Konu, kadınların doğum makinesi yerine konmasıyla ilgili ama bizim sezaryen tartışmasıyla hiç ilgisi yok. Düşen doğurganlık oranları karşısında nüfusun yenilenme eşiğini tutturmak için daha çok çocuk teşvikleriyle de alakası yok. Pronatalizm hareketi, yarı ırkçı - seçkinci bir ideoloji ve Trump 2.0 evreninde kuluçka mahalli Silikon Vadisi. Hareketin önderleri teknoloji babaları; 14 çocuklu Elon Musk, Peter Thiel, Sam Altman ve ABD Başkan Yardımcısı JD Vance. “Amerika’ya daha çok bebek lazım” diyen Vance. Yaygın ve ucuz tüp bebek tedavisi için imzaladığı kararnameyle harekete mümbit zemin sağlayan ise Başkan Trump. Pronatalizmin Avrupa’daki şubesi Viktor Orban; daha çok çocuk istiyor ama herhangi birilerinden değil Macar ırkından; “Bize sayı değil, safkan gerek” diyor.
Sezaryen tartışmasıyla ilgisi yok dedim ama pronatalizm ikliminde tam tersine, kadınların sezaryenle doğum yapması teşvik ediliyor ki, bebeklerin kafaları düzgün beyinleri büyük olsun. Daha doğrusu Silikon Vadisi’ndeki zeka küpü erkeklerden olma bebeklerin, babaları gibi yüksek IQ’lu, dolayısıyla beyin hacmi bakımından cüsseli olacakları varsayılıyor. Annelerin ise pek önemi yok, doğursunlar yeter.
Afro-Amerikan okul mezunlarının düşük IQ’lu olduğunu ve zeki insanların daha fazla üremesi gerektiğini söylemiş bulunan Musk, sezaryenin faydalarını (!) defalarca dile getirdi; “Çapı büyük beyinler Neuralink çipiyle daha da geliştirilebilir” diye de ekledi. Musk’ın şirketi Neuralink geçenlerde ilk kez bir insana beyin çipi yerleştirdi. Hedef, zihin gücüyle akıllı cihaz ve bilgisayarların kontrolünü sağlamak. Musk’ın, Silikon Vadisi’ndeki Hint ve muhtelif Asya beyinleriyle ilgili fikrini görmedim ama hareketi eleştirenlere göre pronatalizm tayfası sadece “beyaz ve imtiyazlı” ailelerin genişlemesinden yana.
Amaç çok ulvi, insan neslinin tükenmesini önlemek için çoğalmak. Musk’a göre nüfusun tükenişi medeniyet için küresel ısınmadan daha büyük bir tehlike. Bu nedenle pronatalist hareketin taraftarlarına milyonlarca dolarlık bağışlarda bulunuyor.
ChatGPT’nin kurucusu Sam Altman ise bir podcast yayınında söylediği üzere “çok büyük bir aile kurmayı” planlıyor ve deneysel doğurganlık teknolojisine yatırım yapıyor.
Ancak insan soyunun kökü kurumasın diye kadının biyolojik rezerv olarak kullanıldığına dair eleştirel görüşler mevcut. Salt krema tabakanın çoğalmasına yönelik sınıfsal ayrımcılığın varlığı da bizzat Silikon Vadisi içinden yükselen bir eleştiri. Facebook’un eski yöneticilerinden ve “Wired” yazarı Antonio Garcia Martinez “Kaos Maymunları” başlıklı kitabında, Silikon Vadisi’ne çöreklenen pronatalizmin son derece seçkinci neo-feodal bir sınıf sistemi kurduğunu yazıyor.
SAĞCILARIN İKLİM KRİZİ
Pronatalizmin kadına bakış açısına kadınların tabii ki itirazı var ama hareketin kadın fedaileri de var. Silikon Vadisi’nden Simone ve Malcolm Collins çifti, bizzat reprodüktif varlıklarını adadıkları için pronatalizmin en tanınmış simaları. Kurdukları The Pronatalist Foundation adlı vakıf ve web sitesi üzerinden öğretiyi yayıyorlar. Tekno-Püritanizm diye bir din kurup tescil de ettirmişler; yapay döllenme ve genetik seleksiyon gibi teknolojileri kapsayan bir inanç. Biyolojik nedenlerle ailenin bebekleri IVF usulü ve sezaryenle dünyaya geliyor. Sağlıklı embriyolar donduruluyor, genetik ayıklama yoluyla en iyileri sırasıyla doğuruluyor. Çocuklarına aynı Musk gibi tuhaf isimler veriyorlar: Octavian George, Torsten Savage, Industry Americus… Simone şu sıra beşinciye hamile.
