Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Şam'dan, İsrail'e: Egemenlikte pazarlık, toprakta müzakere yok...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        FİLİSTİN’in devlet olma yolunda önemli bir eşiği daha aştığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda diğer önemli gelişme de Suriye konusunda yaşandı.

        Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara, 58 yılın ardından, ülkesinden BM Genel Kurulu’na katılıp konuşan ilk lider oldu.

        BM Genel Kurulu’na 1967'de hitap eden son Suriye Devlet Başkanı Nureddin el-Atassi idi.

        Sonrasında gelen baba - oğul Devlet başkanları Hafız Esad (1971-2000) ve Beşşar Esad, soğuk savaş döneminde batıdan tecrit edilmeleri, New York’a gitmeleri halinde başlarına iş geleceğine dönük güvenlik kaygısıyla nedeniyle BM Genel Kurullarına gitmiyorlardı.

        Yerlerine de genelde Dışişleri Bakanları veya BM Daimi Temsilcileri konuşuyordu…

        BM KONUŞMASI MEYDANLARDA

        Suriye açısından bu olumsuz durum önceki gün el-Şara’nın BM Genel Kurulu’na hitabı ile son buldu.

        Bu durum Şam’da da heyecan yaratmış…

        Uzun yıllardır bölge üzerinde çalışmalar yürüten Prof. Dr. Serhat Erkmen, el-Şara’nın konuşmasını yaptığı Çarşamba günü Şam’daydı...

        Aktardığına göre, el-Şara’nın konuşması meydanlara yerleştirilen büyük ekranlardan naklen aktarılmış…

        İnsanlar da evlerinde oturup izlemek yerine, meydanda birlikte izlemeyi tercih etmiş; meydanlar dolmuş.

        Bir ülke düşünün ki 60 yıl boyunca lideri batılı ülkelere ve BM Genel Kurulu’nda güvenlik kaygıları nedeniyle konuşmaya gitmekte zorlanıyor.

        Şam’da halkın meydanları doldurmasının gerisinde yatan nedenlerden biri de bu olsa gerek.

        Ayrıca el-Şara’nın konuşması önemliydi, özellikle de “ülkesinin kriz ihracatçısı olmaktan çıktığını” söylediği bölüm…

        Suriye’nin küresel sahnedeki imajını yeniden şekillendirme çabalarına da vurgu yaptı.

        Ülkeyi ve kurumları yeniden inşa etmek için gösterdikleri çabadan söz etti.

        Paradoks ise bunları kürsüden söyleyen Suriye Devlet Başkanı’nın, BM tarafından hala “terörist” olarak tanımlanması, bu sıfatının BM Güvenlik Konseyi tarafından bir ülkenin tutumu nedeniyle kaldırılamamış olması.

        Oysa, el-Şara, İsrail ile yeni bir anlaşmanın yapılması için çabalayan ve görüşmeleri yürüten ABD…

        Daha ilerisi ABD Başkanı da kendisini muhatap alıyor…

        MÜZAKERE BEKLEMEDE

        Nitekim ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Başkan Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Barrack da BM Genel Kurulu kapsamında iki ülke arasındaki mekik diplomasisini devam ettirdi.

        Önceki gün meslektaşlarımla bu kapsamdaki görüşmesinde de ilerleme sağlandığını ve Suriye ile İsrail arasındaki iyileşme anlaşmasında şu aşamada çok büyük sorun kalmadığını belirtti…

        Ancak dünkü gelişmeler durumun hiç de öyle olmadığını sergiliyor.

        Suriye Devlet Başkanı el-Şara, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de New York’ta görüştükten sonra dün itibarıyla ABD’den ayrılıp Şam’a döndü.

        Oysa beklenti bugün BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmak için New York’a gelecek olan İsrail Başbakanı Netanyahu ile ikisinin buluşup anlaşmayı imzalayacağı yönündeydi.

        SURİYE’NİN GÜNEYİ SATILIK DEĞİLDİR…

        Gelişmeler durumun hiç de beklendiği gibi olmadığını gösteriyor.

        Şam, Halep ve Dürzilerin yaşadığı güney bölgeler arasında önceki günden bu yana mekik dokuyan Prof. Dr. Erkmen de Suriye yönetimindeki havanın da anlaşmanın hemen imzalanacağı yönünde olmadığını söyledi.

        Aradan çok zaman geçmeden el-Şara’nın New York’tan ayrıldığı haberini Türkiye merkezli Harmoon Merkezi ve ORSAM araştırmacısı Nevvar Şaban duyurdu…

        Şaban, X’ten yazdığı mesajında Washington’un ısrarlı baskılarına rağmen Netanyahu’nun taleplerinin karşılanmadığını belirtti.

        Görüşmelerden bir sonuç çıkmadığına vurgulayıp ekledi:

        “Bu an, taviz sinyali vermekten ziyade farklı bir gerçeği vurguluyor. Suriye'nin güneyi, aceleyle uzlaşma ilan edenlerin iddialarının aksine, satışa çıkarılmadı. Ortak bir zemine ulaşılamaması, önümüzdeki dönemde gerginliğin daha da tırmanmasına yol açabilir. Ancak temel mesaj hâlâ aynı: Suriye'nin egemenliği pazarlık konusu değil ve toprakları müzakereye konu değil…”

        Nitekim el-Şara da BM Genel Kurul konuşmasında, 1974 tarihli anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesini isterken, İsrail’in talepleri ve tutumunu eleştirmiş ve “ülkeme yönelik saldırıları devam ediyor” demiş, yeni krizlere yol açabileceğine dikkat çekmişti.

