Mansur Yavaş’ın tam şu aşamada Türk siyasetindeki algısı fazlasıyla Chauncey Gardiner’ı andırıyor. Peter Sellers’ın “Being There” filminde canlandırdığı o bahçıvan gibi Yavaş da hakkında pek bir şey bilmesek de sırf “orada olmaktan” gelen avantajıyla bir kahraman gibi kabul ediliyor. Belki kendisi bu algıyı sağlamlaştırmak için bir katkı yapmıyor, tıpkı bahçıvan Chance’a olduğu gibi dışarıdan ona bazı özellikler atfediliyor.
Adı sorulduğunda “Chance the gardener,” diye yanıt vermesine rağmen karşısındakiler aristokrat bir isim olan “Chauncey Gardiner” diye duyardı. Böyle başlayan hikaye Amerikan Başkanlığına kadar uzandı. Mansur Yavaş da filmin sonunda suyun üzerinde batmadan yürüyecek mi, göreceğiz. Hakkında inşa edilen mitolojiden hoşlandığı, bu rüzgarla en tepeye yürüdüğüne şüphe yok.
Birkaç ay öncesine kadar yol arkadaşıyken birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olunca en yakın rakibine dönüşen Ekrem İmamoğlu’ysa onun tam zıddı. Hakkında hemen her şeyi biliyoruz. Zaman zaman kusurlarını, zayıflıklarını belli edecek kadar gözümüzün önünde oldu son altı yıldır. Bazen çok kibirli olabiliyor, öte yandan hatalarından ders alabileceğini de gösteriyor. Gerçek bir politikacı gibi ayaküstü konuştuğu kişiye sanki en iyi arkadaşıymış gibi hissettiriyor. Siyaset şovuna, yaptığını fazlasıyla göstermeye çok meraklı olduğunu İstanbul’daki afişlerinden görmek mümkün.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ NEDİR
İki potansiyel adayın bütün farklılıklarına rağmen ortak buluştukları nokta ikisinin de ülkenin sorunlarını nasıl çözeceklerini bilmememiz. Bu noktada Ankara Belediye Başkanı’nın haklı olduğu bir nokta var: Ortada henüz seçim yokken adaylık tartışmalarına değil ekonomiye eğilinmesi gerektiğini söylüyor. Bu duruş onun bugüne kadar iş-yapan-adam olarak kurguladığı siyasi imajıyla da örtüşüyor. Bu öyle bir algı ki Ankara’ya gitmeyenlerimiz bile onun kente çok büyük katkıları olduğunu varsayıyoruz. Doğru ya da yanlış olması önemli değil, algı artık gerçekliktir.
Ekrem İmamoğlu daha seçildiğinin ilk gününden itibaren en üst makama hazırlandığı için bunun altyapı çalışmasını yapıyor. Her ne kadar daha çok medyaya yoğunlaşıyor gibi görünse de etrafında epey kalabalık bir danışmanlar ordusu var. Sorulduğunda Türkiye’nin meseleleri hakkında slogan etmenin ötesine geçecek daha somut planlar hazırladıklarını düşünmek istiyorum, ama bu konuda bir bilgim yok. Belki yeterli belki yetersiz olacak, ama bir hazırlık yaptığı kesin.
Mansur Yavaş bu alanda da gizemli. Çok az kişiye güvendiği, yakın çevresini çok sıkı tuttuğu biliniyor. Belediyenin paralarını danışmanlara saçmıyor, bir yere orduyla değil çok sınırlı bir ekiple seyahat ediyor. Ama bu durum da fazla mı yalnız yoksa ekibi mi yok gibi soruların oluşmasına neden oluyor. Yavaş’ın çok güvendiği bazı hukukçu ve akademisyenlerle sık sık istişarede bulunduğunu biliyorum, ama bu temaslara resmi danışmanlık ya da “Başkan’ın beyin ekibi” demek doğru değil.
Bildiğim bir başka konu da Yavaş’ın devlet başkanı olmaya giden süreçte konuşmak için doğru zamanlamayı beklemesi. Anketlerin kendisini tartışmasız önde gösterdiği, adaylığının kaçınılmaz olduğu o sihirli an’ı kolluyor. Böylece herhangi bir kesimi—Kürtler diye okuyabilirsiniz—rencide etmeyecek bir iklim oluşacak.
