Matthew Cassel yıllardır Ortadoğu’da çalışan bir belgeselci ve televizyoncu.
Guardian için son çektiği videoyu nefes almadan izledim. Bitirdiğimde donup kaldım. Buraya koyuyorum. Muhakkak izleyin.
Tel Aviv’de sahil boyunca yürüyor. Elinde bir mikrofon.
Her karşılaştığı İsrailliye aynı soruyu soruyor: Savaşla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Dünyaya henüz iniş yapmış bir uzaylı için bu soru çok absürt görünebilir zira Cassel tıklım tıklım dolu plajların ortasından, şık restoranlardan geçiyor, dans edenlere rastlıyor…
Sanki bir tatil köyü…
Savaşı hatırlatabilecek en ufak bir işaret yokken hangi savaş? Ne alaka?
Uzaylılar ya da uzaylı kalmak isteyen dünyalılara hatırlatmakta fayda var…Alaka şu: Soruyu sorduğu yer artık neredeyse bütün dünyanın kabul ettiği Gazze soykırımına sadece 60 km yani arabayla en fazla bir saat mesafede!
Açık söyleyeyim Gazze ile ilgili yazmak ve konuşmak bana büyük bir acı ve suçluluk hissettirdiği için mümkün olduğunca bu konudan kaçıyorum.
Gazze’de ölüm ve kıtlık varken…
Ama önceki gün Guardian’ın buraya eklediğim videosu ile karşılaşınca beynimden vurulmuşa döndüm. Uzun zamandır gazeteci olarak yapmak istediğim işlerden biri bu. Merak ettiğim soruların tüm cevaplarını arıyor Cassel.
Yanı başında bir katliamın, bir soykırımın yaşandığı İsrail’de günlük hayat nasıl akıyor? İsrailliler Gazze’ye nasıl bakıyor?
İtiraf etmeliyim ki Netanyahu yönetimine muhalif Haaretz Gazetesini okuyup Avrupa’daki havaya bakınca İsrail’de Gazze’de olanlara duyarlı ve Netanyahu’nun soykırımına karşı hatırı sayılır bir kitle var sanıyordum.
Galiba bu iyimser bir hayal.
Yok!
İsrail kamuoyundaki hava bambaşka
Cumhurbaşkanı Erdoğan başından beri dünyaya haykırıyor, Türkiye Gazze’deki soykırım konusunda her platformda sesini yükseltiyor, son dönemde Batı da Filistin’i tanıma konusunda bu haykırışları duydu ve yaşananlara dikkat kesildi fakat bunlar İsrail kamuoyundaki genel havaya yansıyan şeyler değil.
Ölen çocuk, kadın, yaşlı, yaklaşık 65 bin sivile karşı büyük bir duyarsızlık ve bir kendini kandırma hali hakim İsrail sokaklarına.
Dış dünyayı düşmanlaştırmanın, içe kapanmanın, korkuyla beslenmenin bir halka neler yaptığını görmek için İsrail’i incelemek gerek.
‘Ne katliamı, bu Gazawood!’
Yanı başlarında yaşanan insanlık dramına üzülen, Gazze’de İsrail ordusunun katliam yaptığını kabul eden birilerini bulmak çok zor.
Cassel’in mikrofon uzattığı gencecik bir kadın ‘Savaş hakkında ne düşünüyorsun?’ diye sorunca ‘Gazawood’ diyor, ‘Hepsi yalan, hepsi kurgu, Hollywood gibi Gazawood’.
Başka bir genç gece kulübünde dans ediyor.
‘Savaşla ilgili ne düşünüyorsun?’ diye sorulunca ‘Ben askerim. Gazze’de savaştım, iki gün önce döndüm, buraya gelmek tekrar oksijen bulmak gibi, nihayet evdeyim’ diyor gülümseyerek… En ufak bir üzüntü ya da suçluluk emaresi yok yüzünde.
İnanılır gibi değil!
Yaşlı bir kadın ‘Avrupa ve Avustralya aptal, bizim nasıl bir tehlike içinde olduğumuzu görmüyorlar’ diye haykırıyor.
Gazze’yi sormak bile yasak
Cassel ve kameraman arkadaşını Gazze’deki ölümleri sordukları için ‘siz dost değilsiniz’ diyerek bir gece kulübünden adeta kovuyorlar.
Sonra her hafta yapılan hükümet karşıtı protesto gösterilerine gidiyor ekip.
Bu gösterileri uzaktan Netanyahu’nun Gazze politikasına karşı gösteriler olarak kodluyoruz ama mikrofon uzatılan hiç kimse Filistinlilerle ilgili tek kelime etmiyor, Netanyahu’ya Gazze’deki soykırım için değil 7 Ekimde Hamas’ın kaçırdığı rehineleri geri alamadığı için kızıyor ve hükümeti salt bu nedenle protesto ediyorlar.
Araçsallaştırılan 7 Ekim
7 Ekim’de kaçırılan, hayatını kaybeden ve hala rehin olarak tutulan insanların acısı elbette tarifsiz. Bu olay Gazze’yi ateşe atmak için bahane olarak kullanılan, cani bir eylemdi. Öte yandan soykırımın üzerini örtmek için İsrail’de adeta beyinleri afyonlamak için kullanılan bir araç haline gelmiş o vahim hadise.
Bu körlük ve duyarsızlığın altında yatan sebepleri anlamak
Peki bu insanların hepsi cani, hepsi kötü mü?
Elbette hayır.
Bu yazıyı ne bir toplumu etiketlemek ne de anti semitik bir refleks ortaya koymak için yazıyorum.
Gerçek şu ki İsrail’de paralel bir evren nasıl yaratılır, tehlike ve tehdit altında oluşan birlik duygusu nasıl manipüle edilir sorularına cevap bulacak bir iklim hakim şu sıra.
Elbette sayıları az da olsa bu drama ses çıkaran başkaları da vardır ama Cassel yalnızca B’Tsellem adlı insan hakları derneği daha doğrusu işgal altındaki topraklardaki insan hakkı ihlallerini raporlayan merkezi bulmuş Gazze’de yaşananlara karşı çıkan.
Hatta bu dernek ‘Genocide’ (Soykırım) başlıklı bir internet sayfası da hazırlıyor ve Gazze’deki ölümlerin istatistiğini tutup barış çağrısı yapıyor.
Birkaç kez hem bu köşeye konuk ettiğim hem de Habertürk tv için röportaj yaptığım gazeteci ve siyasi arabulucu Gershom Baskin gibi isimler de Gazze’de olanlara itiraz ediyor, insanları uyarmaya çalışıyorlar fakat sayıları çok az.
Netanyahu’yu durdurmak için geride kalan tek seçenek
Çarşamba akşamı katıldığım televizyon programında Gazze’deki savaşı Tel Aviv ve Kudüs’ten başlayarak soykırımın kalbine giden bir insan zincirinin bitirebileceğini söylemiştim.
Demirperde yıkılırken Litvanya, Letonya ve Estonya’da oluşturulan insan zinciri bir sembol olmuştu. O zincir gibi vicdanlı İsrailliler ve Batılıların İsrail’den Gazze’ye yürümesi Netanyahu’ya net bir ‘dur’ işaretidir demiştim.
Ancak gördüğüm kadarıyla bu maalesef romantik bir hayalden ibaret.
Bu aşamadan itibaren tek konuşulması gereken durmayan Netanyahu’yu NATO’nun öncülüğünde durdurma seçeneğini öne sürerek abluka ve yaptırımlarla durdurmak.
ABD varken mümkün değil mi?
Bence her şeyin mümkün olduğu günlerden geçiyoruz…