Konumuzun Alaska Zirvesi’nde Lavrov’un giydiği Sovyetler Birliği logosuyla ilgisi yok. Rusya ile ABD arasında geçen soğuk savaş ve iki kutuplu dünya artık yok. O dönem askeri ve ideolojik kamplaşmanın gölgesinde geldi ve geçti. Etkilerini ve yansımalarını hala yaşıyor olsak da.
Bugün ise iki kutuplu dünya; veriler, algoritmalar ve yapay zeka alanındaki rekabet dolayısıyla Çin ile ABD arasında oluşmuş durumda.
Dünya çapında teknolojik, askeri ve toplumsal boyutları ilgilendiren gelişmeleri ve çalışmaları bu iki merkez ortaya çıkarıyor.
Yapay zeka, veriler ve algoritmalar; geleceği şekillendiren, ulusal güvenlikten toplumsal ilişkilere, ekonomiden jeopolitik yansımalara kadar birçok açıdan ülkeleri etkileyen ve Çin ve ABD’nin etkisiyle yeni kutup siyasetine hapseden düzeyde siyasal bir alanı temsil ediyor artık.
ABD’nin etki alanında Batı Avrupa, Japonya, Güney Kore ve Avustralya var.
Çin’in etki alanında ise Asya-Pasifik, Afrika ve Orta Doğu var.
Afrika ve Latin Amerika gibi bölgeler iki ülkenin yani iki kutbun “dijital sömürgecilik” rekabetinde yakın zamanda tarafını seçmek zorunda kalacak.
ABD, yapay zekâ devrimini daha çok özel sektöre dayandırmış durumda. Özel şirketlerin dinamizmini ve girişimcilik faktörünü sonuna kadar sömürüyor.
OpenAI, Microsoft, Google, Meta, Amazon ve Tesla gibi şirketler, sadece ABD’de değil küresel teknoloji düzeninde oyun kurucu olmuş durumdalar. Devletin rolü burada daha çok düzenleme yani regülasyon ile fonlama üzerinden ilerliyor. Geçen hafta bahsettiğim “dijital kapitalizm” tam burada güçlü bir şekilde inşa ediliyor. Sevimli arayüzlerle vahşi bir sömürü düzeni kuruluyor.
Çin’de ise daha fazla devlet merkezli bir süreç ilerliyor. Devlet, diğer birçok konuda olduğu gibi yapay zekâ çalışmalarının da merkezinde yer alıyor.
Alibaba, Baidu, Tencent gibi şirketler var orada da. Çin’in en önemli avantajı veriye erişim. ABD gibi ülkelerden daha kolay, daha kapsamlı ilerliyorlar. Orada vatandaşların verileri ve her türlü davranışları doğrudan gözetim sistemleriyle toplanıyor.
Yapay zekâyı, sosyal düzeni sağlamanın ve toplumsal kontrol mekanizmasının bir aracı haline getirmiş durumdalar. Sosyal kredi sistemi tamamen buna dayanıyor. Dolayısıyla inanılmaz bir tecrübe oluşmuş durumda. Sadece kağıt üstünde değil somut sonuçlar elde ediyorlar.
İki ülke daha doğrusu iki kutup arasında yarış üç ana aksta ilerliyor. Donanım, yazılım ve veri.
ABD, çip üretiminde Nvidia ve Intel gibi şirketlerle açık ara önde şu anda. Çin, bu açığı kapatmaya çalışıyor. ABD’nin malum çip ambargosu, bu alanda stratejik üstünlüğü elinde tutmasını sağlıyor.
Yazılım ve algoritmalarda ABD önde gidiyor. GPT ve Gemini gibi büyük dil modelleri bu açıdan öncü gözüküyorlar.
Çin’in DeepSeek-R, Ernie Bot gibi alternatifleri var. Ama henüz küresel ölçekte yaygın değiller. Ancak kısa sürede bunu sağlayabilirler.