Malcolm ve Simone Collins, genetik ayıklanmış çocuklarıylaCollinsler, bol çocuklu aile mutluluğuna duydukları özlemden değil, görev icabı dünyaya getiriyor bebekleri. Kişisel tercihleri olmadığını, mümkün mertebe çok çocukla olası kıyamete karşı önlem aldıklarını söylüyorlar. Anneliğin sevgiden değil toplumsal görev olarak icra edilmesi “Handmaid’s Tale”i hatırlatıyor. Margaret Atwood’un distopik romanındaki gibi, patriyarkanın hakim olduğu totaliter teokratik bir dünyada egemenler için çocuk doğuran kadınların hikayesini hatırlatıyor. Nitekim Simone Collins, kocasının isteği üzerine Washington Post foto muhabirine “Handmaid’s Tale” dizisinde kadınların taktığı şapkayla poz veriyor.
Hedef mümkünse on çocuk ama Simone Collins bugün 37 yaşında ve tamamını sezaryenle doğurmak tehlikeli. Kadının pronatalizm adanmışlığı öyle bir seviyede ki, doğum yaparken ölmekten mutluluk duyabileceğini söylüyor, Washington Post’taki röportajda. Koca da, karısının inancı uğruna hayatını tehlikeye attığını teslim ediyor. Geride 32 dondurulmuş embriyo daha varmış, ziyan olmasın diye üçünü bağışlamışlar.
Collins ailesi, hareketi yaymak için trollemeyle karışık imaj çalışmaları da yürütüyor. Geçen yıl Guardian’ın yazdığına göre, baba Malcolm lokantada oğluna tokat atarken görülmüştü. Haber üzerine sosyal medyada kıyamet koptu. Baba önce çocuklara anında ve sınırlı ceza verdiklerini, ayakkabı veya kemer gibi araçların karışmadığını, can yanmadığını söyledi. Sonra da sahnenin tezgah olduğunu iddia etti; çocuğa attığı tokadın dikkat çekeceğini biliyormuş, ailenin mesajı viral olsun diye sahnelemiş!
Ailenin ideolojik kodları biraz oynak; doğurganlık oranlarının düşmesinden solcuları sorumlu tutuyor, o tarafı trollüyorlar. Ancak Amerikan sağının LGBT+ düşmanlığı ve kürtaj karşıtlığı gibi düsturlarını da tam olarak benimsemiyorlar. Bununla birlikte “Nüfusun çöküşü, sağcıların iklim krizidir” diyecek kadar bilinçliler! Malcolm Collins’in dediğine göre pronatalizm sağcı bir hareket değil, hatta kendileri çeşitlilik ve kapsayıcılıktan yana ama doğum bereketi muhafazakar değerlerle örtüştüğü için sağ kesim tarafından kullanıldığı apaçık!
BEYAZ SARAY'DA GÖREV GÜCÜ?
Başkan Yardımcısı JD Vance’in pronatalizm koalisyonu için mükemmel bir sembol olduğu görüşünde Collins'ler. Bu arada hem Vance, hem de Simone Collins geçmişte, hareketin paydaşlarından girişim yatırımcısı Peter Thiel’in şirketinde çalışmış. Thiel’in öncülüğünde yıllardır ülkenin dört bir yanında muhafazakar düşünce kuruluşlarından katılımla, Chatham House kurallarının geçerli olduğu toplantılar düzenliyorlar. Amaç, güç simsarlarıyla akademisyen ve siyasetçilere erişim. “Pronatalist görev gücü” kurulması amacıyla Beyaz Saray’la arka kanallardan görüşmeler yaptıklarını da söylüyorlar ama doğrulanmış bir bilgi değil.
New York Times’ın haberine göre Trump yönetimi, doğurganlık oranını artırmak için çeşitli formüller üzerinde çalışıyor. Her anneye doğum sonrası 5 bin dolar nakit bebek bonusu gibi seçenekler bulunuyor. Pronatalizm hareketinin yükselişi nedeniyle Trump’ın planları dikkat çekiyor ama birçok ülkede doğumları artıracak teşvikler uygulamaya konuluyor. Özellikle de Güney Kore gibi doğurganlıkta dibe vuran ülkelerde.
Küresel çapta düşen doğurganlık oranlarının dünyayı gelecekte demografik kışa sürükleyebileceği bir gerçek. Afrika hariç bütün kıtalarda ortalama çocuk sayısı, nüfusun kendini yenilemesi için gereken 2.1’in altına düşüyor. Dünyanın en yüksek doğurganlık oranına sahip ülkesi 6.6 ile Nijer. Türkiye 1.5’le ortalamanın çok altında. BM tahminlerine göre, bugün 8.2 milyar olan dünya nüfusu 2080’de 10.3 milyara ulaşacak, sonra 10.2 milyara gerileyecek ve on yıl önce tahmin edilen nüfustan 700 milyon kişi eksik olacak.