Hamas’ın yanıtı Cuma akşamı tam da tahmin ettiğim gibi geldi.
Filistinli örgüt, Gazze’de saldırıların durması ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi halinde tüm İsrailli esirleri serbest bırakmayı kabul ettiğini duyurdu ve teknokratlardan oluşacak ekibe yeşil ışık yaktı.
Trump’a teşekkür bile etti.
Açıkçası bu kadarını beklemiyordum.
Hamas’ın bu açıklamasında Türkiye’nin büyük etkisi olduğunu görmemiz gerek. Arka kapı diplomasisi en azından bu aşamada çok iyi sonuç getirmiş görünüyor.
Ancak bu planın işlemesi için İsrail’in tamamen kontrol altında tutulması gerekiyor. Zira İsrail basınına bakacak olursak Netanyahu Hamas’ın cevabını pek de olumlu bulmamış.
Herkes Netanyahu
Sevgili okurlar İsrail kamuoyu ve siyaseti topyekun bir infial içinde.
Ben Netanyahu’nun şahin politikalarının geniş kesimler tarafından eleştirildiğini, Tel Aviv’de düzenlenen protestolarda bu tepkinin dile getirildiğini düşünüyordum.
İsrail’de Haaretz gibi yayın organları ve Yuli Novak, Guy Shalev gibi ‘Gazze’de soykırım yapılıyor’ diyen insan hakları savunucularının görüşlerinin hatırı sayılır bir karşılığı var sanıyordum ancak yapılan yorumlara, oradan gelen haberlere, görüntülere ve istatistiklere bakınca üzülerek bunun böyle olmadığını fark ediyorum.
7 Ekim travmasının yarattığı infial
İsrail toplumu 7 Ekim saldırısı ile birlikte topyekun bir infiale sürüklenmiş durumda.
Maalesef Gazze’deki soykırıma karşı çıkan, Filistinlilerle empati yapanların sayısı çok çok az.
Önceki gün Filistin-İsrail konusunda dünyadaki en önemli isimlerden biri olan ve Amerikalı bir Yahudi olarak yıllardır Siyonizme yönelik sert eleştirileri ile tanınan ünlü entelektüel Norman Finkelstein’ın El Cezire’ye verdiği röportajı izledim ve kanım dondu.
Finkelstein’ın röportajının beni en çok etkileyen bölümlerini aşağıda alıntılıyorum.
“Herkes Netanyahu’ya kızıyor halbuki Netanyahu yalnız değil ki… BM’deki konuşmasında dedi ki ‘Gazze konusunda herkes beni suçluyor halbuki Knesset’te 120 üye var, önceki hafta Filistin devletini kim destekliyor diye sorduk, sadece 9 üye ‘ben destekliyorum’ dedi. Yani yüzde 90 benim gibi düşünüyor!”
“Gazze’de masum yok diyenlerin oranı yüzde 70!”
“Dört ay önce yapılan bir araştırmada İsraillilere çok basit bir soru soruldu. Dendi ki, İsrail askerleri bir şehre girdiğinde herkesi öldürmeli mi? Yüzde 47 bu soruya ‘evet’ dedi! Bundan birkaç hafta sonra bir soru daha soruldu: Gazze’de masum var mı? Yüzde 62 hayır dedi! İsrail’de yüzde 20’nin Yahudi olmadığını göz önünde bulundurursak Gazze’de masum olmadığını düşünen İsrailli Yahudilerin oranı yüzde 70’i geçiyor!”
“Birkaç hafta önce İsrail’de muhalefet liderlerinden biri ‘bizim askerlerimiz çocukları hobi olarak öldürüyor’ dedi. Şunu görmemiz lazım, Gazze’de yaşanan soykırım bir devlet projesi değil bu İsrail ulusunun projesi!”
Finkelstein’in bu tespitlerinin bende yarattığı ürperti ve endişenin boyutunu tarif etmem zor.
Bir yandan her zaman savunduğum suçu genelleştirmeme, insanları topyekun etiketlememe ve suçlamama prensibi diğer yanda maalesef en uç boyutta radikalize olmuş bir topluluk.
Elbette bunda yaşadıkları travma, sıkışmışlık duygusu ve siyasi manipülasyonun önemli bir payı var.
Fakat sebep ne olursa olsun yanı başında katledilen bir halka karşı böylesine duyarsızlaşmış bir toplum nasıl rehabilite olur, barış ve yaşam hakkı için diyalog nasıl sağlanır?
Ben hem dünya kamuoyunda İsraillilere yönelik hem de İsrail’de dış dünyaya yönelik nefretin eş zamanlı yükseldiği kanaatindeyim.
Şayet bu gidiş çözülmezse dünyayı içinde bulunduğu durumdan da kötü bir dönem bekliyor demektir.
Hiçbir yerin güvenli olmadığı, terör ve kaosun hüküm sürdüğü bugünleri dahi aradığımız bir dönem…