        BARIŞ ANLAŞMASI DEĞİL

        Üzerinde durulan ve günlerdir müzakereleri süren iki ülke arasındaki anlaşma aslında Mısır ile İsrail arasında yapılana benzemiyor.

        Abraham Anlaşmaları kapsamında Arap ülkeleri arasındaki barışa katkı veren, normalleşmeyi getiren içeriğe sahip değil.

        Zaten iki ülke arasında 1948’den bu yana savaş sürüyor, Suriye de kendi toprağı Golan tepelerini işgal altında tutan İsrail’i devlet olarak tanımıyor…

        Hedeflenen 1974 tarihli Kuvvetlerin Ayrılması Anlaşması’nın yerine geçecek, karşılıklı olarak askeri güçlerin konuşlanma yerleri ve bundan sonraki süreçte hangi kurallar içinde askeri güçlerin hareket edeceğini ve sınırlarını belirleyen “Güvenlik Anlaşması…”

        İsrail anlaşma ile Suriye’nin hava sahasının bir bölümüne de hakim olmak istiyor.

        Daha ilerisi kendi toprakları içindeki bazı sahalarda ağır silah bulundurmasının da önüne geçiyor.

        İsrail’in dayattığı, Şam’ın ise imzalamamakta kararlılık gösterdiği maddelerin ağırlığını da bu oluşturuyor.

        EMSAL OLUŞTURARAK SDG’Yİ KIŞKIRTIYOR…

        Çünkü Şam, İsrail ile olan sınırında istikrar oluştururken, kendisine desteğini esirgemeyen ve varlığını sağlaması için yanında olan başta Türkiye olmak üzere diğer dost ülkelerle arasında soruna yol açmaktan kaçınıyor.

        Bir alanda istikrarı sağlarken, asıl ihtiyaç duyduğu yerleri istikrarsızlaştırmaktan kaçınıyor.

        Ayrıca Hermon Dağı ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeye de İsrail’in yerleşmesi, bu bölgenin tampon olarak düzenlenmesi, Dürzilere yönelik olarak bir güvenlik yardım kanalının açık bırakılması gibi maddeler de bir başka sorunu doğuruyor.

        Suriye’nin baştan planladığı uniter, tek devlet ve tek ordu yapısını bozmakla kalmıyor, başta SDG bölgesi olmak üzere diğer yerlere de emsal teşkil edip onların da özerklik talebinde bulunması gibi bir süreci de kışkırtıyor.

        Terörsüz Türkiye kapsamında hedeflenen süreçleri de zehirliyor…

        DİĞER BÖLGELERDE SORUNU ARTTIRIR…

        Her ne kadar el-Şara, İsrail’in hava saldırılarından ve güney sınırında sorun çıkmasından kurtulması gibi kendisini rahatlatacak ve ABD nezdinde de destek alacak bir noktaya ulaştırıyor ama diğer bölgeleri kaybediyor.

        Gittikçe İsrail’in kontrolüne itilme gibi bir tehlike önünde duruyor.

        Hava sahasını İsrail kontrolüne bırakması da Türkiye açısından sorun teşkil eder bir hale geliyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dün Beyaz Saray'da ağırlayan ABD Başkanı Trump'ın da dile getirdiği gibi Suriye sahasbında etkin bir güç olduğunu kabul ettiği Türkiye'nin önünde bir sorunun oluşmasını da arzu etmiyor...

        Esad rejiminin yıkılmasında Türkiye'nin ne denli büyük rolünün olduğunu dünkü kabulde de vurguladığı gibi dile getiriyor; bu gücün yanından uzaklaşmasının yaratacağı olumsuz etkiyi de görüyor...

        İsrail ise Washington'un bu bakışının uzağında, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından duyduğu rahatsızlığı dile getirmekten geri durmuyor....

        Türkiye’nin denetiminde olacak güvenlik amaçlı havaalanlarını vurarak da asıl niyetini sergilemekten geri durmuyor…

        İsrail hükümeti, Gazze savaşından bu yana devam ettirdiği aymazlığına son olarak Katar’da Hamas’ın ateşkes için gelen heyetini vurarak devam ettirdi.

        Öncesinde de Yemen’de Husileri, Lübnan’da Hizbullah’ı vurdu, buna son olarak insansız hava araçları ile saldırdığı Tunus kara suları içinde bulunan bir gemiyi hedef almaktan da geri durmadı…

        Yetmedi, dün de Cumhurbaşkanı Reşad el-Uleymi BM Genel Kurulu'nda konuşma yaptığı sıralarda Yemen'in Başkent Sana'ya hava harekatı düzenledi; bazı yerleri vurdu...

        Artık nerede duracağını kimse kestiremiyor…

        Uluslararası camianın BM Genel Kurul kürsüsünden dile getirdiği kınama da kar etmiyor…

        Bölge İsrail’in bu tutumları dolayısıyla ifrat ile tefrit arasında sıkışmış halde çıkış arıyor…

        Umarım dünkü Erdoğan-Trump görüşmesi sonrası başta ABD'nin Suriye'ye yaptırımlarının kalkmasında olduğu gibi olumlu gelişmeler ardı sıra gelir...

        Suriye sorunu da daha karmaşık bir hale dönüşmez...