Kuşkusuz gözler 15 Eylül tarihli duruşmaya çevrilmiş durumda. CHP’nin 2023 Kasım kurultayına dair davada nasıl bir karar çıkacağı herkes tarafından merakla bekleniyor.
Bu merak CHP’nin İstanbul il kongresine dair yine İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen “ara karar”la birlikte daha da arttı.
15 Eylül’de çıkacak kararın, Türkiye siyasetinin geleceğinde önemli bir etkisi olacağı çok açık. Bu arada pazartesi günü yeni bir duruşma tarihi verilebilir, yani erteleme çıkabilir. Bu durumda siyasi gündemin biraz sakinleşmesi ihtimal dahilinde. Bir başka ihtimal, İstanbul’a benzer bir ara karar çıkabilir ve belli tedbir kararlarını beraberinde getirilebilir. Üçüncü ihtimal ana karar çıkabilir. Esasen siyaset açısından en büyük etkileri uyandıracak karar da bu olacaktır.
HUKUK VE FİİLİ DURUM
CHP’nin mevcut yönetimi, mutlak butlan kararı başta olmak üzere tüm seçenekleri değerlendirdiğini ifade ediyor. İstanbul kararı sonrasında ortaya çıkan tablo, hukuk tarafından verilen kararları “tanımadıkları” ve dolayısıyla meseleyi eylem zeminine taşıyacakları yönünde oldu. Nitekim mahkeme tarafından geçici kurul tanımıyla atanan Gürsel Tekin ve ekibinin İstanbul il binasına girmesiyle ilgili yaşanan sorunlar da bunu gösterdi.
SOKAĞIN SINIRI VAR MI?
Burada kritik kelime “sokak” ve her durumda böyle bir işaretin ortaya çıkaracağı sorunlar, dile getirenin sınırlarını hızla aşabilir.
Merkezde siyaset yapan bir partinin, üstelik ana muhalefet konumuyla sokağı işaret etmesi ya da iması bile, öngörülmesi güç sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Buraya tekrar dönmek üzere birkaç konuya daha dikkat çekmek yerinde olacak.
CHP’nin mevcut yönetimi, kongre ve kurultay süreçlerine dair iddiaları başından itibaren gerçek anlamda bir gündem haline getirmedi. “Bir meczubun iddiaları, ciddiye almaya değmez” yaklaşımı, Ekrem İmamoğlu gündemi ve benzer dinamiklerle birleşince partinin bu alanda etkin bir strateji oluşturma imkanı kalmadı.
Ancak peş peşe gelen soruşturmalar, ortaya çıkan iddianameler, İstanbul 45. Asliye Hukuk ara kararında dikkat çekilen deliller ve “basit iddiaların ötesine geçme” vurgusu işin seyrini değiştirdi.
CHP GEÇ KALDI
Meseleyi hukuk zemininde ele alma konusunda kamuoyuna yansıttıklarından daha fazla gayret içinde parti yönetimi. Ancak bu hayli geç kalmış bir yaklaşım. Sözgelimi iddialar ilk ortaya çıktığında ilgili isimler hakkında (unutmayalım tamamı CHP’li) disiplin mekanizmalarını çalıştırabilirdi. Bunlar tercih edilmedi ve sonuçta gelinen nokta ortada.
15 Eylül’de ortaya çıkacak karar ne olursa olsun, hukuk yolları sonuna kadar açık. Ayrıca partinin kendi içindeki rekabeti sürdürmesine engel bir durum da yok. Ancak işi geçtiğimiz hafta ortaya çıkan örneklerde olduğu üzere “sokak” başlıklı zeminlere çekmek, siyaseten “çıkmaz sokak”tan başka bir sonuç üretmez.
MAKUL, DENGELİ VE MEŞRU ARAÇLAR
Makul, dengeli ve elbette kendi tezlerini dile getiren meşru araçların harekete geçirilmesi her siyasi partinin hakkı. Aşılmaması gereken çizginin ne olduğu konusunda Türkiye siyasetinin yeterince tecrübesi var. Bu durum asrı aşan geçmişiyle CHP için de geçerli.
Özeti şu: Kitleleri tepkiye davet etmekle, kuralsızlığın önünü açacak alanlara çağırmak arasındaki fark. Sadece mahkeme kararları değil, bu farkı görebilmek de siyasetimizin geleceği açısından önemli.