizin canlılığına, ekonomisine ve turizm yolculuğuna katkı sağlayacaktır. Burada emek sarf eden İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz başta olmak üzere Valiliğimize bağlı tüm birimlerimize, belediyelerimize ve destek sağlayan bütün kuruluşlarımıza şükranlarımızı ifade ediyoruz." diye konuştu.

        Bakan Yardımcısı Yazgı ve beraberindeki heyet, açılış konuşmalarından sonra Şanlıurfa Müzesi’nde yer alan birçok sergiyi ziyaret etti. 'Sabahçı Kahvesi', 'Ozan Oganer Heykel Yerleştirmesi', 'Dijital Hareketli Minyatür Uygulaması', 'Yaşayan Miras: İpek Kazaz', 'Türkiye’nin Minyatürleri', 'Görsel Hafızayla Şanlıurfa Fotoğraf Sergisi', 'Cengiz Yatağan Resim ve Heykel Sergisi', Hikmet Barutçugil’in 'Büyük Rüyalar Görmek Sergisi', 'Tat ve Kokular ile Tarihe Yolculuk Sergisi', 'Şanlıurfa’da Günlük Yaşam Etnografya Sergisi', 'Filistin Benim Vatanım Sergisi', 'Hala Yaşıyorum Sergisi' ve 'Gökyüzünden Türkiye Sergisi' bu ziyaret edilen sergiler arasındaydı. Heyet ayrıca, Mehteran Takımı gösterisini izledikten sonra Mevlid-i Halil Camii’ne geçerek 'Adil-i Mutlak Hat Sergisi'nin açılışına katıldı ve çocuk etkinlik alanını gezdi.

        12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihinin ilk izlerini taşıyan Şanlıurfa, tam 9 gün boyunca birbirinden renkli etkinliklere ev sahipliği yapacak. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ve bir yandan kültürümüzü uluslararası sanat formlarıyla buluştururken, diğer yandan şehirlerimizin marka değerini artırmayı hedefleyen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin bu yılki üçüncü durağı Şanlıurfa olacak. Dokuz gün sürecek festival boyunca, yaklaşık 40 farklı noktada gerçekleştirilecek 100’den fazla etkinlikle, Şanlıurfa’nın tarihi ve kültürel zenginliği eşsiz bir deneyime dönüşecek.

        SANAT DOLU SERGİLERLE GEÇMİŞE YOLCULUK

        Festival kapsamında, sanatseverler kentin dört bir yanına yayılan sergilerde Şanlıurfa’nın kültürel birikimini ve sanatla harmanlanan mirasını keşfetme fırsatı bulacak. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Mozaik Müze Yolu Yan Bahçe’de; 'Beste Alperat Sergisi' ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin 'Gökyüzünden Türkiye Sergisi', Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu’da; 'Ozan Oganer Heykel Sergisi', Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Geçici Sergi Salonu’nda; 'Şanlıurfa’da Günlük Yaşam Etnografya Sergisi', Şanlıurfa Mozaik Müzesi’nde; 'Quasimotho Sergisi', Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Cam Üretimi Canlandırması Alanı’nda; 'Tat ve Kokular ile Tarihte Yolculuk Sergisi' yer alacak.

        Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Neolitik Dönem Sonu Terası’nda ise 'Dijital Hareketli Minyatür Uygulaması', 'Yaşayan Miras - İpek Kazaz Sergisi', 'Türkiye’nin Minyatürleri Sergisi' ve 'Görsel Hafızayla Şanlıurfa Fotoğraf Sergisi' görülebilecek. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Roma Dönemi Salonu’nda; Hikmet Barutçugil’in 'Büyük Rüyalar Görmek' sergisi, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Demirçağ Salonu Çıkışı’nda; 'Cengiz Yatağan Resim ve Heykel Sergisi', 11 Nisan Kadın Kültür ve Eğitim Merkezi’nde; 'El Sanatları Sergisi', Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi Reji Kilisesi’nde; Fatih Akkuş’un 'Kubbelerin Sırrı Sergisi' ziyaretçilerle buluşacak.

