Türkiye çok ilginç günlerden geçiyor. Kendimi tarihin ileride kırılma anları olarak yazılacak sayfalarında ilerliyor gibi hissediyorum.
Bir partinin, hem de ana muhalefet partisinin il kongresinin yargı eli ile iptal edilmesi bir ilk.
İddiaların içeriğinden bağımsız olarak söylüyorum: mevcut durumu demokrasi ve toplumsal barış açısından endişe verici buluyorum.
Gelişmeler art arda yaşanıyor ve bu süreçte en çok zikredilen isimlerden biri de siyasetin duayen isimlerinden Hikmet Çetin.
Hikmet Çetin: Gürsel Tekin’den hiç beklemezdim
Çetin’e son günlerde büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Kendisini bir gazeteci olarak uzun yıllardır tanırım, hiçbir zaman eğilip bükülmemiş, inandıklarının arkasında hep güçlü şekilde durmuş bir siyasetçidir, Türk siyasetinin ‘Hikmet Abi’sidir.
Önceki gün Sayın Devlet Bahçeli’yi ziyaret ettiği için Türkiye’nin bu delilik ortamında türlü komplo teorilerinin ortasında buldu kendini.
Halbuki CHP Kurultayının iptal davası gündeme gelip ismi ‘ olası kayyum’ olarak ortaya atıldığından beri çok net bir şekilde “Ne kayyumu, bırakın benim kayyum olmamı atanan kayyumu sokmamak için kapıda nöbet tutarım” diyor.
Hem Bahçeli hem Murat Kurum’a yaptığı ziyaretler çok konuşulduğu için kendisine ulaştım.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Olası kayyum ihtimaline karşı bir milim geri adım atmıyor, aksine kapıda nöbet tutma kararlılığı artarak sürüyormuş.
“Gürsel Tekin’in kararı sizi şaşırttı mı” diye sordum. “Hem de nasıl şaşırdım, hiç beklemiyordum ondan böyle bir şeyi” dedi. Sonra da ekledi “Kemal Bey’e yakındır ama önce Beykoz sonra Kadıköy adaylığını istemişti, yapmadılar, ayrıldı.”
“YSK kararı bağlayıcıdır, mahkeme karar veremez”
Peki CHP İstanbul il binasına adım atabilir mi?
“Yok imkansız, bütün il başkanları burada zaten. Nagehan Hanım bu kararları kabul etmek mümkün değil, söz konusu kurultaylar YSK denetiminde yapıldı, YSK’nın kararlarının kesinliği konusunda tereddüt olamaz, Anayasa Mahkemesi dahil hiçbir yere itiraz edilemez.”
“Para alışverişi yapılmışsa çok yanlış, asla olmaması gerekir”
Peki para alışverişlerine dair iddialar, iddianameye giren beyanlar… Bunların hiç mi doğruluk payı yok?
“Bakın olmuşsa yanlıştır, elbette asla olmaması gerekir fakat kurultay yapılmış ve dediğim gibi YSK orada, bunu daha sonra yargının iptal etme yetkisi yok. Kaldı ki bu iddiaları Kemal Bey kurcalıyor.”
“Kemal Bey kurcalıyor, bana 'İstanbul’u satın aldılar' dedi”
Neden bu kanıya vardığını sordum…
“Kendisine ziyarete gittiğimde ‘İstanbul’u satın aldılar' diye sitem ediyordu.”
Açıkçası CHP’nin içine düştüğü bu durumu görünce üzülüyor ve şaşırıyorum. Parti kendi içinden bu ortama davetiye çıkaracak malzemeyi veriyor.
“Canan Kaftancıoğlu Özgür Çelik’e desteğe gitse yeniden siyaset sahnesine çıkar”
Halbuki bazı ezberleri bozsalar, çekişme görüntüsüne son verseler parti güçlenir. Mesela madem konu İstanbul İl Başkanlığı, Özgür Özel yönetimine muhalif olan eski il Başkanı Canan Kaftancıoğlu il başkanlığının kapısına gitse, karara ilkesel olarak karşı duruyorum dese hem ters köşe yapar hem de siyaseten yeniden doğmaz mı?
