Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Bölmek ve ayrıştırmak kime ne fayda sağlar?

        Bayramın ilk günü hazır İstanbul’dayım, uzun bir yürüyüşe çıkıp biraz gözlem yapmak istedim.

        Açıkçası son günlerde memlekette tırmanan voltajı kaygıyla izliyorum.

        Türkiye’nin yeni bir level’a geçmesinden endişe ediyorum.

        Medyaya, holdinglere boykotu bu kulaklar daha önce duydu ancak kafe ve restoranların hedef gösterilmesine ilk kez şahit oluyoruz.

        Muhalefet mevcut ortam ve iktidardan şikayet ediyor ama buna karşı alternatif üretmek yerine sanki iktidar karşısında el artırıyor.

        Boykot çağrıları kime ne fayda sağlar?

        Daha önemlisi Türkiye genelinde bu çağrı nasıl okunur?

        Erzurum’un köyündeki teyze, Öcalan’ın çağrısından sonra umut içinde bekleyen Hakkari’nin ilçesindeki amca, Adıyaman’da mütedeyyin olduğu halde son yerel seçimde CHP’ye oy atmış genç, bir kafe zinciri üzerinden yaşanan atışma ve gerginliği nasıl yorumlar?

        Bu soruların cevabını sahada gözlem yaparak bulabiliriz ancak ben mütedeyyin ve orta yaşlı seçmenin bu havayı ürkütücü bulduğu kanaatindeyim.

        Sayın Özel’in hak arama çabasına elbette saygı duyuyorum fakat kısa vadede yaratılan rüzgar orta vadede kendisi aleyhine dönebilir.

        Ben bugün biraz Özel’in boykot çağrısının olay yerindeki etkisine bakmaya çalıştım.

        O kafenin çalışanları ne diyor?

        Zamanım ve enerjim yettiğince malum kafe zincirinin şubelerine girip çıktım, çalışanlarla konuştum.

        Hangi şubelere gidip kiminle konuştuğumu onları korumak adına saklı tutacağım ancak izlenimlerimi sizinle paylaşacağım…

        Önce durduğum yeri hatırlatmakta fayda var:

        Kutuplaşma ateşine odun atmak

        Yıllardır bu ülkenin en büyük sorununun siyasi kutuplaşma olduğunu söyleyen ve yazan bir gazeteciyim.

        Maalesef Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin handikaplarından biri yüzde 50 kuralı nedeniyle zaten mevcut olan kutuplaşmayı iyice körüklemesi oldu.

        Türkiye keskin bir şekilde iki kampa ayrıldı.

        Ancak bugüne kadar bu kutuplaşma kendini sandıkta ve medyada gösterse de çok şükür toplum büyük bir olgunlukla sokağa herhangi bir gerginlik yansıtmadı.

        Siyasi görüş ayrılıkları fiziki sataşmalara dönüşmedi.

        Özgür Özel’in bir kahve zincirini işaret etmesi ve o zincire yönelik bir grubun sandalyeli saldırıya girişmesi bu gidişin değişebileceğinin bir işareti olabilir mi?

        Özel’in boykot çağrıları doğru mu?

        Önce en büyük şubelerden biri kabul edilen bir noktaya gittim. Burası İstanbul’un iyi bir semtinde ve genellikle yoğun.

        Hem İstanbullu hem de yabancı turistin uğrak yeri.

        Gündüz hedef gösterilen kafede çalışıp akşam boykota giden genç

        Baktım bayramın ilk günü olmasına rağmen mekanın yarısı doluydu.

        Çoğu Arap turist, bir kısmı bizim gençler, bir kısmı da çocuklu aileler…

        Baristaya sordum, “Hava nasıl? Müşteri azaldı mı?”

        “Hayır abla, burası hep yoğundur yine öyle, gözle görülür bir değişiklik yok.” dedi.

        “Sizlere burada çalıştığınız için dışarıda .mahalle baskısı var mı?” deyince “Hayır ekmek parası, her yerde çalışırız” diyerek çok ilginç bir şey söyledi: “Ben gündüz burada çalışıp akşam mitinge gittim.”

        Bu toplumun ayrıştırılmaması, hiçbir yerin kategorize edilmemesi gerektiğini anlatacak daha etkili bir cümle olamaz herhalde!

        Sayın Özel bunu görmeli…

        İmamoğlu ve ekibine yönelik operasyonun ardından başlattığı hareket ve sert muhalefet anlaşılır ancak o operasyona karşı çıkmak uğruna milleti bölmek hem haksızlık hem de çok ağır sonuçlara yol açabilecek bir ateşten top.

        Muhalefet bölerek değil birleştirerek kurtulur

        Buna Ekrem İmamoğlu da cezaevinden gönderdiği mesajla destek olarak bence çok yanlış yapıyor. Bölerek değil birleştirerek içine düştüğü durumdan çıkabilir muhalefet.

        O büyük şubede çalışan diğer bir çalışan bana “Ailelerimiz başımıza bir şey gelir diye tedirgin ama para kazanmamız lazım, ne yapalım? Her gün kaygıyla bizi işe gönderiyorlar” dedi.

        Muhafazakar bir aileden geldiği anlaşılan çalışan “Son dönemde anne, babam enflasyondan, geçim sıkıntısından çok şikayet ediyor, Tayyip Erdoğan’a kızıyorlardı, önceden oy verdik şimdi vermeyeceğiz diyorlardı ancak bu olanlar nedeniyle CHP’ye daha çok kızıyorlar, yine bizi Reis kurtarır diyorlar” diye anlattı.

        Henüz birkaç hafta önce açılan başka bir şubeye girdim.

        Kasadaki genç siyasetle yakından ilgiliydi. Benim program ve yazılarımı da takip ediyormuş.

        “Ben hiçbirine kefil olmam, bence bu ülkede belediyeye giren herkes çalıyor Nagehan Abla ama bizim hedef gösterilmemizden çok rahatsızım” dedi.

        Özel’in çağrısı üzerine öncesinde gençlerin akın ettiği bu şube bayağı boşalmış, hatta bazıları önünden geçerken ters ters bakıyorlarmış.

        Üçüncü bir şubeye doğru yürürken etrafıma bakındım, içtiğin kahve bile siyasetin rengine bürünecekse ve siyaset sadece iki renge indirgenmişse hayatın ne tadı kalır? Böylesine keskin, böylesine kısır bir hayata mahkum edilen gençlik nereye evrilir?

        Sandalyelerin oturmak için değil atılmak için kullanıldığı şube sayısı artar gençler birbirine düşerse bundan kime ne fayda çıkar?

        Eminim Özgür Bey de bunu istemez…