        Mevlid-i Halil Camii ise adalet temasını içeren hat ve tezhip sanatından örneklerin yer aldığı 'Adil-i Mutlak' hat sergisine ev sahipliği yapacak. Festival kapsamında Balıklıgöl Medrese’de gerçekleştirilecek 'Işıkla Ateş Arasında' mapping gösterisi ise şehirde görsel bir şölen sunacak. Balıklıgöl’ün efsanesinin, dijital zamanın görsel diliyle yeniden yorumlandığı bu çalışmada; ateş, su, dua ve zaman kavramları ebru desenlerinin akışında yansıtılacak.

        MÜZİKLE TAÇLANAN FESTİVAL COŞKUSU

        Festival coşkusunu müzikle taçlandıran konserler de şehrin dört bir yanında sevenleriyle buluşacak. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde kurulacak sahnede Serkan Kaya, Oğuzhan Koç, Bilal Sonses, Bayhan, Derya Uluğ, Murat Dalkılıç, Bengü, Ebru Yaşar ve Alişan gibi birbirinden ünlü sanatçılar hayranlarıyla buluşarak en sevilen şarkılarını seslendirecek. Mehmet Akif İnan Konferans Salonu, İl Milli Eğitim Konferans Salonu, Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi Reji Kilisesi, Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi ve Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda da farklı müzik türlerinde konserler düzenlenecek. Aykut Kuşkaya, Grup Dergah, Grup Mevlana, Fırat Türkmen ve Ahmet Fescioğlu, Murat Belet, 3 Alp, Fatih Koca, Vox Humanis Çoksesli Koro Topluluğu ezgileriyle festivale renk katacak.

        Festival kapsamında, Ahmet Çalışır ve Ufuk Yürüç 'Mana İkliminden Damlalar', Kazancı Bedih Güzel Sanatlar Lisesi 'İki Mızrap Bir Ses' ve 'Senfonik Türküler' konserleriyle sanatseverlerle buluşacak. Ayrıca Harran Üniversitesi Sıfır Noktası Çocuk Korosu ve Gençlik Orkestrası 'Senfonik Çocuk Şarkıları Konseri' ile sahne alacak. Festivalde 'Genç Yetenekler' Piyano Konseri ve 'Geleneksel Sıra Gecesi' de konuklarına unutulmaz anlar yaşatacak.

        Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin 'Müze Konseri' ve Şanlıurfa Anadolu İmam Hatip Lisesi Müzik Grubu’nun konseri, tarihi atmosferi müzikle aydınlatacak. Türkiye Kültür Yolu Festivali, ülkemizin çeşitli illerinde yer alan ceza ve tevkifevlerinde bulunan mahkum vatandaşlara da sanatı ulaştırıyor. Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali kapsamında, Şanlıurfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutuklu ve hükümlüler, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sanatçılarının vereceği konserle moral bulacak.

        FİLİSTİN MÜCADELESİ SANAT SAHNESİNDE

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali’nde, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Filistin’in mücadelesine saygı duruşu niteliğinde özel bir seçki sanatseverlerle buluşacak. Festival kapsamında, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Geçici Sergi Salonu; Nabil Anani’nin 'Filistin Benim Vatanım' adlı sergisine ve küratörlüğünü Samed Karagöz’ün üstlendiği, 16 Filistinli sanatçının eserlerinden oluşan 'Hâlâ Yaşıyorum' sergisine ev sahipliği yapacak.

        Filistin sanatının öncü isimlerinden Nabil Anani, 'Filistin Benim Vatanım' sergisinde izleyiciyi hem bireysel hem de kolektif hafızanın katmanları arasında dolaşmaya davet ediyor. Anani’nin çalışmaları, yalnızca estetik bir arayışın değil, aynı zamanda kimlik, yurt, direniş ve hatırlamanın politik bir eylem olarak nasıl biçimlendiğinin izini sürüyor. Nekbe sonrası Filistinlilerin parçalanan hayatlarına, yerinden edilmenin travmasına ve kolektif kayıplarına görsel tanıklık sunan bu eserler, geçmişi yalnızca anmakla kalmıyor, geleceği tahayyül etmenin yollarını da arıyor. Bu sergi, sadece Nabil Anani’nin sanatsal mirasına değil, aynı zamanda Filistin halkının belleğine, direncine ve onarıcı umutlarına bir ağıt ve bir övgü sunuyor.

