Almanya’nın müstakbel başbakanı Friedrich Merz, seçimi kazandıktan hemen sonra bir açık davette bulunmuştu; Netanyahu ülkeye gelmesi halinde tutuklanmayacaktı. Tam ifadesiyle dediği şuydu: “İsrail devletinin demokratik seçimle iş başına gelmiş başbakanının Almanya’yı ziyaret etmemesi düşünülemez. Kendisini Almanya’da ağırlamak için uluslararası hukuka uygun bir yol bulacağız”
Ama uluslararası hukuka uygun öyle bir yol yok. Çünkü Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kararı net; Netanyahu hakkında Gazze’de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten yakalama emri var.
Nitekim UCM başsavcısının kıdemli danışmanı yargıç Theodor Meron, Merz’e şu tavsiyede bulunuyor: “Hakkında yakalama emri çıkarılan kişileri tutuklama utancından kurtulmak istiyorsa, onlardan Almanya’ya gelmemelerini rica edebilir. Hükümet başkanlarının hukukun üstünlüğüne uygun davranmaları gerekir!”
Ama uygun davranılmadığı ortada. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Netanyahu’yu ağırlamak için UCM’den çıkış ilanında bulundu ki, aslında bugün için geçerliliği yok. Bir yıl sonra yürürlüğe giriyor. Friedrich Merz de davetkâr tavrı nedeniyle özellikle sosyal demokratlardan çokça eleştiri aldı.
Theodor Meron’un uyarısı, sadece makamı değil özgül ağırlığı bakımından da çarpıcı. Uluslararası ceza hukuku ve insan hakları uzmanı Meron, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargıcıydı. Daha da önemlisi, Holokost’tan kurtulan ve fakat babasıyla birkaç akrabası dışında bütün aile üyelerini soykırımda kaybeden Polonya asıllı bir Yahudi. Yakınları Treblinka toplama kampında Nazilerce katlediliyor.
İSRAİL'İN KARA KOYUNU
Meron bugün 94 yaşında ve İsrail savaş suçları dosyasını hazırlayan UCM başsavcısı Kerim Han’ın bilirkişi heyetinde yer alıyor. Dolayısıyla Hamas (Sinvar, Deif, Haniye) ve İsrail’e (Netanyahu, Gallant) yönelik çıkarılan yakalama emirlerinde Meron’un da imzası var. Hem de, zamanında İsrail’de askerlik yapmış biri olarak imzası var.
Netanyahu davasında medyatik ağırlığıyla insan hakları avukatı Amal Clooney’in varlığı öne çıktı, Holokost’u yaşamış uluslararası çapta nam salmış bir hukuk otoritesi olarak Meron ise arka planda kaldı. Ancak kimlik aidiyetinden çok hukukun üstünlüğüne olan bağlılığı İsrail’de pek arka planda değil. Meron’un kendi tanımıyla “İsrail’in kara koyunu”. Der Spiegel’de yayınlanan söyleşide “Kara koyun olacaksam, olayım” diyor.
Netanyahu yakalama emrinden ötürü UCM’yi antisemitizmle suçluyor, Meron’un adını anmıyor ama başsavcı Kerim Han’ı, Yahudileri en temel haklarından men eden Nazi Almanya'sının yargıçlarıyla kıyaslıyor. Meron ise söyleşide, “İsrailliler çoğunlukla uluslararası kurumların antisemitik ayrımcılığına uğradığını düşünür. Kerim Han’ı antisemitik veya Arap düşmanı olarak görsem onunla birlikte çalışmazdım” cevabını veriyor.
YERLEŞİMLERE KARŞI ÇIKIŞ İLİŞKİLERİ KOPARDI
Theodor Meron’un dışlanması 1970’lerin sonunda İsrail vatandaşlığından çıkmasıyla başlayan bir süreç. Oysa İsrail devletine hizmet etmiş bir kişilik.
Çocukluk yılları gettolar ve çalışma kamplarında geçen Meron, genç yaşında Polonya’dan kaçarak Filistin’e göç ediyor. 1948’de Devletin kurulmasıyla İsrail ordusunda askerliğini yapıyor, Kudüs İbrani Üniversitesi, Harvard ve Cambridge mezuniyetlerinin ardından İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda hukuk danışmanlığı görevinde bulunuyor. Ancak 1967’de Altı Gün Savaşı sonrası bir yol ayrımına geliniyor.
