Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Lafı çok, hareketi yok…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İKİNCİ dünya savaşından sonraki en çok çatışmanın olduğu dönemi yaşıyoruz.

        Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Gutteres, dün Genel Kurul açılışındaki konuşmasında da bu durumu açık yürekle ortaya koydu:

        “Amansız insan acılarının yaşandığı bir çağa girdik… Barış ve ilerlemenin temelleri cezasızlık, eşitsizlik ve kayıtsızlığın ağırlığı altında eziliyor…”

        Belki de bu dönemi en iyi anlatan cümlelerdi bunlar...

        Peki, bu kadar söz çözüm üretmek için yeterli mi?

        Kesinlikle hayır…

        Daha ilerisi bunun giderilmesi için atılan adımlar, pervasızlığın yükselmesine ve acıların daha da artmasına yol açıyor.

        Tıpkı Filistin’de olduğu gibi…

        BM üyesi 193 ülkeden 9’u daha bu hafta içinde Filistin’i devlet olarak tanıdı ve sayı 157’ye çıktı.

        Yani BM üyesi ülkelerin %82’si Filistin’i devlet olarak tanıyor.

        MONTEVİDEO KONVANSİYONU’NA UYGUN

        Peki, Filistin buna karşın devlet olma hakkına sahip mi?

        Yani Montevideo Konvansiyonu’nda tanımlanan klasik devlet olma şartlarına sahip olabiliyor mu?

        Sürekli bir nüfusu, etkin bir hükümeti, yıllar süren mücadele sonucu elde edilmiş diğer devletlerle ilişki ve birçok ülkede açılmış büyükelçiliklerine karşın, elindeki topraklar işgal altında tutuluyor.

        İşgal edenlerin ortakları da devlet olmasına engel koyuyor…

        Çünkü BM üyesi devlet olabilmenin yolu Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden herhangi birinin veto etmemesine de dayalı…

        Bu olmazsa ne olur?

        KORE, BANGLEDEŞ DE AYNI YOLDA YÜRÜDÜ

        Aslında bir şey olmaz; çünkü geçmişte Güney ve Kuzey Kore ile Bangladeş de aynı süreçlerden geçti.

        Tayvan ve Kosova hala aynı sorunu yaşıyor...

        Ancak 1988’den bu yana bağımsız devlet mücadelesi veren Filistin hepsinden daha önce bunu hak etti.

        Ancak dün Genel Kurulu’nda bırakın konuştuğu kürsünün ev sahibi BM’yi, karşısındaki devlet ve hükümet başkanlarına karşı da üstten bakış atan Trump hükümetinin vetosu dolayısıyla bu engeli aşmakta zorlanıyor.

        Kendini övdüğü, BM’nin inşaat işlerine, zemininin mermerden yapılıp yapılmamasına, inşaat şirketinin verdiği ihale bedeline dahi girdiği konuşmasında, aslında ne denli paradokslarla dolu bir yapıya sahip olduğunu da sergiledi.

        GÜVENLİ DEDİĞİ KENTTE MACRON’U YÜRÜYEMEDİ

        Washington’u güvenli hale getirdiğini söylerken, sanırım salondakilerin ağırlıklı bölümü önceki gece bir caddeden geçecek diye saatler boyu kapatılmasının, Fransa Devlet Başkanı Macron’un kendisine cepten ulaşıp yürüyerek gitme izni almasını unutmuştu.

        Kendine hiçbir şeyi, başkasına her şeyi pahalı gören bir kimlik sergiledi.

        Yetmedi Filistin’e bağımsızlığını kabul eden 157 devleti de teröre destek vermek, Hamas’a yardım eli uzatmakla suçladı.

        Hatta Hamas’ın fidye taleplerine destek vermek yerine, elinde tuttuğu rehineleri hemen serbest bırakmalarını söylemeleri gerektiğini belirtti.

        Had derecesini bu denli yüksek tutan konuşmasında İngiltere’nin temiz enerjisinden tutun, Avrupa’nın karbon izi konusundaki politikasına, NATO üyesi ülkelerin Rusya ile enerji ticaretine kadar her şeyi kendine hak gördü…

        “Sevdiğim insanlarla iş tutarım, sevmediğimi sevmem…” cümlesi de bir devlet başkanı olarak psikolojisinin seviyesini göstermesi açısından önemliydi.

        TRUMP BM’NİN %82’SİNE KARŞI

        Trump, BM Güvenlik Konseyi’nde yine İsrail’in taleplerine uyup Filistin’in devlet olmasının önüne geçecek.

        Belki de BM Genel Kurulu’ndaki 157 ülkenin karşısında tek olarak kalacak.

        BM’nin %82’sinin kabul ettiğini, tek başına engellemiş olacak, ancak unutulmamalı ki bugün sembolik gibi görünen Filistin’in tanınmasına ilişkin adım, yarın çok daha etkili ve güçlü bir hale dönecek.

        Devletleri bu güce de toplumlarının vicdanları itecek…

        Aslında Trump’ın da dile getirdiği gibi Avrupa bugün sadece konuşuyor, hiçbir konuda eyleme geçemiyor.

        Tıpkı Filistin meselesinde olduğu gibi…

        Kınama ve biraz da “ben söylüyorum ama İsrail sen aldırma” denilebilecek bir üslupla dolu sözlerini, güçlü eyleme dönüştürmesi zor görülüyor.

        Çünkü Almanya ve İtalya, uzun yıllardır İsrail ile sürdürdükleri ittifakların freniyle yüz yüze; ama toplumları bu tutumun ötesinde…

        İçerde eylemler yükseldikçe, insanların vicdanlarında yükselen isyan büyüdükçe Fransa’nın bugün geldiği noktaya yakın gelecekte onlar da gelecek.

        İSRAİL HALKININ VİCDANI

        Hatta İsrail’in soykırıma neden olan Gazze operasyonunu yapan Netanyahu hükümeti de toplum vicdanının altında kalacak.

        Çünkü Gazze’de insanlığı katleden savaş stratejisi nedeniyle ülkesinin ordu komutanlığıyla ciddi bir sorun yaşıyor.

        Gazze açıklarındaki hidrokarbona sahip olmak uğruna sürdürdüğü savaş sadece İsrail’i değil, kendi vatandaşlarının da uluslararası alanda izolasyonunu derinleştiriyor.

        BM Genel Kurulu’nda yaşananlar Filistin açısından yeni bir eşiğin daha aşılmasıydı.

        Henüz tapusuna sahip olduğu işgal altındaki evine sahip olamamış olabilir; ama o toprağın Filistin’e ait olduğu dün 193’ün 157’si tarafından teyit edildi.

        Bu denli yüksek kabul o toprakta başkasını yaşatmaz…

        Çünkü işgalcinin kaldığı tek toprak parçası yoktur; günün birinde ettiğini bulur…