        Küratörlüğünü Samed Karagöz’ün üstlendiği 16 Filistinli sanatçının eserlerinden oluşan 'Hâlâ Yaşıyorum' sergisi ise çağdaş Filistin sanatından çarpıcı bir seçki sunuyor. Sergide yer alan eserler, tarih, direniş ve umut gibi kavramlar etrafında şekillenirken, her biri Filistinli sanatçıların yaşam deneyimlerini ve sanatsal perspektiflerini yansıtıyor.

        FERDİ TAYFUR ANISINI YAŞATAN 'SABAHÇI KAHVESİ' ŞANLIURFA’DA

        Ocak ayında aramızdan ayrılan usta sanatçı Ferdi Tayfur’un hayatını konu alan 'Sabahçı Kahvesi' adlı enstalasyon sergisi, Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali kapsamında Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu’da ziyaretçileriyle buluşacak. Sergide, Ferdi Tayfur için özel olarak hazırlanan bir belgesel de gösteriliyor.

        Ferdi Tayfur’un hayatına mercek tutan sergi; sanatçının şekerci çırağı döneminden Gülhane konserine kadar farklı zamanlarına odaklanıyor. Sergi; dönem kıyafetleri, afiş ve plaklar, dilek ağacı, Ferdi Tayfur büstü ve farklı sanatçılara yaptırılmış eserleriyle zengin bir içerik sunuyor. Sergide; Ferdi Tayfur’un sergiye de ismini veren meşhur şarkısı 'Sabahçı Kahvesi’nden alınan ilhamla bir sabahçı kahvesi canlandırması da yer alırken, sergiyi ziyaret eden hayranları Sabahçı Kahvesi’nde oturup, fotoğraf çektirerek, interaktif bir deneyim de yaşayacak.

        TİYATRODAN SÖYLEŞİLERE, ATÖLYEDEN GEZİLERE…

        Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’nin sezon boyunca kapalı gişe sahnelenen oyunları ve performansları da festival kapsamında Şanlıurfalılar ile buluşturulacak. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Arkeopark Çocuk Köyü’nde Sivas Devlet Tiyatrosu 'Tebeşir Ağacı' adlı oyunuyla, İstanbul Devlet Tiyatrosu ise Mehmet Akif İnan Konferans ve Sergi Salonu’nda sahneleyeceği 'Nereye' adlı temsille Şanlıurfalı tiyatroseverlerle buluşacak. Her iki oyun, ayrıca Devlet Tiyatroları Kamyon Tiyatrosu aracılığıyla Şanlıurfa’nın ilçelerinde de sahnelenecek. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu’da gerçekleşecek olan 'FotoMaraton' etkinliğinde her yaştan onlarca fotoğrafçı, festivalin en güzel karelerini yakalamak için yarışacak.

        Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda; 'Tarihin Sıfır Noktasında Sıfır Atık Defilesi', Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Neolitik Dönem Sonu Terası’nda; Geleneksel Sanatlar Derneği’nin 'Türkiye’nin Ustaları' belgesel gösterimi, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Konferans Salonu’nda, Geleneksel Sanatlar Derneği’nin 'Yaşayan Miras Çalıştayı ve Söyleşisi' gerçekleşecek. Şanlıurfa Müzesi’ne uzmanlar eşliğinde geziler düzenlenerek, gençler, çocuklar ve dezavantajlı bireylerin müzeleri ve arkeolojik alanları ziyaret etmesi sağlanacak.

        Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Konferans Salonu’nda 'Son Veriler Işığında Taş Tepeler Kazıları Söyleşisi'nde Prof. Dr. Necmi Karul, Doç. Dr. Eylem Özdoğan, Doç. Dr. Emre Gül, Doç. Dr. Fatma Şahin ve Doç. Dr. Mücella Erdalkıran Şanlıurfalılar ile buluşurken, 'Son Veriler Işığında Şanlıurfa Kalesi Kazıları Söyleşisi' Prof. Dr. Gülriz Kozbe’nin katılımıyla gerçekleşecek.

        'Son Veriler Işığında Soğmatar ve Şuayb Şehri Kazıları Söyleşisi'nde Dr. İrem Mutlu ve Dr. Seçil Çokoğullu, 'Son Veriler Işığında Harran Kazıları Söyleşisi'nde ise Prof. Dr. Mehmet Önal katılımcılarla değerli bilgiler paylaşacak.

        Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde; Ferhan Tülmen ve Ali Nuri Türkoğlu 'Kültürümüz Mayamız' söyleşisi, Işıl Açıkkar ve Serhat Yabancı ise 'Mutlu Eşler, Mutlu Aile' söyleşisi ile festivalde yer alırken Nihan Hatipoğlu 'Dosta Doğru' ile dinleyicilerini maneviyat dolu bir yolculuğa çıkaracak. 'Züleyha ile Sınırsız Sohbetler'in konuğu Beyhan Budak olurken, Lacivert Dergisi de 'Bağlarımız' Söyleşisi ile Şanlıurfalılar ile bir araya gelecek. Mehmet Cemil de 'Edebiyat Sohbetleri' ile ziyaretçileri ile buluşacak.

        Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu ise 'Şanlıurfa’nın Kültür Değerleri ve Fotoğrafçıların İlgisi' söyleşisi ile Sabri Kürkçüoğlu’nu ağırlayacak. Ünlü komedyen Gökhan Ünver stand up gösterisi Mehmet Akif İnan Konferans ve Sergi Salonu’nda izleyecilere eğlenceli anlar yaşatırken, Şanlıurfa il Halk Kütüphanesi 'Ezber Bozan Kadınlar 2' söyleşisine ev sahipliği yapacak.

        Şanlıurfa İl Halk Kütüphanesi Konferans Salonu’nda Yağız Gönüler 'Kendinin Yorgunu' söyleşisi, Şanlıurfa Çocuk ve Gençlik Kütüphanesi’nde ise Melih Tuğtağ ile 'İyi Haberler Ajansı' söyleşisi gerçekleşecek. Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi, Şanlıurfa Çocuk ve Gençlik Kütüphanesi, Beykapısı -Sanat Sokağı, Mimarlar Odası Şanlıurfa Şube Başkanlığı ve Rızvaniye Külliyesi’nde düzenlenecek atölyelerde, yetişkin ve çocuklar sanatla tanışarak öğrenme fırsatı bulacak.

        ÇOCUKLAR İÇİN DE FESTİVAL

        Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Arkeopark’ta dokuz gün boyunca içinde birbirinden renkli aktivitelerin, atölye çalışmalarının, sahne gösterilerinin, tiyatroların, oyun alanlarının ve daha birçok etkinliğin yer aldığı 'Çocuk Köyü' kurulacak. Çocukların ekranlardan tanıdığı çizgi film karakterlerinin sahne gösterileri, panayır çadırları, tematik oyun alanları, müzik, drama, dans, bale ve resim gibi sanat eğitimlerinin yapıldığı aktivite çadırları festival boyunca çocuk köylerinde olacak. Çocuklar; Çanakkale Mobil Müze, Aselsan Çocuk Tırı, Çocuk Oyunları Federasyonu Tırı gibi etkinlik alanlarında eğlenirken öğrenecek.

        SOKAK SANATTA

        Festival kapsamında, Piazza AVM içine yerleştirilecek piyanolarda gençler, 'Sen de Çal' projesi kapsamında yeteneklerini sergileyecek. 'Sen de Söyle' kabininde ise Şanlıurfa’nın yeni yıldızı olabilmek için ilk adımlarını atacaklar. Ayrıca, Eyyübiye Millet Bahçesi, Şair Nabi Kültür Merkezi Dijital Sinema Salonu Bahçesi ve Divanyolu Caddesi önünde kurulacak Sokak Sahnesi’nde genç müzisyenler performanslarını izleyicilerle buluşturacak.

        LEZZET DURAKLARI

        Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin düzenlendiği şehirlerde, o kente özgü mutfak kültürünü yaşatacak restoranlar 'Lezzet Noktası' olarak belirleniyor. Türk Mutfak Sanatları Uzmanı Şef Ramazan Bingöl önderliğinde, Türkiye’nin en değerli şefleri, o şehrin kaybolmaya yüz tutmuş lezzetlerini araştırıyor, reçetelerini yazıyor ve bu yemekleri, 'Lezzet Noktası' olarak seçilen restoranlarda birlikte hazırlayarak menülere dâhil ediyor.

