Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Güntay Şimşek Kömür ve petrolden sonra 'Çin Çağı'na mı giriyoruz?

        ABD Başkanı Donald Trump, Rusya-Ukrayna savaşına nadir elementler müdahalesiyle dâhil oldu. Barışa giden yolun, Ukrayna’nın nadir elementlerini ABD’ye devretmesinden geçtiğini son aylarda daha sık duyar olduk. Sadece Ukrayna değil, “nadir elementler” açısından zengin olan Grönland da Trump’ın hedefinde.

        Bilindiği üzere 19. yüzyılda İngiltere, kömür kaynaklarıyla dünyaya hükmediyordu. 20. yüzyılda ise ABD, başta Suudi Arabistan olmak üzere dünyanın önemli petrol rezevlerini kontrol ederek küresel liderlik koltuğuna oturdu. Şu an içinde olduğumuz 21. yüzyılda ise Çin’in "nadir elementler" konusundaki etkinliği ve bunları yüksek teknolojide kullanmadaki pozisyonu ABD’nin konumunu tartışılır hale getirmek üzere. Bu sebeple Trump’ın ağzından “nadir elementler” kavramı düşmüyor.

        Uzun bir süredir bu köşede Türkiye’nin savunma sanayi alanında özellikle mühendislik becerileriyle önemli mesafe kat ettiğini, ancak sonraki adım olan malzeme bilimine acilen geçmesi gerektiğini ve yüksek teknolojinin azami ihtiyaç duyduğu "nadir elementler" temini ve kullanımına odaklanması gerektiğine vurgu yapıyorum. Dolayısıyla Çin-ABD arasındaki “nadir elementler” tartışmasında zaman kaybetmeden bizim de pozisyon almamız gerekiyor.

        ABD’nin Grönland’ı satın alma isteğinin temelinde iki detay var; Birincisi buradaki nadir element kaynaklarına sahip olmak. İkinci ve daha önemlisi husus ise buranın Çin’in kontrolüne geçmesini önlemek. Halihazırda dünyaya yön vermeyen başlayan mineraller için ciddi bir tedarik krizi söz konusu. Grönland, küresel nadir toprak yataklarının yaklaşık yüzde 10’na sahip. Günümüzde Çin'in tekelinde olan ve ABD’ye ihracatı yasaklanan mineraller olması bu tartışmaların omurgasını oluşturuyor.

        Mesela Avrupa'nın da yüksek teknoloji ürünlerde kullanılan kritik hammaddelerin tedarikinde Çin’e bağımlı hale geldiği biliniyor. Bunlardan birisi de son yılların konusu olan elektrikli araçlar. Aslında bu tartışmalar ABD Başkanı Donald Trump, 2019’da ilk döneminde gündeme de gelmiş, Grönland’ı satın alma arzusunu da ilk döneminde gündeme getirmişti. Günümüzde ise ABD’nin “nadir elementler” tedarik zincirine Ukrayna da eklendi. Hatta Trump-Putin görüşmesinde de önemli hususlardan birisinin Rusya’daki “nadir elementler” veya maden kaynakları için işbirliği protokolü olacağını tahmin etmek güç değil. Zaten Putin de bu konuyu gündeme getirip, işbirliğine hazır olduklarını söyledi.

        Günümüzde yoğunlukla ihtiyaç duyulan nadir toprak elementleri arasında yer alan grafit ve lityum yataklarına sahip olan Grönland, bu kaynaklarıyla elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve iletim hatları için gereken ham madde girdilerin çoğuna sahip olmasıyla dikkat çekiyor.

        Mesela Çin, 2021’de küresel galyumun (Blu-ray/mavi ışın teknolojisinde, cep telefonlarında, mavi ve yeşil LED lambalarda, dokunmatik yüzeylerdeki basınç algılayıcılarda kullanılıyor) yaklaşık yüzde 98’ini, küresel doğal grafitin yüzde 82’sini ve işlenmiş nadir toprak elementlerinin de yüzde 60’ını üretmiş. Günümüzde petrol ve kömürden çok daha önemli hale gelen bu kaynaklara hükmeden ülkenin dünyaya yön verme gücünü de elinde tutacağı bilindiği için ABD tedirgin oluyor. Çünkü Çin’in nadir toprak mineralleri Amerika tarafından yoğun kullanılıyor. ABD'nin atom reaktörlerinde, ilaç üretiminde, metalürji sanayiinde kullandığı nadir madenlerin yüzde 72'sini, grafitte ise yüzde 42’sini Çin'den ithal ettiği belirtiliyor.

        Daha ilginç olan ise Avrupa, nadir toprak elementleri tedarikinin neredeyse yüzde 100’nü Çin’den yapıyor olmasıdır. ABD, bu duruma da tepki gösteriyor. Böylesine bir bağımlılık hem jeopolitik gerginlikler oluşturuyor hem de ABD ve Avrupa’nın yeni nesil enerji kaynaklarına geçmek için gerekli teknolojileri üretme kabiliyetini sıkıntıya sokmasından endişe ediliyor.

        Ancak, ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasında kritik mineraller tedariki noktasında henüz orta bir yol bulunabilmiş değil. Sadece elektrikli araç üretimi için gerekli olan grafit ihtiyacının da kısa sürede 20-30 kat artması bekleniyor. Elektrik araç rekabetinde Çin’in gerisinde kalınmaması için Grönland’ın grafit kaynakları önem kazanıyor.

        İlginçtir; ABD’nin 2023'te doğal grafitinin tamamını ithal etmiş. Çin de bu ithalatta yüzde 42 payla birinci sırada yer almış. ABD ile Çin arasında başta telekomünikasyon sektörü olmak üzere sürüp giden tartışmalar var. Çip (yonga) teknolojisini, yarı iletkenleri, ABD’de Çin’e vermek istemiyor. ABD’de 2023’te Çin’e bu alanda sınırlama getirince, Çin de ABD'ye grafit ihracatına kısıtlama yoluna gitti. Bu gerilim günümüzde Ukrayna ve Grönland’daki “nadir elementler” kaynaklarını daha öncelikli konuma getirdi. Sizce de Trump haklı değil mi?

        Öte yandan Trump’ın sık sık vurgu yaptığı üzere Çinli şirketler de uzun bir süredir Grönland’ın kapısını zorluyor. AB’de bu durumun farkında olduğu için Kasım 2023’te Grönland ile “Stratejik Mineraller” ortaklığı için anlaşma imzaladı. Netice itibariyle Trump, kendi emlakçı yöntemiyle Grönland’ı satın alamasa bile buranın minerallerinde söz sahibi olacak adımları da atmaktan geri kalmayacaktır.

        ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının temelinde de “nadir elementler” temini hususu var. Öyle ki bu mesele Rusya-ABD yakınlığına bile vesile olacak özellikler barındırıyor. ABD, ilk adım olarak, Ukrayna’nın devlete ait mineral kaynaklarından elde edilen gelirin yüzde 50’sinin ortak bir fona aktarılmasını öngören bir anlaşmayla yola koyulmak istiyor.

        Ancak Ukrayna’da elektrikli araçlar da dâhil olmak üzere pillerde kullanılan lityum, grafit, titanyum ve ilmenit (titanyum-demir oksit) gibi element kaynaklarının rezerv miktarı da merak ediliyor. Bahsedildiği kadar kaynak var mı, yok mu? Ayrı bir tartışma konusu...

        Ancak tek başına “nadir elementler” kaynaklarına sahip olmanın yeterli olmadığına dikkat çeken uzmanlar da var. Mesela grafit ve diğer nadir toprak elementlerinin dünya çapında bol olduğunu asıl meselenin rafinasyon sürecinde saklı olduğuna vurgu yapılıyor. Günümüzde "nadir elementler" rafinasyon yatırımları ve teknolojisine Çin damga vurmuş durumda. Çin’in, lityum rafinasyon kapasitesinin yüzde 65 – 70 civarında olduğu, grafit pazarına ise hâkimiyetinin de daha yüksek seviyelerde seyrettiği belirtiliyor. Üretim noktasında ise ölçek ekonomisi, maliyet, pazara hâkim olmak için uygun fiyat verme gibi detaylarla Çin yine öne çıkıyor.

        Hâlihazırda Çin, “nadir elementler” pazarındaki etkin konumuyla Çinli olmayan şirketlerin bu alanda faaliyet göstermesini zorlaştırıyor. Diğer ifadeyle liderliği bırakmak istemiyor. Çin'in "nadir elementler" hakimiyeti de "Çin yüzyılı" olarak tarihe geçebileceğine dair tespitler yapılıyor. Bakalım bu yüzyıl, “nadir elementler” mücadelesiyle hangi ülkenin yüzyılı olacak? Türkiye, bu yüzyılda nasıl konumlanacak?