Gelelim veri konusuna. Yapay zeka teknolojileri açısından en önemli konu veri. Veriler, yapay zekanın gelişimi için hammadde. Çin, burada veri avantajına sahip: 1,4 milyar nüfusun günlük verileri, yapay zekâ sistemlerini sürekli besliyor. Bu da yeni yapay zeka teknolojilerinde Çin’in en büyük gücü.
ABD, yazılım üstünlüğü ve marka gücüne sahipken, Çin ise altyapı yatırımları, ucuz teknoloji ihracı ve büyük veriye sahip.
2024 yılında ABD'de özel yapay zeka yatırımları, 109 milyar dolara ulaşmış. Çin'de ise bu rakam 9,3 milyar dolar gibi gözüküyor. Rakamlar gerçek mi değil mi emin değilim.
Gelelim iki kutuplu dünya meselesine.
Küçük ve orta ölçekli ülkeler bu iki kutbun geliştirdiği teknolojiye bağımlılık riskiyle karşı karşıyalar şu an. Çünkü bir ekosisteme bağlanan ülke, sadece teknolojik açıdan değil, siyasi olarak da güvenlik boyutuyla da o merkeze bağımlı hale gelecek.
Dünya Ekonomik Forumu ve diğer raporlardan okuduğumuz ve insanlığı tehdit eden en önemli riskler nelerdir sorusuna gelen siber savaş, dezenformasyon saldırıları ve ekonomik casusluk gibi cevaplar, yeni dünya düzeninin temel paradigmasını oluşturacak gibi görünüyor.
Bu yeni rekabetin görünmez silahları artık bunlar olacak. Ve hangi kutba yakın durursanız karşı tarafın saldırılarına maruz kalmanız söz konusu.
Yeni teknolojiye sahip merkez ülkeler ki burada Çin ile ABD’nin ağırlığı söz konusu, geri kalan ülkeleri sadece veri hammaddesi sağlayıcısı ve pazar haline getirecek gibi gözüküyor.
Dolayısıyla yapay zekâ, sadece sevimli arayüzlerle yeni bir teknolojiyi değil, sert ve katı kuralları olan küresel bir düzen kurucu gücü de ifade ediyor.
Türkiye ise burada hem risklerle hem de fırsatlarla karşı karşıya.
Sadece teknoloji ithalatçısı olursak dijital sömürge ülkesi olarak diğer küçük ülkelerin yanında kaderimize razı gelmek zorunda kalırız.
Ancak bu alana daha çok yatırım yapabilirsek ve bu alandaki regülasyonlardan fonlama sistemlerine kadar yenilikçi bir anlayışı oturtabilirsek o zaman kendi hikayemizi yazabiliriz.
Şu anda özellikle yerli savunma sanayindeki çok ciddi gelişmeler, yapay zeka ve otonom sistemler konusunda kendi hikayemizi yazmamızın önünü açıyor. Burada itici güç elbette savunma sanayimiz.
Milli Teknoloji Hamlemiz özellikle çok kıymetli. Orta ve uzun vadede buradan ciddi sonuçlar elde edeceğiz gibi görünüyor.
Yapay zekanın küresel etik ve yasal düzenleme süreçlerine katkı konusunda da mutlaka oyunda olmamız gerekiyor. Bu alanda yeni modeller, daha insani daha ahlaki değerleri içeren etik çerçeveyi çizmemiz elimizi güçlendirecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın küresel alandaki liderlik anlayışı bu konu için de devreye girebilir ve bu noktada öncü pozisyon elde edebiliriz.
Uzun süredir yürüttüğümüz küresel denge siyaseti hem Batı hem Doğu ile eşit ve değerli ilişki kurmamız bu açıdan işimizi kolaylaştırabilir. ABD’den de Çin’den de esinlenebileceğimiz, ortak iş birlikleri yapabileceğimiz birçok husus mevcut bu noktada.
Gelecek Pazar yazımızda da bunlara eğilelim o halde.