Terörsüz Türkiye başlığı altında yapılan tartışmaları yakından izliyorum. Bunların önemli bir bölümü meselenin özünden bir hayli uzak. En azından benim fikrim böyle.
Kuşkusuz yakın tarihteki örneklerin seyri fikir verici olabilir. Hatalardan ders çıkarılabilir. Fakat bugünkü sürecin, geçmiştekileri belli ölçüde kuşatsa da, çok daha fazlasını hedeflediğini düşünüyorum.
HERKES ÇÖZÜM İSTER AMA
Ülkemizin başına sıkça etnik ya da mezhebi fay hatları üzerinden çoraplar örüldüğü malum. Verdiği zararların ölçülemez olduğu da. Şu halde aklı başında her ferdin veya topluluğun bu sorunların çözümüne olumsuz yaklaşması düşünülemez.
Çözüm istemekle, her çözüm arayışına destek olmak kuşkusuz çok farklı. Bir meseleyi yöneten siyasi akıl ve iradenin, o konuya dair toplumsal hassasiyetleri gözetmek gibi bir sorumluluğu da var.
Bilgelikle irtibatını koparmayan bir liderlik, toplumsal aklın nerede şekillendiğini öngörebilir. Suları tersine akıtmak yerine, akışı yönlendirmeyi başarabilir.
ERDOĞAN’IN LİDERLİĞİ
Terörsüz Türkiye süreci, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yol alıyor. Buradaki liderlik vurgusu, alınan siyasi sorumlulukla ilgili öncelikle. Dahası mayınlarla dolu bir yolda ilerleyecek cesaret ve iradeyi taşımakla. Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca aldığı riskleri hatırlamak yeterli olsa gerek.
Ancak asıl söylemek istediğim burada yeni bir tasavvurun, bir gelecek tasarımının olduğu. Sürecin geçmişteki modellerle eşleştirilerek tartışılması, meselenin anlaşılmasının önündeki en büyük engel.
PRANGALARDAN KURTULUNCA
Terörün ve terör örgütünün tasfiyesi, kuşkusuz sıkça kullanıldığı gibi Türkiye’nin ayaklarındaki prangayı söküp atacak. Bu başlı başına heyecan verici.
Ancak asıl sorun ve sorular burada başlıyor. Çünkü bu Türkiye, çok daha geniş bir alanda etkinlik oluşturan ve tüm bunları pekçok riski göze alarak yapan bir ülke olarak yoluna devam etmeyi hayal ediyor. Terörsüz Türkiye’nin hikayesi, gelecek ve hayalleri temsil ediyor. Bunun gerçekten doğru anlaşıldığından kuşkuluyum.
SURİYE ORDUSUNA EĞİTİM
Çok yakın ve sıcak örnekler var önümüzde. Daha anlaşılır kılmak için onları aktaralım.
Milli Savunma Bakanlığı, 30 Ekim tarihinde haftalık bilgilendirme toplantısında şu bilgiyi verdi:
“Suriye’nin savunma ve güvenlik kapasitesinin artırılmasına yönelik olarak sürdürülen yakın iş birliği çerçevesinde imzalanan “Ortak Eğitim ve Danışmanlık Mutabakat Muhtırası” kapsamında 49 Suriyeli öğrencinin Harp Okullarımızda yarın (31 Ekim) eğitime başlaması planlanmaktadır.”
Tuğamiral Zeki Aktürk’ün gerçekleştirdiği toplantıdaki bu sözler, Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki etkinlik ve gücü olarak değil, “Suriyeli askeri öğrenciler TSK’da görev alacak mı?” merakı üzerinden ele alındı.
Ne yazık ki bir sonraki bilgilendirme toplantısında “Suriyeli askeri öğrencilerin Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında yer almalarının söz konusu olmadığı” bilgisi verildi.
TÜRKİYE NE YAPIYOR ?
Kimin neye odaklandığı, Türkiye’nin yakın geleceğinin ne düzeyde anlaşıldığının da resmi aynı zamanda.
Oysa Türkiye, Suriye ile daha geniş kapsamlı bir savunma işbirliği oluşturmayı hedefliyor. İki ülkenin ilişkilerinde Ankara’nın sadece sınırötesindeki güvenlik kaygılarıyla hareket ettiği günler geride kaldı. Burada Suriye’nin bütününe bakan bir akıl ve irade var. Tam bu noktada İsrail’in Gazze’de niçin Türk askerini istemediğinin de cevabı var.
Şu noktaya da dikkat etmek gerekiyor. Ankara’nın bölgesel nüfuzunu sadece askeri güç üzerinden okumak eksik ve yanıltıcı. İşin diplomatik ve siyasi boyutu var. Körfezin bol paralı ülkelerinin gücüyle erişemediklerine, Türkiye stratejik özellikleri ve siyasi ağırlığıyla ulaşıyor.
Ana hedefe doğru ilerlerken büyük bir temizlik yapılıyor. O nedenle bir al-ver ilişkisi değil, “Ya benimle geleceğe yürü, ya da yolumdan çekil” zemininde yürüyor süreç.