“Geçtiğimiz haftalarda MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin, kendisinin ve partisinin yarım asrı aşkın siyasi kariyerini ortaya koyarak yaptığı cesur çağrının Cumhur İttifakı’na şaşı bakanların iştahını kabarttığını görüyorum. Bu içten pazarlıklı tipler hep olduğu gibi yine hüsrana uğradılar.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 14 Kasım’da yaptığımız görüşme dahil her istişaremizde Sayın Bahçeli ile sadece iç siyasete değil dış politikaya dair pek çok konuyu samimiyetle ele alıyoruz… Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz. …
Bahçeli’nin çağrısı cesur ve ezber bozan bir teklifti. Bu meseleyi siyasi, sosyal ve bölgesel sonuçlarıyla birlikte tüm yönleriyle ele alıyoruz…. Ülkenin ve milletin harına olan her meselede Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz, uyum ve eşgüdüm içinde hareket ediyoruz. Türkler ve Kürtler arasında örülen terör duvarını yıkacağız. Bu hedefimizde samimi ve kararlıyız….
Cumhur İttifakı olarak omuz omuza vererek terörsüz Türkiye idealini inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz.”
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Grubunda yaptığı uzun konuşmadan alıntıladığım bu bölümler bir kez daha ve net bir şekilde günlerce "Erdoğan’ın Bahçeli’nin İmralı çıkışından haberi yoktu, bu çıkıştan rahatsız olduğu için konuşmuyor, kayyumlar da nispet için atanıyor” minvalinde yapılan konuşmaların ne kadar manasız olduğunu kanıtlıyor.
Erdoğan daha ne desin?
Başından beri ben aynı şeyi sağlam kaynaklarıma dayanarak söylüyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin arasında herhangi bir yaklaşım farkı ya da birbirlerinden habersiz yaptıkları bir çıkış söz konusu değil, sadece ittifak değil devletin haberi olmadan ve üzerine istişare edilmeden Sayın Bahçeli’nin tek taraflı olarak böyle keskin bir çıkışı yaptığını ileri sürmek bugünkü Türkiye’nin gerçeklerinden de bihaber olmak anlamına geliyor.
Maalesef anlamsız tartışmalarla ömrümüz geçiyor…
Başından beri gayet net olan tablo artık inkar edilmez şekilde ortada: Erdoğan ve Bahçeli PKK’ya silah bıraktırmak için yeni bir hamle yapmak istiyorlar. Bunun için Öcalan’ın devreye girip giremeyeceği, örgüt üzerinde etkili olup olamayacağı, Dem Parti’nin aracılığının olasılığı gibi hususlara bakıyorlar.
Peki Öcalan ve Dem cephesi bu işi kotarabilir mi? Kandil bastırılıp silah bırakmaya zorlanabilir mi?
Dem Parti eşbaşkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları İmralı’ya gitmek için Adalet Bakanlığı’na başvurdu.
Tuncer Bakırhan: Durduğumuz yer net
Kısa süre içinde izin çıkacağını düşünüyorum.
Tuncer Bakırhan’a Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması ve İmralı başvurusunu sordum, “Nagehan Hanım henüz Adalet Bakanlığı’ndan olumlu ya da olumsuz bir dönüş olmadı. Adalet Bakanı da değerlendirdiklerini söyledi. Cumhurbaşkanının konuşmasına dair bir yorumda bulunmak için henüz erken. Ama bizim durduğumuz yer çok net; demokratik çözüme katkı sunmak istiyoruz. Bunun sorumluluğuyla hareket ediyoruz.” dedi.
Birkaç güne yanıt gelir mi?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a da Dem Parti eş başkanlarının İmralı başvurusunu sordum. Sayın Tunç’un henüz bakanlık olarak değerlendirme aşamasında olduğunu biliyorum ancak yaklaşımı benim için önemliydi.
“Bakanlık olarak bize yeni intikal etmiş bir başvuru, elbette bakacağız, değerlendireceğiz, netleştireceğiz Nagehan Hanım” cevabını verdi. Ben Bakan Bey’in havasından konuya son derece yapıcı yaklaştığı izlenimi edindim. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından sonra aksi zaten şaşırtıcı olur. Birkaç gün içinde yanıt geleceği kanaatindeyim.
Bunlar son derece olumlu gelişmeler.
Ancak Türkiye geçen yazımda da belirttiğim gibi yin-yang ülkesi adeta.
Bunlar olurken bir yandan da giderek yine yoğun bir kutuplaşma dili ve sertleşme havasına büründü.
CHP ve iktidar arasında ‘normalleşme’ adı altında başlayan süreç ortadan tamamen kalktı.
Teğmenler ve kreş meselesi ile yine geride kaldığını zannettiğimiz tartışmalara döndük.
Bu beni endişelendiriyor.
Zira diyalog zemininin daralması her alana sirayet eder.
Yeniden yükselen bir kutuplaşma ortamında çözüm imkanı da daralır.