ABDULLAH el-Safadi, Türkiye’de konaklama tesisinde üç yıl çalıştıktan sonra Gazze’ye dönmüştü.
Hayali sektörde edindiği becerileri memleketinde hayata geçirmekti…
Türkiye’de biriktirdiği parayı burada yatırıma dönüştürmek için bulduğu dükkan yeri tam da hayaline uygundu.
Gazze’nin en yüksek binalarından biri olan 12 katlı Al-Ru’ya Kulesi’nde, kendisi gibi ağırlıklı bölümü yurt dışından dönenlerin oluşturduğu dükkanların arasında planladığı kafeyi açtı.
Dükkanının adını da espressonun kısa çekilmiş, yoğun kremalı, kafein oranı düşük haline İtalyanların verdikleri isimden yola çıkarak Ristretto koydu…
Abdullah el-Safadi, 35 yaşında olmasına karşın işinde çok başarılıydı…
Serbest yazarlar, farklı ülkelerden gelmiş iş adamları, genç profesyoneller bir yandan kahvelerini içip keyif yaparken, diğer yandan da dükkanın sağladığı Wi-fi ağından yararlanıp dizüstü bilgisayarlarıyla çalışmalarını sürdürüyordu.
el-Safadi’nin iki yıl önceki rüyası çabuk söndü…
İşleri çok yoğun olduğu için yeterli ilgiyi gösteremediği ailesiyle bir gün geçirdiği sırada İsrail askeri sözcüsünün uyarı mesajıyla karşılaştı.
Sözcü, cep telefonlarına yolladığı mesajda hava saldırısının yakın olduğunu ima ederek El-Ru'ya Kulesinin boşaltılmasını emrediyordu…
Kahve makinalarını kurtarmak için hızla dükkanına koştu…
Yaklaştığı anda kulenin gözlerinin önünde tamamen yerle bir olduğuna tanıklık etti…
Tüm birikimleri ile birlikte kurduğu rüyalar da yerle bir olmuştu.
Sonra çileli günleri geldi…(*)
Gazze’de bugün kime sorsanız, Al Rü’ya’da, bazıları Mushtaha kulesinde veya evlerinde karşılaştığı çok daha ağır bir gerçeğini size aktarır…
Ancak tüm bunlara rağmen dirençlerini bir gün olsun yitirmediler…
İki nesildir gelen acılara, üzerine yağan bombalara ve ummadığı anda keskin nişancı saldırılarına, insan hakları ihlallerine rağmen kazandıkları direnci iki yıl boyunca Gazze’de de sergilediler.
Eğer bugün ateşkes sağlanabildiyse, uluslararası arenada Gazze için direniş ve gösteri yapılıyorsa payları büyüktür…
Sadece onların değil.
Filistin’in haklı davasına 1967’dn bu yana, eksiksiz desteğini sürdüren Türkiye’nin de büyük katkısı var.
Unutulmamalı ki gelinen noktada, Türkiye’nin gösterdiği kararlılığın payı da çok büyük…
GÜVENLİK ŞEMSİYESİ İNANCINI YERE YIKTI
Belki iki yıl süresince Gazze halkı çok sıkıntı çekti, ancak İsrail’in dolayısıyla Netanyahu hükümetinin, öteden beri sergilediği insan hakları ihlalinin ve güvenilmezliğinin ortaya çıkmasına da büyük katkı verdi.
Gazze açıklarındaki hidrokarbon yataklarına sahip olma hevesi ile yola çıkan ve ABD’yi de buna ikna eden Netanyahu bölgede çok şeyin ortaya çıkmasını da sağladı.
Öncelikle Arap ülkelerinden bazılarında var olan, “eğer ABD ile iyi ilişkiler ve müttefiklik içindeysem bana güvenlik şemsiyesi sağlar” düşüncesini yerle yeksan etti.
İsrail’in, ABD’nin en sıkı müttefiki Katar’ı vurması güvenlik güvencelerini zedelemekle kalmadı, İsrail ile işbirliği içinde olursa zulmünden uzak kalacağını sananları da kendi gerçekleriyle yüz yüze bıraktı.
“TEHLİKELİ VE ÖNGÖRÜLMEZ”
Orta Doğu üzerinde çalışmaları bulunan iki önemli isim Galip Dalay ve Sanam Vakıl’ın Foreing Affairs’te yer alan makalesi de dile getirdiği gibi Körfez ülkelerini güvenlikleri konusunu sorgular hale getirdi.
Sadece Washington’un güvenirliğine şüphe düşürmedi, İsrail’in İran ve Yemen’e saldırılarını nargile içer gibi seyreden Arap ülkelerinde de ters tepkimeye yol açtı.
Bir zamanlar zenginliğini sürdürmek için İsrail’i Akdeniz’deki bir karlı ortak gibi gören Körfez monarşileri bugün “tehlikeli ve öngörülemez bir aktör olarak” algılıyor.
Bu algıyı da İsrail kendi eliyle hayata geçirdi…
Dalay ve Vasıl’ın da altını çizdiği gibi Arap ülkeleri açısından İsrail, “temkinli rakibe” dönüştü.
Kimse bunun ardından İbrahim Anlaşmalarının tekrar devreye gireceğini beklemesin…
Çünkü ABD de bu bölgedeki sempatisini kaybetti…
Zaten Trump’ı, aymaz tutumları nedeniyle Netanyahu karşısında çıldırtan da bu durum…
Nedeni de açık…
ABD’nin en yakın müttefiki olan, ülkesinde en büyük ABD üssünü barındıran Katar, İsrail saldırısı sonrası Washington’un şemsiyesi altında olduğuna ne kadar inanır?
Mısır başta olmak üzere hangi Arap ülkesi İsrail ile işbirliği içinde hareket etme cesaretini gösterir?
TÜRKİYE İLK KEZ GÖREV GÜCÜNDE…
Belki de uzun süredir Gazze konusunu uluslararası arenada en çok dile getiren ülke olmasından kaynaklanan nedenlerle Türkiye’nin bu dönemdeki farkı gözden kaçırılıyor…
Bölgede, Türkiye’nin de masada olduğu İsrail ile yapılan ateşkes anlaşması ilk kez hayata geçiriliyor…
Türkiye, 1917’de entrikalarla çıkarıldığı Filistin topraklarına ve Orta Doğu’ya garantör olarak dönüyor…
ABD Başkanı Trump iki gündür devam eden Gazze’deki ateşkes sürecine ilişkin Mısır’da düzenlenecek zirveye katılmak için bugün bölgeye gidecek.
İsrail parlamentosu Knasset’te ilk kez ABD Başkanı olarak konuşma yapmayı da planlayan Trump, yarın Mısır’da düzenlenecek olan zirveye Türkiye ile, aralarında Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, BAE, Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya’nın da arasında bulunduğu 11 ülkeden devlet, hükümet başkanları ve bakanların katılacağı zirveye de katılacak.
Zirvede ile birlikte Gazze’de varılan anlaşma da devreye girecek.
İKİ FARKLI YAPI
Gazze’de iki farklı yapı çalışacak.
Bunlardan biri Uluslararası Görev Gücü; Türkiye ile ABD, Mısır, Katar’dan oluşan bu güç insani yardımların ulaşmasına yönelik her türlü diplomatik süreçleri yönetip, gözetlemenin yanında, esir takası dahil bazı istihbarat görevlerini de üstlenecek.
Arap ülkelerinden gelecek finansman ile sağlanacak Gazze’nin yeniden inşa sürecinde de etkin rol alacak.
Diğeri ise Türkiye’nin içinde yer almadığı Uluslararası İstikrar Gücü ki bu güç daha çok askeri görevlerde bulunacak; sınır güvenliği ile ilgili.
ABD 200 ASKER YOLLUYOR…
Bu güçte daha çok ABD ile birlikte Arap ülkeleri ve AB ülkelerinden askerlerin yer alması hedefleniyor…
Nitekim ABD’de bu kapsamda Gazze’ye anlaşmanın uygulamasını denetlemek amacıyla yollamayı hedeflediği 200 kişiden oluşacak askeri birliğinin ilk bölümünü dün itibarıyla yola çıktı.
Amiral Brad Cooper’ın komuta edeceği birliğin sivil- askeri koordinasyon merkezi olacağını, Türkiye, Katar, Mısır ve BAE ve bölgedeki diğer ülkelerden gelecek askerlerle birlikte işbirliği içinde olacak.
Ancak lojistik, destek güçlerinden oluşan ABD askerlerinin Gazze’nin içine girmesinin planlanmadığına vurgu yapılırken, bu görevin Türkiye’nin de arasında bulunduğu Müslüman ülkelerden gelen askerler aracılığıyla sağlanmasının amaçlandığını belirtti.
Gazze iki gündür yaşadığı huzuru, eğer İsrail yeni bir çılgınlık yapmaya kalkmaz ise uzun süre yaşayacağa benziyor.
Umudumuz, BM’deki 193 ülkeden 157’sinin tanıdığı özgür Filistin devletinin, 1967 sınırlarına sahip varlığını tekrar oluşturmasında…
O gün Abdullah el- Safadi de gerçek rüyasına, Türkiye’de edindiği becerisiyle oluşturduğu yeni kafesine kavuşacak…
Not: (*) Abdullah el-Safadi’nin öyküsünü Washington Post’tan aktardım…