Dönemin İsrail Başbakanı Levi Eşkol, Batı Şeria’da Yahudi yerleşimleri kurulmasının uluslararası hukuka uygunluğu konusunda Meron’a danışıyor. Savaş sonrası işgal de başlamış. Meron “hayır” yanıtını veriyor, işgal altındaki topraklarda sivillerin haklarını koruyan Cenevre Konvansiyonu’na aykırı olur, Arapların evlerini yıkarak sivilleri topluca cezalandırmak yasa dışıdır! Eşkol ki, İngilizlerin yanında Osmanlı’ya karşı savaşmış bir Siyonist hareket üyesi, Meron’un uyarısını dinlemiyor ve ilk kibbutz'ların kurulmasına ön ayak oluyor.
Bu geçmiş nedeniyle Meron’un, “İsrail’i, kendi kendisinden kurtarmaya çalışan adam” diye anılması yerli yerine oturuyor. Şimdi diyor ki, “O tarihte hukuk danışmanı olarak yasayı izah etmiştim. Tavsiyeme uyulsa, bugün Filistin-İsrail barışına çok daha yakın olurduk. Ancak yerleşimlerin bugünkü boyutuna varacağını ben de tahmin edemezdim.” Bugün Batı Şeria’da yarım milyon yerleşimci yaşıyor. Meron şunu da hatırlatıyor; yerleşimlerin hep sağcı partilerden destek bulduğu söylenir, ancak ilk yerleşimler solcu İşçi Partisi Avoda’ya mensup bir başbakanın liderliğinde kurulmuştu. Bugün İsrail’de pek az kişi yerleşimlerle ilgili Meron’la aynı görüşü paylaşıyor.
İsrail’in Kanada büyükelçisi de olan Meron 1978’de Amerika’ya yerleşip vatandaşlık alıyor, New York ve Oxford üniversitelerinde dersler veriyor, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda da hukuk danışmanı olarak görev yapıyor.
Theodor Meron, Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yıllarca yargıç olarak görev yaptıÜç yıl önce, uluslararası insancıl hukuk alanında UCM’nin özel danışmanlığı teklif edildiğinde, başsavcı Kerim Han’a, “İsrail’le ilgili konularda görüş vermek istemem, çünkü orada yaşadım ve İsrail devleti için çalıştım” diyor. Konu, silahlı çatışma ortamında insan haklarının korunması olunca, tabii ki İsrail’in hedefte olması kaçınılmaz. Neticede Theodor Meron görevi kabul ediyor. Kendi deyişiyle, “20 yıl boyunca uluslararası ceza hakimliği yapmış ve yıllarını insancıl hukuka adamış biri olarak sadece ‘başkalarının’ suçlarına bakmak ikiyüzlülük olurdu.”
Peki İsrail – Filistin barışı mümkün mü?
Meron’a göre barış sadece iki devletli çözümle mümkün, ancak bugün için ütopik bir düşünce. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı İsrail’deki büyük çoğunluk açısından barışı konuşmayı imkansız kılıyor. Filistin tarafında ise savaş on binlerce can aldı, Gazze’yi enkaz yığınına çevirdi, İsrail karşıtı duyguları doruğa tırmandırdı. Gazze artık yaşanmaz hale geldiği gibi, Batı Şeria’da da yerleşimciler Filistinlilere şiddet uyguluyor.
Meron, Hamas’ın tasfiyesi halinde İsrail ile diyaloğun başlayabileceği görüşünde. Filistinlilerin daha iyi bir geleceğe umutla bakması için ise uluslararası topluluğun katkısı şart. Mevcut durumu değiştirmek bakımından en iyi şans, ABD’nin İsrail’i iki devletli çözüme ve yeni yerleşimlerin inşasından vazgeçmeye, mevcut yerleşimler için de müzakereye ikna etmesi. Ancak Trump yönetiminde zayıf bir ihtimal olduğunu söylüyor. Meron, zamanında ABD Dışişleri’ne çalıştığı için pek eleştirel yaklaşmıyor ama Trump yönetiminde hemen hemen imkansız.