Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler İdris Kardaş Soykırım denince akla artık hep İsrail gelecek
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Soykırım sözcüğünün ilk olarak, Polonya asıllı Yahudi hukukçu Raphael Lemkin tarafından 1944’teki Axis Rule in Occupied Europe adlı eserinde geçtiği biliniyor.

        Nazilerin; Yahudilere, Romanlara, engellilere ve diğer gruplara karşı yürüttüğü sistematik imha politikaları savaş sonunda tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkmıştı.

        6 milyon insanın öldürülmesi, kitlesel sürgünler, toplama kampları ve katliamlar, “soykırım” kavramına uluslararası hukukta acil bir karşılık bulma gereğini doğurmuştu.

        Bu noktada Lemkin’in soykırım kavramı devreye girdi ve BM Genel Kurulu 1948’de bu sözleşmeyi kabul etti. Lemkin’in bu süreçte BM içerisinde elinde kalem ve defteriyle sözleşme için yoğun lobi yaptığı söylenir.

        Soykırım kavramı çok ciddi bir kavram. Sadece hukuksal karşılığı açısından söylemiyorum. Zaten İsrail bağlamında pek hukuksal bağlayıcılığı olan bir mesele değil. En azından şimdilik.

        Ama bunun ötesinde soykırım özellikle ülkelerin tarihi açısından büyük bir kara leke olma özelliği taşır. Nazilerden sonra birçok soykırım girişimi oldu dünyada. Afrika’da, Balkanlarda, Ortadoğu denilen Kuzey Afrika ve Batı Asya’da…

        Bugün ise İsrail gelmiş geçmiş en vahşi soykırımlardan birini sergiliyor. 21. Yüzyılda, gelişmiş iletişim teknolojilerinin hemen ortasında, yapay zeka çağında vahşi bir katliam, aklın ve vicdanın alamayacağı ölçüde ağır bir soykırım.

        Geçtiğimiz gün Grok da bu konuya müdahil olmuş oldu. İsrail’in yaptığının soykırım olduğunu söylediği için hesabı, kendisini üreten şirketi “X” tarafından askıya alındı. Gerçekler doğal ya da yapay zekadan saklanamayacak duruma çoktan geldi. İşte bu yüzden hesap yeniden açıldı. Hatta neden kapatıldığını söylediği bir paylaşımla birlikte.

        Grok’un paylaşımında bir kuruluşun adı dikkat çekiyordu.

        B’Tselem…

        Bu kurum hakkında öncelikle sözlük bilgisi verelim.

        B’Tselem, 1989 yılında “İşgal Altındaki Topraklarda İnsan Hakları için İsrail Bilgi Merkezi” adıyla kurulmuş bir sivil toplum örgütü. Merkezi Kudüs’te ve şu anda yaklaşık 38 çalışanı bulunuyor.

        Kuruluşu, İsrail içindeki akademisyenler, gazeteciler, hukukçular ve Knesset üyeleri tarafından desteklemiş.

        Temel misyonu, işgal altındaki Filistin topraklarında gerçekleşen insan hakları ihlallerini belgelemek.

        Bugüne kadar sayısız rapor ve belge üretilmiş. İsrail’i açık bir apartheid rejimi olarak adlandırıyorlar.

        Raporlarında, son yıllarda Gazze’de yürütülen kuşatma, altyapı tahribatı ve sivillere yönelik saldırılar hakkında ayrıntılı veriler sunarak uluslararası topluma çağrı yaptılar. Kuruluş, Yuli Novak tarafından yönetiliyor, Novak, İsrail’in bu saldırılarının 75 yıllık işgal, apartheid ve dokunulmazlık politikalarının bir devamı olduğunu vurguluyor. Yani Hamas işin gerekçesi.

        İşte bu kuruluş yaklaşık bir ay önce “Our Genocide” (Bizim Soykırımımız) adıyla bir rapor hazırladı. Rapor 88 sayfa. İsrail’in Gazze’de yaptıklarını açık bir soykırım olduğunu belirtmişler ve bunu tek tek anlatmışlar.

        Ellerindeki belgeler, bilgiler, görüntüler, ses kayıtları, konuşma dökümleri çok önemli deliller olarak kayıtlara geçmiş.

        Rapor, duygusal bir manifestodan ibaret değil. Rakamlarla, somut verilerle hazırlanmış.

        58 binin üzerinde ölü, 138 binden fazla yaralı, erkeklerin yaşam beklentisinde bir yılda yüzde 51 düşüş…

        Verilen rakamlar çok sarsıcı ve bunlar Gazze Sağlık Bakanlığı rakamları.

        Raporda ölü sayısının bu rakamların çok üstünde olma ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyor. Resmi kaynaklara bildirilmeden gömülen, enkaz altında kalan insanlar gibi nedenler dolayısıyla resmi rakamlardan daha fazla insan hayatını kaybetmiş deniliyor raporda.

        Ama nedenlerden biri çok sarsıcı. Bunu okurken nefesim kesildi.

        Aile üyelerinin tamamının yok olması hasebiyle resmi görevlilere doğru sayının bildirilememesi. Soykırım kavramının gerçek hayattaki izdüşümü tam olarak bu olmalı.

        Açlık, zorla yerinden etme, sağlık sisteminin çökertilmesi, kültürel varlıkların yok edilmesi… BM Soykırım Sözleşmesi’ndeki tanımların tek tek sahadaki karşılığı bunlar.

        Raporun en önemli özelliği, İsrail’in kendi içerisinden Gazze’de uygulanan vahşetin soykırım olarak kabul ediliyor olması.

        Soykırım kavramı, Nazilerin Yahudilere yönelik yaptığı suçlardan sonra ortaya çıkan evrensel bir kavramdı. Soykırım denilince akla Naziler gelirdi, Hitler gelirdi.

        Şimdi ise soykırım sözcüğü artık sadece İsrail ve Netanyahu ile anılıyor.

        Bizim nesil Hollywood üretimi Nazilerin soykırım filmleriyle büyüdü. Yaptıkları zulüm hepimizin yüreğinde büyük etkiler yarattı.

        Ancak bugünkü ve gelecekteki neslin aklına, soykırım denince sadece İsrail’in yaptıkları gelecek. Zira bu vahşet tüm detaylarıyla kayıt altında. Bugünkü İsrail yönetimi sınır tanımaz kibriyle bunu önemsemiyor olabilir ancak tarih, soykırım ile İsrail’i eşitledi bile.

        Sadece B’Tselem raporu değil elbette. Gündelik hayatta artık tüm dünya Gazze’de yaşananları soykırım olarak adlandırıyor.

        Liderlerin konuşmalarına yansıyor.

        Madonna gibi sanatçılar soykırım diyor.

        Uluslararası kuruluşlarda da benzer bir durum söz konusu.

        Mesela, Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açtığı davada haklı bulundu; mahkeme, soykırım iddialarının “makul” olduğuna hükmetti.

        25 ülkenin dışişleri bakanı, yayımladıkları ortak bildiride Gazze’deki durumun “soykırımın sürdüğü bir süreç” olduğunu ilan etti.

        Amnesty International, Gazze’de öldürme, ciddi fiziksel ve ruhsal zarar verme, yaşam koşullarını yok etme gibi üç temel soykırım unsurunun sahada gerçekleştiğini söylüyor.

        BM özel raportörü Francesca Albanese, “Gazze’deki eylemler soykırım niteliği taşıyor” diyor.

        İsrail içinden Physicians for Human Rights Israel da sağlık sistemine yönelik kasıtlı yıkımın soykırım tanımına uyduğunu belirtiyor.

        Artık soykırım denince akla İsrail ve Netanyahu geliyor.