Bu defa deprem, gün ortasında ve 23 Nisan gibi tarihi bir günde karşımıza çıktı. Birçok insan yine panik haliyle mobil telefonlara sarıldığı için GSM hatlarında yaşanan yoğunluk sebebiyle ilk 20-25 dakikalık sürede iletişimi sorunu yaşandı. Ancak bu defa sistemde uzun süreli bir sorun veya 2019’daki deprem gibi çökme meydana gelmedi. Demek ki bazı gerekli önlemler alınmış, ama yeterli olmamış. Ayrıca her açıdan acil durumlara hazırlık için halkın da sosyal medyada, Youtube’da keyfine göre konuşanların da eğitilmesi gerekiyor.
Mesela deprem anında internet tabanlı; WhatsApp, Telegram, Facetime, Signal gibi uygulamaları kullananlar sorun yaşamadı. Kullanmayanlar ise kendilerini, cahillikleriyle ortaya saldılar. Sağa sola saldırdılar. Neymiş efendim 20-25 dakika içinde yakınlarına ulaşamamışlar. Oturduğu sitedeki veya mahallesindeki insanların aynı anda evinden çıkıp asansöre yönelmesi halinde, araçlarıyla yola çıkmaları halinde de benzer yoğunluk sorunlar yaşanacaktır. Çünkü bulundukları yerden mobil cihazlarıyla bağlandıkları GSM operatörlerinin baz istasyonlarının belli kapasitesi var. Bir yerde 10 bin kişi yaşıyor diye 10 bin kişilik yatırım yapılmıyor. Dünyada da böyle bir uygulama yok. Boğaz Köprüsü gibi düşünün, 3 şeritli bir yol kapasitesi ne kadar trafiği kaldırır? Ne kadar İstanbullu aynı anda köprüyü kullanabilir?
Sözlerimi sağa sola çekmek için gölgede bekleyenler olabilir. Evet, telekom sektörünün daha çok sorunu var. Önceki depremlerden ders çıkarılıp, tüm problemler de çözülmüş değil. Hatta kamu otoriteleri, düzenleyici kurumlar halen daha birçok konuyu çözebilmiş değil. Onları aşağıda tek tek yazacağım. Önce medya maydanozlarına, sektöre ve ülkeye eylemleriyle zerre katkısı olmayan, konuya tamamen kişisel zaaflarıyla yaklaşıp, sağa sola çekenlere birkaç kelam etmek gerekiyor.
Bu kesime birinci uyarım:
Ülkemizde telekomünikasyon sektörü düzenlemeye/regülasyona tabidir. İsteyen şirketin, istediğini yaptığı bir sektör söz konusu değildir. Başta şirketlerin yaptığı her türlü yatırımlar olmak üzere hemen her şey devletin ilgili kurumlarının kontrol ve denetimde gerçekleşmektedir. Eğer sistemde bir sorun, eksiklik varsa birinci derecede sorumlusu düzenleyici kurumlar; Ulaştırma Bakanlığı ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’dur. Deprem gibi hayati konularda bir sorun ortaya çıkıyorsa bunun birinci derece sorumlu adresi Turkcell, Türk Telekom veya Vodafone gibi şirketler değildir. Buralarda sorunların regülasyonun eksikliği sebebiyledir.
Daha önceki depremlerde iletişimi sorunu yaşandığında direkt telefon hattı yerine internet tabanlı uygulamaların kullanılması için defalarca uyarılar yapılmıştı. Ama sesi gür çıkanlardan anlaşılıyor ki, aydın geçinen, topluma önderlik etmesi beklenenler bile cahillik edip yine mobil hatlara yüklenmişler. İletişim sorunu yaşayınca da bas bas bağırarak, hakaret ederek kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.
Her şeyi birbirine karıştırmakta, fırsatçılık yapmakta, işin ucu kendilerine dokunduğunda höykürenler giderek çoğalıyor. Artık Amerikalı patronların özgür medyasında her önüne gelen her konuda rahatlıkla atıp tutabiliyor. Ortam da buna müsait. Durum böyle olunca her gün, her konuda ahkâm kesen, yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yönlendirmeye çalışan bir sürü ilkesiz, denetimsiz ve disiplinsiz isimler ortalığa saçılıyor.
Deprem olmuş, vatandaş ilk 20-25 dakika içinde eşine, dostuna ulaşamamış diye ilk aklına gelen kurumlara, kuruluşlara saydırıyor. İpe sapa gelmeyen yorumlar yapılıyor. Haklı mı? Zerre miskal değil. Kök sebeplerden habersizler. Kahvehanede işsiz, güçsüz dayıların yaptığı ve yapabileceği muhabbetle gazetecilik/yorumculuk mu yapılır? Ama ülkemizin geldiği kalitesizlikte bunlar da normal görülüyor. Hatta makbul kabul ediliyor. Bu seviyede bir bakış açısına ilgili bakanlıkların danışmanları da sahip olduğu için anlaşıp, gidiyorlar.
Eğer ülkemizde telekomünikasyon sektöründe sorun yaşanıyorsa fotoğrafın tamamına bakmak gerekiyor. Eğer yıkıcı bir deprem olsaydı, telekom sektörümüz mevcut haliyle ciddi sorunların baş müsebbibi olacaktı! Çünkü Maraş merkezli o büyük depremde karşımıza çıkan hiçbir soruna kamu maalesef çözüm bulmadı. Neler olduğuna bir göz atalım;
Mesela;
Türkiye, telekomünikasyon sektörünün toptan elden geçirilmesi gerekiyor. İşin içine İçişleri Bakanlığı /AFAD ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı da koymak gerekiyor. Eylül 2019’da 5.8’lik depremde ve daha sonra ortaya çıkan iletişim sorunları sonrasında 3 GSM operatörüne Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) büyük cezalar kesti. Belli seviyelerde toparlanma oldu. Yedekli sistemler kurdular. Ama henüz sorunlar bitmiş değil. Çünkü kamu otoritelerinin, bakanlıkların da üzerine düşeni yapması gerekir.
Madem bir deprem ülkesinde yaşıyoruz, ona göre yatırımların yapılması icap eder. İşte bu noktada zaaflarımız çok. Acil durumlarda, bayram gibi yoğun şebeke kullanımı zamanlarında tüm abonelere aynı anda hizmet verecek bir altyapı hayali kurmayalım. Bunun maliyetinin altından hiçbir ülke kalkamaz. Ama bahanelerin de arkasında saklanmadan eksiklikler giderilmeli. Nasıl iletişim kurulması gerektiği konusunda da halkın normal zamanlarda bilgilendirilmesi gerekir. Aksi halde her deprem sonrası aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz.