“Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya” (Captain America: Brave New World), Marvel Sinematik Evreni’nin (MSE) 35’nci filmi… 2021’de “Kara Dul” (Black Widow) ile başlayan, The Multiverse Saga (Çokluevren Destanı) diye anılan bir filmler öbeğinin içindeyiz artık. 2008’de başlayan The Infinity Saga (Sonsuzluk Destanı), 2019’da “Spider-Man: Far From Home” ile sona ermişti.
“Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya”, MSE Beşinci Faz’ın “Deadpool & Wolverine”den (2024) sonra gelen beşinci filmi… Aynı zamanda Kaptan Amerika başlığı altında çekilen dördüncü solo film… “The Falcon and the Winter Soldier” adlı televizyon dizisini takip edenlerin de bildiği gibi Kaptan Amerika, eskiden Falcon olarak tanıdığımız Sam Wilson (Anthony Mackie) artık. Yeni Falcon ise Danny Ramirez’in canlandırdığı Joaquin Torres.
Marvel’ın MSE Altıncı Faz için yaptığı gelecek planlarına baktığımızda, ufukta iki yeni Avengers filmi görünüyor. Yeni bir Avengers ekibi kurmak, “Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya”da dile getirilen bir fikir… Üstelik geçmişte Avengers’a karşı olan Thaddeus Ross’dan gelen bir öneri bu… Bu filmde yeni ABD Başkanı olarak karşımıza çıkan Thaddeus Ross, önceki filmlerde, 2022’de hayatını kaybeden William Hurt tarafından canlandırılıyordu. Yeni filmde onun yerini Harrison Ford alıyor. Ross, filmde en az Kaptan Amerika kadar önemli bir karakter. Hikâye onun seçildikten sonraki ilk başkanlık konuşmasıyla başlıyor. Sahneye çıkmadan önce kuliste kızının gelip gelmediğini soruyor, cebinden çıkardığı hapını atıyor ağzına ve sonra da dünyanın kritik bir dönemeçten geçtiğini, her şeyi “Birlikte” çözeceklerini söyleyen bir konuşma yapıyor. Kızıyla ilişkisi, vereceği çok önemli kararları belirleyen bir özelliğe sahip. Aldığı hap, bizi geçmiş öyküsüne götüren ipuçlarından biri… Hem ABD hem küresel dünya için vizyon olarak öne sürdüğü “Birlikte” sloganı ise Kaptan Amerika’nın filmin ilerleyen bölümlerinde yeniden tesis etmeye çalışacağı dünya barışının bir simgesi…
Ross, karşı karşıya geldiği ikilemler, tercihler ve iç çatışmalarıyla filmin en ilgiye değer karakteri… Filmde farklı sahnelerde karşımıza çıkan çiçeklenmiş kiraz ağaçları da onun geçmişiyle ilgili bir metafor. ABD Başkanı olarak hayatında yeni bir sayfa açmak ve tüm dünya için iyi şeyler yapmak istediği belli. “Eternals” (2021) filminde nasıl ortaya çıktığını gördüğümüz, artık Göksel Ada olarak anılan yerde bulunan çok değerli adamantiyumun tüm ülkeler tarafından eşit şekilde paylaşılmasından yana… ABD’nin de bu paylaşımda garantör ülke konumunda olmasını hedefliyor. Gücü bu şekilde elinde tutmak istiyor. Yeni dünya düzeninde çıkacak sorunların çözümü için de Kaptan Amerika’dan Avengers’ı yeniden kurmasını istiyor. Ne var ki, bir suikast girişiminin ardından Başkan Ross ile Kaptan Amerika arasındaki güven bağı kopuyor. Ross, sonuna kadar tam güvenemediğimiz, olumlu özellikleri kadar karanlık yanlarını da hissettiğimiz bir karakter.
Kaptan Amerika ise Ross’un tam aksine eski usul bir süper kahraman olarak geliyor karşımıza. Sevdiklerini ve dünyayı kurtarmak için elinden geleni yapıyor. Kaptan Amerika olmanın sorumluluklarını yerine getirmeyi hedefliyor öncelikle. Doğruluğu, iyiliği ve gücü temsil ediyor. İç çatışmaları, çelişkileri yok. Zaafları ve zayıflıklarından kaynaklanan sorunlar da yaşamıyor. Karşı karşıya kaldığı ikilemler ve tercihler de öyle çok önemli değil. Özetle, çağdaş süper kahraman sineması için fazlasıyla düz bir karakter… Asıl sorun ise eski Kaptan Amerika ile farklı geçmişlerden gelmelerinde düğümleniyor galiba.
Kaptan Amerika başlıklı solo serisinin önceki filmlerine baktığımızda, bir derin devlet projesi olan Steve Rogers’ın ABD hükümeti ve iktidarla hep sorunlu ilişkileri olduğunu görürüz. Steve Rogers, devlete ve kurumlarına değil sadece arkadaşlarına güvenir. Kendisi gibi derin devletin karanlık emellerine alet olan eski askerlerle iyi anlaşması bunun göstergesidir. Militarizm ve milliyetçilik kavramlarını çağrıştıran “Kaptan Amerika” adını taşımasına karşılık, her iki kavramı da sorgular. O yüzden, The Infinity Saga’da sermayeyi, bilimi temsil eden Iron Man’e oranla devletle, iktidarla ilişkilerinde her zaman mesafelidir. Marvel’ın The Infinity Saga genelinde en iyi düşünülüp yazılmış karakterlerinden biridir. Elinde kalkanıyla dolaşan kostümlü ve hayli demode bir Amerikan çizgi roman kahramanından 21. Yüzyıl sinemasının ruhuna uyan derinlikli ve çağdaş bir karaktere dönüştürülmüştür.
Yeni Kaptan Amerika’nın ise en azından bu film itibarıyla devletle çok ciddi bir sorunu yok gibi görünüyor. Afrika kökenli bir Kaptan Amerika olarak yıllar boyunca ırkçılığa, ayrımcılığa pasif kalan ABD hükümetiyle kurduğu ilişkiler de açıkçası biraz ılımlı duruyor. Kuşkusuz, Başkan Ross’un sözünden çıkmayan bir kahraman değil. Hatta bir noktadan sonra Başkan’ın emirlerini hiç dinlemiyor, kendi bildiğini okuyor. Ama ABD’yi, ABD’nin simgelediklerini ve devletin yanında bir süper kahraman olarak kendini çok sorgulayan bir karakter olmadığı ortada. Sonuçta, Steve Rogers veya Kara Dul Natasha Romanova gibi acı dolu bir geçmişe sahip değil. Evet, o da ordu kökenli bir asker. Ama bulunduğu yere kendi isteği ve iradesiyle gelen biri. Bazen şakayla karışık, derin devletin Steve Rogers gibi askerlere verdiği serumu kastederek “Keşke bana da serum verilseydi daha iyi bir kahraman olurdum” demesi, aralarında farka yaptığı bir vurgu…
Yazarlar tüm bu soru ve sorunları çözmek için 30 yıl içeride yatan, eski bir derin devlet askeri Afrika kökenli Isaiah Bradley’i (Carl Lumbly) koymuşlar hikâyeye. Bradley’ye güvenmek ya da güvenmemek, Başkan Ross ile Kaptan Amerika’yı ayıran noktalardan biri filmde… Ama tüm bunlar Sam Wilson / Kaptan Amerika’yı ne yazık ki güçlü bir ana karakter haline getiremiyor.
Marvel, Kaptan Amerika filmlerini “politik komplo gerilimi” başlığı altında toplamak mümkündür. Özellikle, “Kaptan Amerika: Kış Askeri” içlerinde en iyisidir. “Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya” ise herhalde 4 filmlik listenin sonunda yer alır. Filmi sevemediysem bunun en önemli nedeni Thaddeus Ross dışında diğer karakterleri çok ilgiye değer bulmamam… Aslına bakarsanız, “The Incredible Hulk”tan (2008) hatırladığımız Samuel Sterns (Tim Blake Nelson) ve eski bir Kara Dul olan Başkan Ross’un özel güvenlik görevlisi Ruth Bat-Seraph (Shira Haas), geçmişleri itibarıyla hikâyeyi çok daha çekici hale getirebilecek karakterler. Ama hikâye örgüsündeki işlevleri onları ne yazık ki tek boyutlu hale getiriyor. Giancarlo Esposito’nun canlandırdığı Seth Voelker karakteri biraz umut veriyor ama son tahlilde, o da önemli bir katkı sağlayamıyor.
Sinemasal olarak yeni ve parlak fikirlerden uzak bir film… Entrikanın önemli bir bölümünün “zihin kontrolü”ne bağlanması mesela… “The Manchurian Candidate”den (1962) bu yana “politik komplo” filmlerinde sık sık karşımıza çıkan bir motiftir bu… Bol miktarda dövüş, silahlı çatışma ve nispeten daha az oranda kovalamaca içeren aksiyon sahnelerine söyleyecek çok sözüm yok. Yönetmen Julius Onah ve özel efekt ekibinin teknik olarak ellerinden gelenin en iyisini yaptıkları belli. Meraklısı aradığını bulacaktır ama “Hangi aksiyon sahnesi daha iyiydi?” sorusuna verecek bir yanıtım yok. Suikast sahnesi ve finaldeki Red Hulk – Kaptan Amerika kapışması dışında şimdiden çoğu aklımdan çıktı zaten.
Son dönemin Marvel filmlerinde kendi adıma bariz bir form düşüklüğü görüyorum. Gerçi arada iyi filmler çıkıyor ama The Multiverse Saga olarak anılan yeni dönem için çekilen filmlerde, The Infinite Saga dönemindeki iyi işlenmiş karakterleri, psikolojik derinliği, mizah duygusu ve alt metin zenginliğini artık bulamıyorum. Marvel her şeyi otomatiğe bağlamış görünüyor. “Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya” da otomatik pilotta çekilmişe benzeyen yeni bir Marvel aksiyonu gibi geliyor bana.
5/10