Bunu Sayın Çetin’e sordum.
“Tabii Canan Hanım il başkanlığına gidip kayyumu sokmuyoruz diyenlere katılsa hem doğru bir iş yapar hem de yeniden siyaset sahnesine çıkar” dedi.
Gelelim Bahçeli ve Murat Kurum ziyaretlerine…
Kurum’a bakan yardımcısı olan yakın bir arkadaşına ziyarete gittiğinde uğradığını ve katiyen CHP, kayyum gibi konuların konuşulmadığını, bir nezaket ziyareti olduğunu söyledi.
Devlet Bey’i barış sürecine dair teşekkür etmek için ziyaret ettiğini ifade etmişti. Ben kendisine “CHP-MHP koalisyonunun başarılı olacağına inanıyorum” açıklamasını, ziyaretinin arka planında böyle bir siyasi hedef olup olmadığını sordum.
“Oran’da yürürken bir gün Alparslan Türkeş’le karşılaştık…”
“Hayır tamamen barış sürecine yönelik tavrından dolayı tebriğe gittim çünkü bence müthiş bir iş yapıyor” dedi ama ardından bana “koalisyonlar birbirinden çok farklı partiler arasında yapılırsa faydalı ve başarılı oluyorlar aslında” diyerek şu anekdotu anlattı.
“Nagehan Hanım bak bu soru üzerine beni geriye götürdün. Bundan yıllar önce.. 80 darbesi öncesi… Bir gün Oran’da yürüyorum. Alpaslan Türkeş’le karşılaştım. Bana dedi ki ‘Şayet MHP-CHP koalisyonu kurulsaydı anarşi biterdi, siz ne düşünüyorsunuz?'
Ben de aynı fikirde olduğumu ifade ettim, hatta Ecevit’e gidip yanlış yapıyorsunuz dedim. O dönem Rahşan Hanım olmaz diye kendini ortaya atmasa belki de olurdu. O durumda anarşi biter 12 Eylül darbesi yaşanmazdı. Oradaki esas sorumlular Ecevit ve Demirel’dir. ”
Hikmet Çetin bunları anlatınca aklıma 2015 haziran seçimlerinin ardından yaşananlar geldi.
“2015’te AK Parti-CHP koalisyonu kurulabilse bugün çok farklı bir Türkiye olurdu”
7 Haziran'da sandıktan tek parti iktidarı için yeterli sandalye çıkmayınca Başbakan Ahmet Davutoğlu istikşafi görüşmelere başlamış, AK Parti ve CHP koalisyonu da seçenekler arasında çok konuşulmuştu.
Böyle bir koalisyon fikri ile ilgili fikrini sordum.
“Çok iyi olurdu, parlamenter sistem devam eder ve bugün Türkiye çok farklı bir noktada olurdu” cevabını verdi.
Hikmet Çetin ile sohbetimizde kendisinin 15 Eylül'de olası bir mahkeme kararı ile ilgili Özgür Özel’in yanındaki duruşundan taviz vermeyeceği mesajını kuvvetli şekilde aldım.
Bana anlattığı bir şeye de çok üzüldüm. Dedi ki “Troller Özgür Bey’in yanında durduğum için beni çok rahatsız ediyorlar, sürekli iftiralar, hakaretler.. Bu çok içimi acıtıyor. “
Siyasi görüşü ne olursa olsun 88 yaşında bu ülkede dışişleri bakanlığından meclis başkanlığına ve parti genel başkanlığına kadar birçok önemli görev ifa etmiş bir isme dahi bu kadar hoyrat yaklaşıldığı bir ortamdan kimseye hiçbir fayda gelmez diye düşünüyorum…