Paris
Birkaç gün önce Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Paris Saint-Germain’in başkanı Nasır el-Halifi ya da Fransa’da tanındığı adıyla NAK’ın kartviziti epey kalabalık. Le Monde’un aktardığına göre 51 yaşındaki Avrupa futbolunun en etkili ismi halihazırda beIN medya grubunun başı, UEFA yönetim kurulunda, Avrupa Kulüpler Birliği’nin başkanı, Fransa birinci liginin yönetiminde, Katar varlık fonu QIA’in yönetim kurulunda, Katar Spor Yatırım’ın (QSI) başı, Katar Tenis Federasyonu’nun başkanı ve Miramax film stüdyosunun tepesinde. Ayrıca eski bir tenisçi ve birkaç dili birden hiç zorlanmadan konuşuyor.
“Yumuşak güç” mü demiştiniz? NAK arkasında ülkesinin sınırsız parasıyla dünyaya hükmediyor, dokunmadığı yer yok. QIA birkaç sene önce Amerikan basketbol, futbol ve hokey ligine de yatırım yaptı. NAK hakkındaki genel kanı neye el atsa altına çevirdiği. Ama bu algı belki çok parası olduğu, bu paranın önemli bir kısmını da tuttuğu avukatlar ordusuna harcadığı için olabilir. Zira hakkında olumsuz hemen hemen hiç haber çıkmıyor, hiç kimse aleyhinde konuşmuyor. Fransa’da hakkında yargı soruşturması olmasına rağmen bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ağırlanıyor.
PARAYLA OLUYOR
Katar küçücük, neredeyse yapay ama paranın gücünü çok iyi kullanan bir ülke. Eski bir uçağı hediye ederek Beyaz Saray’ı bile tavlamayı başardılar. Katar’ın insan hakları ihlalleri ya da ekonomisinin göçmen işçilerin emeğinin sömürülmesi üzerine kurulduğu artık hiç dillendirilmiyor. Zaten futbolda başarı her türlü kuşkuculuğun üzerini örtüyor.
Paris sokaklarında PSG formasıyla dolaşanlar aynı zamanda Qatar Airways ilanlarını da göğüslerinde taşıyorlardı. “Qatar” yazısı o kadar baskın ki bilmeyen biri asıl şampiyonun bu Körfez ülkesi olduğunu zannedebilir. Nitekim Cumartesi gecesi Paris sokaklarında aynı zamanda bir Katar kutlaması yaşandığı da söylenebilir.
Katar parası 2022’deki Dünya Kupası’nı da satın almıştı. NAK o sene kupanın en fazla gol atan iki futbolcusunun, Mbappé ve Messi’nin, patronuydu. O senenin galibi Arjantin oldu, ama asıl kazanan NAK’tı. Fransa kazansa yine o kazanmış sayılacaktı. Kartlarını hep doğru oynadı.
Aslında Şampiyonlar Ligi kupası da bu iki futbolcu sayesinde çok daha önce gelmeliydi Paris’e. Ama NAK’ın paralar saçarak oluşturduğu PSG’nin yıldızlar kadrosu Fransa ligini tek bir takımın hakimiyetinde heyecansız bir yarışmaya dönüştürürken Avrupa’da beklenileni vermedi. Hatta o zamanlar parayla her şey olmuyormuş bile deniyordu.
Futbolun en büyük onurunun bu iki yıldız gittikten, PSG de hatalarından ders alıp yıldızlar kadrosu yerine takım olmayı öğrendikten sonra gelmesi ironik. Ama sonuçta deneme yanılma yoluyla bu noktaya varan PSG’nin para kaybetmekten gocunmayan bir başkanı olmasa başarı gelmezdi. Yıllar önce parayla yoktan İstanbulspor’u takım yapmaya çalışan Cem Uzan çabuk pes etmişti, zaten kumbarası da sınırsız değildi.Zamanın ruhu da NAK’ın yükselişinde etkili. Batı devletlerinin çıkarı olmasa NAK’ın etki alanını bu kadar genişletmesine ne kadar izin verirlerdi? Fransa özellikle Ortadoğu’daki etkinliğini Katar üzerinden sürdürmek istiyor, Macron için özellikle Suriye’de söz sahibi olmanın yolu bu ülkede geçiyor. NAK da devletin bir uzantısı ve bu yüzden devlet katında kabul görüyor.
FRANSIZ DEĞİL GLOBAL
Bugün Paris’te PSG’nin zaferi 1998 yılında Fransa’nın Dünya Kupası şampiyonu olmasına benzetiliyor. Bu sene nasıl Katar’ın etkisi tartışılıyorsa, o sene de konuşulan sadece futbol değildi. Aşırı sağ partinin o zamanki lideri Jean Marie Le Pen—babası—Fransa Milli Takımı’nın Zidane gibi Afrika göçmeni oyunculardan oluşan kadrosunun ne kadar “Fransız” olduğunu tartışmaya açmıştı.
Bu tartışma bugün büyük ölçüde bitmişe benziyor. Fransa Milli Takımı’nda da PSG’de de kökenleri Afrika ülkelerine dayanan pek çok futbolcu var, hepsi de özellikle Fransız olduklarını vurguluyor. Türk kimliğini tartışmaya açanlara duyurulur.
Le Monde’da yer alan bir analize göre bugün PSG sadece bir Fransız takımı değil, etkisi çok daha büyük global bir güç. Katarlı patron, farklı etnisiteye mensup oyuncular değil sadece. Dünyanın pek çok şehrinde—Tokyo bile—PSG butikleri var mesela. Kökeni yüzyıllara dayanmayan, kurulduğunda taraftar bile bulmakta zorlanan bir takım için olağanüstü bir global ayak izi.
NAK büyümenin arkasındaki işadamı. Ama asıl başarısı PSG’yi satın aldıktan sonra kulübü Fransa ve Paris’ten koparmaması, kabaca söylemek gerekirse Araplaştırmaması. Çok kolay kendisine benzetebilirdi halbuki. Takımı doğrudan kendi ülkesinin propaganda aracı olarak kullanabilirdi. Ne bileyim, mesela, kutlamalarda şampanyayı yasaklayabilirdi.
Fransa’nın değerlerinden biri şampanya ve bu ülkede iş yapmak isteyen iyi bir işadamı bu değerlere saldırmayı hayal dahi edemez. Qatar Airways havadaki ikramı geliştirmek için bir şarap uzmanı işe aldı, first class kabininde şişesi 320 dolarlık bir şampanya ikram ediyor. Ama ben ceza tehdidi yüzünden o şampanyanın adını Türkiye’de bir gazeteye yazmakta tereddüt ediyorum.
NAK yerine bir Türk olsaydı, Katar Servet Fonu yerine bizimkiler PSG’nin sahibi olsaydı oluşacak manzarayı tahmin edebiliyorum. İlk işimiz el attığımız her şeyi Türkleştirmek olurdu. Katar’la farkımız bu.