Türkiye’nin 10 aylık dış ticaret verileri açıklandı. Rakamlar, ekonominin yüksek faiz, küresel durgunluk ve jeopolitik gerilimler içinde nasıl yön tayin etmeye çalıştığını gözler önüne seriyor. Evet, ihracat artıyor ama sınırlı. Evet, ithalat yükseliyor ama altın ve otomobil etkisiyle şişen bir tablo var. Ve evet, dış açık büyüyor ama asıl mesele rakamlardan çok gidişatın yapısal zayıflıkları işaret etmesi.
➔Türkiye dış ticarette denge arıyor ancak bulduğu şey çoğu zaman yama tutan bir tablo. Bu fotoğrafı görmezden gelenler “veriler iyi geliyor” der, fakat gerçek durum daha farklı.
BAŞKA LİMAN YOK
➔Yılın 10 ayında ihracat yüzde 3.9 arttı. Küresel talebin zayıfladığı bir dönemde bu performans kötü değil, fakat parıltının kaynağı çok net: Avrupa Birliği.
➔AB 27’ye ihracat yaklaşık yüzde 8.0 arttı ve Türkiye’nin dış satımının omurgasını yine Avrupa taşıdı.
➔Bu tabloyu başarı diye okumak yanlış değil ama bağımlılık diye okumak daha doğru olabilir.
➔Çünkü Avrupa dışı ihracat pazarlarında durum iyi değil. Rusya ve Ortadoğu’da kayıplar var, ABD pazarında ivme yok. Afrika ve Latin Amerika hâlâ ihmal ediliyor.
➔Türkiye, küresel ticaret haritasında yeni alanlar açmak yerine eski kıtaya tutunarak ilerliyor. Rüzgâr değiştiğinde ne olacak? Bu sorunun cevabı şu an yok.
İTHALATTA ALTIN VE OTOMOBİL ETKİSİ
➔İthalatta 10 aylık artış yüzde 6.0 ile ihracatın üzerinde. İlk bakışta dış ticaret dengesinde net bir bozulma gibi görülebilir. Nitekim dış ticaret açığı yüzde 12.9 büyüdü.
➔Ancak detaylar başka hikâye anlatıyor.
➔Açığa 4.2 milyar dolarla en çok etki yapan kalem altın. 18.8 milyar dolarlık ithalat çıkmış 23 milyar dolara. Ekim ayında da 3.3 milyar dolarlık altın ithal edilmiş.
➔Fakat bu artış, miktar bazından ziyade altın fiyatlarının dünyada rekor kırmasından ve güvenli liman arayışından meydana geldi. Fiyatların zirve noktasından düşmesi ile ithalat da hız kesebilir.
➔Gerçek açık ise otomotivde. Burada da ithalat 4.2 milyar dolar daha artarak 10 ayda 29.8 milyar dolara çıktı. Otomobilde tüketici genelde “bugün almazsam yarın daha pahalı” psikolojisi ile hareket ediyor.
➔Daha ilginci ise yatırım mallarında ithalat artışının devam etmesi. Geçen yıldan 1.9 milyar dolar daha fazla sermaye malı ithal edildi ve 10 ayda 43.8 milyar dolara ulaşıldı. Yılın sonunda yine 50 milyar doları aşan bir tablo ile karşı karşıya kalacağız.
➔Bunda da sıfırdan yatırımlar değil, devam eden projeler etkili gibi görünüyor. Yoksa özel sektörde yeni yatırım iştahı zayıf. Daha çok kamunun elindeki altyapı yatırımları bitirilmeye çalışılıyor gibi.
➔Altını çıkarınca dış ticaretteki bozuk tablo yumuşuyor. İthalat artışının önemli kısmı ekonomik aktiviteden değil, kısmen enflasyona güvensizlikten besleniyor.
AÇIK YÖNETİLEBİLİR AMA İP İNCE
➔On aylık dış ticaret açığı 74.4 milyar dolara çıktı. Yılı muhtemelen 90 milyar doların üzerinde bir rakamla bitirebiliriz. Altın etkisi temizlenirse daha makul bir açık geriye kalır ama küresel finansman koşulları dikkate alınınca makul rakam bile riskli olabilir.
➔Turizm ve hizmet gelirlerine asılmaya devam. Orada ilerlemek daha mümkün gibi görünüyor.
➔Çünkü büyümede fren yerine gaza basmaya başladığımızda dış açık ister istemez büyüyecek. Türkiye’nin döviz ihtiyacı yapısal, geçici önlemlerle sıvanacak bir duvar değil.
➔Kalıcı çözümü söylemek kolay, uygulamak çok zor. Yine de bu döneme dair üç net tespit yapmak mümkün.
1) Avrupa bağımlılığı yönetilmeli, bunun için yeni ihracat pazarları açılmalı. AB rüzgârı bitince elimizde başka motor kalmayacak.
2) Altın ve otomobil ithalatı konjokturel görülebilir fakat aynı zamanda ekonomik semptom olduğundan da görmezden gelinemez. Fiyat istikrarı ve güven olmadan dış denge oturmaz.
3) Yatırım ithalatı sevindirici bulunabilir ama yeni yatırım heyecanı zayıf. Devam eden projeler ithalatı sürüklüyor, yeni vizyon henüz yok.
➔Türkiye, dış ticarette korumacı tedbirler, akıllı teşvikler ve agresif pazar çeşitlendirme stratejisini aynı anda devreye almak zorunda.
Dünya yeni bir ticaret düzenine giderken, biz eski alışkanlıklara tutunamayız.
PARILTI VAR ÇATLAK DA
➔Bu 10 aylık tablo, Türkiye’nin dayanıklılığını gösteriyor. Ama aynı zamanda dayanmanın değil, sıçramanın zamanı geldiğini de söylüyor. Veriler umut veriyor, umut ise ancak stratejiyle gerçekleştirilebilir.
➔İhracatta yön doğru görünse de hız yetersiz, riskler ufukta, refleksler geç. Türkiye’nin gündemi artık “Mevcut seviyeyi koruyalım” değil.
➔Yeni pazarlara açılalım, ithalat bağımlılığını kırıp üretimi derinleştirelim, güveni yeniden tesis edelim.
➔Aksi halde, bugünün parıltısı yarının kırılganlığına dönüşür.