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali’nde, gastronomi değerlerini tanıtmak için Eyüp Kemal Sevinç, Ömer Faruk Bingöl, Miktat Işıkyıldız, Ali Keskin ve İdil Açıkalın gibi birçok şef Şanlıurfa’da belirlenen 13 adet 'Lezzet Noktası'nda yöresel yemekler yapacak. Coğrafi işaretli ürünler başta olmak üzere, Şanlıurfa’da unutulmaya yüz tutmuş pek çok geleneksel lezzet de misafirlerle buluşacak. Girişlerine özel olarak tasarlanmış 'Lezzet Noktası' logoları yerleştirilen restoranlar, Şanlıurfalıların yanı sıra yerli ve yabancı turistlerin de uğrak noktası olacak.

        SERKAN KAYA'DAN ŞANLIURFA'DA UNUTULMAZ KONSER

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin ilk günü, sahneye çıkan ünlü sanatçı Serkan Kaya'nın konseriyle taçlandı. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde hayranıyla buluşan Kaya, repertuvarında; 'Karagözlüm', 'Kalakaldım', 'Yaradanım', 'Mesele' ve 'Zor Bela' gibi en sevilen şarkılarının yanı sıra Ferdi Tayfur ve İbrahim Erkal’ın eserlerine de yer verdi.

        Şarkıcı, sahnede yaptığı konuşmada, "Şanlıurfa; Seyfettin Sucu’nun memleketi, İbrahim Tatlıses’in, Kazancı Bedih Usta’nın memleketi. Ben Sivaslıyım ama Şanlıurfa da Adana da Sivas da benim. Sizlerle gurur duyuyoruz. Şanlıurfa’da çok özel gecelere katılmışlığım vardır ama büyük bir meydanda sizlerle ilk kez buluşuyoruz. Türkiye Kültür Yolu Festivali çok önemli bir festival. Sizlerle bizi bir araya getirdiği için, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, emek veren herkese çok teşekkür ediyorum." dedi.

        ŞANLIURFA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ’NDEN FİLİSTİN’E DESTEK

        Türkiye Kültür Yolu Festivali'nin bu yılki üçüncü durağı olan Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin ikinci gününde, her yaş grubuna hitap eden etkinlikler sanatseverlerden yoğun ilgi gördü. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilen Türkiye Kültür Yolu Festivali, Şanlıurfa'da kültür ve sanatı buluşturan etkinliklere sahne oluyor.

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nde, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Filistin’in mücadelesine saygı duruşu niteliğinde iki özel sergi sanatseverlerle buluştu. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Geçici Sergi Salonu’nda yer alan sergiler, Filistin halkının direnişine sanat aracılığıyla tanıklık ediyor.

        Filistin sanatının öncü isimlerinden Nabil Anani, 'Filistin Benim Vatanım' sergisinde izleyiciyi hem bireysel hem de kolektif hafızanın katmanları arasında dolaşmaya davet ediyor. Anani’nin çalışmaları, yalnızca estetik bir arayışın değil, aynı zamanda kimlik, yurt, direniş ve hatırlamanın politik bir eylem olarak nasıl biçimlendiğinin izini sürüyor. Nekbe sonrası Filistinlilerin parçalanan hayatlarına, yerinden edilmenin travmasına ve kolektif kayıplarına görsel tanıklık sunan bu eserler, geçmişi yalnızca anmakla kalmıyor, geleceği tahayyül etmenin yollarını da arıyor.

        Küratörlüğünü Samed Karagöz’ün üstlendiği 16 Filistinli sanatçının eserlerinden oluşan 'Hâlâ Yaşıyorum' sergisi ise çağdaş Filistin sanatından çarpıcı bir seçki sunuyor. Sergide yer alan eserler, tarih, direniş ve umut gibi kavramlar etrafında şekillenirken, her biri Filistinli sanatçıların yaşam deneyimlerini ve sanatsal perspektiflerini yansıtıyor.