Bu sihirli an’ın bizzat kendisi partisi tarafından baltalandığı şüphesiz. Takvim maalesef Yavaş’ın istediğinden çok daha hızlı ilerledi, önümüzdeki ayın sonunda CHP’nin adayını belirleyeceğini bildirdi. Bir yandan çok kıymetli olduğu varsayılan Kürt oyları için iktidarın da yoğun çabası var, sonucunun kısa sürede belli olacağı tahmin ediliyor. Bu durum Mansur Yavaş’ı biraz hazırlıksız yakaladı belli ki ama oyun böyle oynanıyorsa o da yeni kurallara uyum sağlamak zorunda.
Seçime yıllar var ama iktidar da muhalefet de erken seçim gelecekmiş gibi hazırlanıyor. Bu durumda her iki muhalefet adayının da önümüze bir Türkiye vizyonuyla çıkmaları şart. Çünkü sadece “Erdoğan’ı yenme” vaadi yetmiyor.
KADROLARI ZAYIF YA DA YOK
Plan, program ve vaadin ötesinde kadroları, beyin takımlarını da bilmeliyiz. Farz edelim yarın seçim oldu ve bu iki adaydan biri yönetime talip. Hepimizin ülkeyi nasıl ve kimlerle yöneteceğini bilmesi gerekiyor. Dışişleri bakanı kim olacak mesela? Erdoğan’ı hem ABD’yi, hem Putin’i ikna ettiği, hem Rus milyarderlerine kucak açıp hem de Ukrayna’da drone satılmasına izin verdiği o hassas denge nasıl korunacak? Ekonomi konusunda şu anda Mehmet Şimşek’in uyguladığı programın ötesinde ne gibi bir kurtuluş reçeteleri var, dahası ellerinde uluslararası piyasalarda saygın hangi kadrolar var?
Dışarıdan Ekrem İmamoğlu’nun en azından ekibi varmış gibi görünüyor, ama sık sık akıl danıştığı Çorum-Giresun koalisyonun, eski Bangladeş büyükelçisi gibi isimlerin yetersizliği de ortada. Yürümeyen merdivenlere rağmen medyaya verilen destek de İmamoğlu’nun zayıf karınlarından biri; iktidar yolunda mutlaka hesap vermesi gereken konu. Avantajıysa göreve geldiği ilk günden beri yaptığı yurtdışı gezilerle oluşturduğu ağ; dış dünyaya ben geliyorum mesajı verdi.
Mansur Yavaş için de Trump, Putin, Netanyahu gibi siyasette ustalıkla şeytanlık arasında gidip gelen otoriter liderlerle nasıl başa çıkacağını anlatmalı, ikna etmeli. Verdiği davetlere büyükelçilerin alışılmadık düzeyde katılımı dış dünyanın onu da dikkatle izlediği mesajını veriyor. Ama Yavaş’a yönelik yakın çevremde pek çok kişide duyduğum kuşkucu bir önyargı var. Bugüne kadar muhalefetteymiş gibi görünen milliyetçi siyasetçilerin ihaneti… Mansur Yavaş da Devlet Bahçeli, Sinan Oğan ve Meral Akşener gibi, o da zamanı geldiğinde, iktidarın ortağı olabilir mi?
Bütün bunları açık açık konuşmalıyız. Bunu konuşacağımız yer de köşe yazarların yalan yanlış kulisleri değil, televizyon ekranı. İmamoğlu, Yavaş, varsa başka muhalefet adayları ekranda gerçek sorgulayıcı bir gazeteci panelinin önüne çıkıp her türlü soruya yanıt vermeli, ondan sonra adaylıklarını açıklamalılar.
Ne yazık ki muhalefetten haber veren gazeteciler çoktandır asli işlevlerini unutup siyaset mühendisliği yapıyorlar. Bir önceki CHP genel başkanını çıkarları doğrultusunda pazarladıkları gibi şimdi de iki aday arasında saf tutup algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Beklentileri var tabii, Özal dönemini bakan değiştiren gazetecileri gibi olmak istiyorlar. Oysa bu adaylık fırsatı Halk TV’deki konuşan kafaların yorumlarıyla belirlenemeyecek kadar önemli. İki aday da halkın önüne çıksın, plan ve projelerini anlatsın, eleştirilere yanıt versin ve bir kez de halk seçsin.