        A'DAN Z'YE SANAT DOLU BİR GÜN

        Festival coşkusunu müzikle taçlandıran konserler de şehrin birçok farklı noktasında müzikseverlerle buluşuyor. Kara Kuvvetleri Bando Komutanlığı, Mehmet Akif İnan Konferans ve Sergi Salonu’nda dinleyicilere eşsiz bir müzik şöleni yaşattı. Vox Humanis Çoksesli Koro Topluluğu’nun ezgileri, Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi Reji Kilisesi’nin etkileyici atmosferinde yankılandı. Grup Dergah ise seslendirdiği yöresel ilahiler ile Şanlıurfalıları, Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde maneviyat dolu bir yolculuğa çıkardı.

        Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda gerçekleşen Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin 'Müze Konseri' tarihi atmosferi müzikle aydınlattı. Ferhan Tülmen ve Ali Nuri Türkoğlu, 'Kültürümüz Mayamız' etkinliğiyle Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde Şanlıurfalılar ile bir araya gelerek, kültürümüzün mayası olan geleneklerimiz ve değerlerimiz üzerine unutulmaz bir söyleşiye imza attı. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu ise 'Şanlıurfa’nın Kültür Değerleri ve Fotoğrafçıların İlgisi' söyleşisi ile Sabri Kürkçüoğlu’nu ağırladı. 'FotoMaraton' etkinliğinde festivalin en güzel karelerini yakalayan fotoğrafçılar Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi İç Avlu’da düzenlenen törenle ödüllendirildi.

        ÇOCUKLAR FESTİVAL COŞKUSUNA KAVUŞTU

        Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Arkeopark’ta kurulan, içinde birbirinden renkli aktivitelerin, atölye çalışmalarının, sahne gösterilerinin, tiyatroların, oyun alanlarının ve daha birçok etkinliğin yer aldığı 'Çocuk Köyü' minik misafirlerini ağırlamaya devam etti. Festivalin ikinci gününde çocuklar, geleneksel 'Türk Okçuluğu Gösterisi'ni ilgiyle takip ederken 'Kavuklu Pişekar Orta Oyunu'nda ise eğlenceli anlar yaşadı.

        Beykapısı-Sanat Sokağı’nda yer alan 'Ebru Atölyesi'nde suya nakşedilen bu kadim sanatın inceliklerini öğrenen çocuklar, Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde gerçekleşen 'Bakır Kakma Atölyesi' ile geleneksel el sanatlarıyla tanıştı. Mehmet Akif İnan Konferans ve Sergi Salonu 'Kuklacı' müzikali ile Mersin Devlet Opera ve Balesi’ni ağırladı. İtalyan yazar Carlo Collodi'nin çocuk romanından sahneye uyarlanan müzikal, Şanlıurfalı minik seyircilerden tam not aldı.

        SANAT SOKAĞA TAŞTI

        Festival kapsamında, Piazza AVM içine yerleştirilen piyanolarda gençler, 'Sen de Çal' projesi kapsamında yeteneklerini sergilerken, 'Sen de Söyle' kabininde ise Şanlıurfa’nın yeni yıldızı olabilmek için yarışıyor.

        Ayrıca, Eyyübiye Millet Bahçesi, Şair Nabi Kültür Merkezi Dijital Sinema Salonu Bahçesi ve Divanyolu Caddesi önünde kurulan Sokak Sahnesi’nde genç müzisyenler performanslarını izleyicilerle buluşturmaya devam ediyor.

        OĞUZHAN KOÇ'TAN ŞANLIURFA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ'NDE COŞKULU SAHNE

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin ikinci gününde, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde sahne alan Oğuzhan Koç'a ilgi büyüktü. Alanı dolduran coşkulu kalabalık, Koç'un şarkılarına gece boyunca eşlik etti. Ünlü şarkıcı, 'Aşk Beni Yendi', 'Kimseler Bulamasın Bizi', 'Ayy', 'Küsme Aşka' gibi en sevilen şarkılarının yanı sıra seslendirdiği hareketli türkülerle de Şanlıurfalıları coşturdu.

        Koç, bir hayranının uzattığı telefonu alarak, sahnede özçekim gerçekleştirdi. Oğuzhan Koç, hayranlarının yoğun isteği üzerine de yıllar önce bir televizyon skeci için yazdığı 'Domuz Gribi' adlı eserini Şanlıurfalılar ile tek bir ağızdan söyledi.

        ŞANLIURFA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ: ÇEVRE BİLİNCİNDEN GELENEKSEL SANATLARA

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin üçüncü günü, çeşitli etkinliklerle dopdolu geçti. Kazancı Bedih Güzel Sanatlar Lisesi Görsel Sanatlar Bölümü tarafından Şanlıurfa Müzesi Göbeklitepe Replika Alanı’nda düzenlenen 'Tarihin Sıfır Noktasında Sıfır Atık Defilesi' ile çevre bilincine dikkat çekildi. Atık kâğıtlar, çöp poşetleri, plastik atıklar, atık kumaşlar, pamuk çuvalı, doğal rölyef ve başak gibi malzemelerden yapılan kostümler, tarihin sıfır noktasında renkli görüntüler oluşturdu.

        İl Milli Eğitim Müdürlüğü Konferans Salonu’nda düzenlenen 'Geleneksel Sıra Gecesi' ile Şanlıurfa’nın kültürel değerleri tanıtılarak, izleyicilere unutulmaz bir gece yaşatıldı. Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde sahne alan Grup Mevlana, seslendirdiği ilahiler ile Şanlıurfalıları maneviyat dolu bir yolculuğa çıkardı.

        Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu & Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği ve Sıra Gecesi Topluluğu, Umut Akyürek ve Ahmet Baran’ın eşsiz yorumlarıyla Mehmet Akif İnan Konferans ve Sergi Salonu’nda müzik şöleni sundu. Kazancı Bedih Güzel Sanatlar Lisesi, 'İki Mızrap Bir Ses' konseriyle Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi Reji Kilisesi’nin tarihi atmosferinde Şanlıurfalılarla buluştu.

        Sunucu Işıl Açıkkar ile Aile ve Evlilik Danışmanı - Yazar Serhat Yabancı, 'Mutlu Eşler, Mutlu Aile' söyleşisi ile Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Bahçesi’nde sıcak bir sohbete imza attı. Somut olmayan kültürel miras taşıyıcılarını bir araya getirerek, sorun ve ihtiyaçlarını paylaşmalarını sağlayan 'Yaşayan Miras Çalıştayı ve Söyleşisi' Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Konferans Salonu’nda düzenlendi.

        Yazar Yağız Gönüler, 'Kendinin Yorgunu' isimli söyleşide, edebiyatseverlerle Şanlıurfa İl Halk Kütüphanesi Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Gönüler, söyleşi sonrasında okurlarının kitaplarını imzaladı.

        ŞANLIURFA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ’NDE GÖRSEL ŞÖLEN: BALIKLIGÖL’ÜN HİKÂYESİ DİJİTAL SANATLA CANLANDI

        Balıklıgöl’de yer alan Rızvaniye Medresesi’nin duvarına yansıtılan 'Işıkla Ateş Arasında' mapping gösterisi yerli halkın yanı sıra şehre gelen turistlerden de yoğun ilgi görüyor.

        T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin bu yılki üçüncü durağı Şanlıurfa, kültür ve sanatı buluşturan etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Festival kapsamında Balıklıgöl’deki Rızvaniye Medresesi’nde gerçekleştirilen 'Işıkla Ateş Arasında' mapping gösterisi şehirde görsel bir şölen sunuyor. Ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiği bu çalışmada; Balıklıgöl efsanesi, dijital zamanın görsel diliyle yeniden yorumlanarak ateş, su, dua ve zaman kavramlarını ebru desenleri akışında yansıtıyor. Sanatçı Hakan Yılmaz’ın, 'Hz. İbrahim’in devasa bir ateşin içine düşeceği anda ateşin suya, içindeki odunların da balığa dönüştüğü' hikâyeden ilham aldığı eser, bir ışık gösterisinin ötesinde, ateşin suya dönüştüğü, inancın taşa kazındığı bir hafızayı yeniden okuyor.

        IŞIK DANSININ ARKASINDA YATAN KADİM HİKÂYE

        Küratör İsmail Erdoğan, dijital sergiye inanılmaz bir ilgi olduğunu belirterek şunları söyledi; "Hz. İbrahim ve Balıklıgöl’ün hikayesini anlatıyoruz. Tabii ki Balıklıgöl’ün hikâyesini Balıklıgöl’de anlatmak en doğrusu olurdu. Rızvaniye Medresesi’nin duvarını belirledik çünkü duvardaki kemerler bize güzel bir hareket imkânı tanıyordu.

        .png
        .png

        "Hikâye belliydi ama onu nasıl aktaracağız noktasında; soyutla da biraz harmanlayarak dijitalin imkanlarını kullandık. Hz. İbrahim’in Allah’ı arayarak bulduğu o sahneyle başladık. Sonrasında ateşe atılma hikâyesi, ateşin onu yakmaması… Ateşle ışık arasındaki bu hikâyede ışığın ateşe galip gelmesini anlatıyoruz. İnsanlar, nurun hakim olduğunu, ateşin Hz. İbrahim’i yakmayarak Balıklıgöl’ün ortaya çıktığını görüyorlar."

        'Işıkla Ateş Arasında' mapping gösterisinden çok etkilendiklerini söyleyen sanatseverler, dijital eserin Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında şehre gelmesinden duydukları memnuniyeti dile getirdi.

        BİLAL SONSES, ŞANLIURFA KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ'NDE SAHNEYİ SALLADI

        Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin üçüncü gününde sahne Bilal Sonses'in oldu. Sonses, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde verdiği konserde on binlerce hayranıyla buluştu.

        Sonses; 'Yak', 'Hasbelkader', 'Nefret', 'Şimdiki Aklım', 'Dön Diyemem' ve 'İçimdeki Sen' gibi sevilen eserlerinin yanı sıra seslendirdiği hareketli türkülerle Şanlıurfalıları mest etti. Şanlıurfalılar gece boyunca dans ederek gönüllerince eğlendi.

        Dinleyicilerine, 'İçimdeki Sen' şarkısının hikâyesini anlatan ünlü şarkıcı; şarkıyı aldatıldıktan sonra yazdığını açıkladı. Kendisi için yazılan dövizleri de okuyan Sonses, sahnede yaptığı konuşmada, "Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali’nde olmaktan dolayı çok mutluyum. İyi ki varsınız. Alkışların en büyüğü sizlere gelsin." dedi

        GÖBEKLİTEPE: TARİHİN SIFIR NOKTASINDA BİR ZAMAN YOLCULUĞU

        Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesine bağlı Örencik köyü yakınlarında yer alan Göbeklitepe, adeta bir zaman kapsülü gibi. Burası, insanlık tarihini yeniden yazdıran, MÖ 9600 yılına tarihlenen dünyanın en eski tapınak kompleksi. Bu Neolitik arkeolojik sit alanı, bizlere tarım ve yerleşik hayata geçilmeden çok önce, avcı-toplayıcı toplumların nasıl böylesine anıtsal yapılar inşa ettiğini gösteriyor. İnancın ve toplumsal örgütlenmenin beklenenden çok daha eski olduğunu kanıtlıyor.

        Göbeklitepe'ye adım attığınızda, sizi büyüleyen ilk şey, her biri 3 ila 6 metre yüksekliğindeki devasa T biçimli dikilitaşlar oluyor. Bu taşların üzerindeki hayvan figürleri ve semboller, dönemin inanç dünyasına dair önemli ipuçları sunuyor. Dairesel yapılar halinde düzenlenmiş bu taşlar, sanki binlerce yıl öncesinin kutsal ritüellerine ev sahipliği yapmış gibi dimdik ayakta duruyor.

        Henüz yazı ve tekerlek gibi temel buluşların olmadığı bir dönemde, tonlarca ağırlıktaki bu taşların ustaca işlenip dikilmesi, Göbeklitepe'yi şaşırtıcı bir mimari ve mühendislik harikası haline getiriyor. Bu durum, ilk insanların sanılandan çok daha zeki ve organize olduğunu kanıtlıyor.

        2011 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan ve 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren Göbeklitepe, sadece bir arkeolojik alan olmanın ötesinde. Burası, insanlığın ortak geçmişine ve bilinç sıçramasına dair derin sırlar barındıran eşsiz bir miras. Göbeklitepe'yi gezmek, sadece tarihi bir yeri ziyaret etmek değil; insan olmanın kökenlerine, ortak inançlarımıza ve hayata bakış açımıza dair düşüncelere dalmak için benzersiz bir fırsat sunuyor.

        Fotoğraflar: Depophoto, İHA, DHA, AA

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