6 Nisan sabahı geldiğinde, Gandhi sahile ulaştı. Sessizce dua ettikten sonra eğilerek bir avuç tuzlu çamuru ellerine aldı.
“Bununla Britanya İmparatorluğu’nun temellerini sarsıyorum,” dedi.
O an, sömürge düzenine karşı bir halkın yeniden doğuşuydu. Bir avuç tuz, bir imparatorluğu sarsan ahlaki güç hâline gelmişti.
Nasıl mı?
Gandhi, 5 Şubat’ta gazetelere yaptığı açıklamayla Britanya’nın tuz vergisine karşı bir sivil itaatsizlik kampanyası başlatacağını duyurdu.
Kampanya 12 Mart’ta başlayacak ve 6 Nisan’da, Gandhi’nin deniz kenarındaki Dandi köyünde Tuz Yasası’nı çiğnemesiyle son bulacaktı. Bu süreç boyunca Gandhi, durduğu her köyde her şehirde düzenli açıklamalar yapıyor, topluca dualar ediyor ve uluslararası basınla doğrudan temas kurarak sadece Hindistan’da değil, tüm dünyada büyük bir dikkat uyandırıyordu.
Gandhi’nin başlattığı Tuz Yürüyüşü, bir dönüm noktasıydı. Bu yürüyüş, onun “satyagraha” adını verdiği şiddet içermeyen direniş ilkesinin somut bir tezahürüydü.
Satyagraha; Sanskritçe satya (hakikat) ve agraha (ısrar) sözcüklerinden türeyen bir kavram. Gandhi’nin ifadesiyle “hakikate tutunma” ya da “hakikat gücü” anlamına geliyor.
Tuz Yürüyüşü, 24 gün boyunca 4 ilçeden ve 48 köyden geçerek yaklaşık 390 kilometrelik bir güzergâhtı. Yürüyüş ilerledikçe, yüzlerce kişi Gandhi’nin çevresinde toplanıyor, binlerce kişi yol kenarlarında onu selamlıyordu. Avrupa ve Amerika’dan onlarca gazeteci ve belgeseller için çekim yapan film ekipleri bu dramatik yürüyüşü takip ediyordu.
6 Nisan günü Gandhi eline aldığı tuzlu bir çamur yığınını deniz suyunda kaynatarak yasadışı tuz elde etti. Binlerce takipçisine de aynı şekilde sahil boyunca, uygun olan her yerde tuz üretmeye başlamaları ve köylülere yasadışı ama gerekli tuz üretmeyi öğretmelerini istedi. İngilizlerin, havadan ve sudan sonraki en temel ihtiyaçlardan biri olan tuzdan vergi alması, sömürge zihniyetinin en temel ahlaksızlıklarından biriydi.
Bu sembolik eylem, kısa sürede Hindistan genelinde devasa bir sivil itaatsizlik dalgasına dönüştü. Milyonlarca insan denizden tuz topladı, kaçak tuz satın aldı ve İngiliz yasalarını açıkça ihlal etti.
İngiliz yönetimi, bu dalgayı bastırmak için bir ay içerisinde altmış binden fazla kişiyi tutukladı. Ancak baskı, direnişi durduramadı, tam tersine büyüttü.
Tuz Satyagrahası, kısa sürede kumaş boykotlarından vergi grevlerine kadar uzanan bir kitlesel Satyagraha hareketine dönüştü. Gandhi’nin tuzla başlattığı bu ahlaki isyan, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde kırılma noktasıydı.
Yıllar sonra bu fikir, Amerika kıtasına da etki edecekti. Martin Luther King Jr., 1960’larda siyahların sivil hakları için yürüdüğünde, Gandhi’nin Tuz Yürüyüşü’nü bir rehber olarak anmıştı.
Gandhi’nin satyagraha’sı, King’in “soul force” dediği manevi güce dönüşmüştü. Böylece Dandi sahilinde yükselen o hakikat sesi, Alabama sokaklarında yeniden yankılandı.
Ve bundan da yıllar sonra 2025 yılında soykırımcı İsrail’e karşı bir avuç cesur insan yıllardır devam eden Gazze soykırımına ve büyük açlık sorununa dikkat çekmek ve İsrail’in ablukasını delmek için denize açıldılar.
Gandhi nasıl denize yürüyüp tuz üreterek Britanya’nın sömürüsünü ifşa ettiyse, Sumud filosu da Gazze’ye ulaşmaya çalışarak modern dünyanın ahlaki çelişkilerini, çaresizliğini ve tükenmişliğini gözler önüne serdi.
Gandhi denize gidip tuz üretirken, Gazze’ye doğru yola çıkan aktivistler de deniz yoluyla ablukanın insanlık dışı doğasına dikkat çektiler.
Her iki eylem de fiziksel olarak mütevazı, ama ahlaki olarak devrimciydi.
Tuz yürüyüşü İngilizlerin gözünde yasadışı bir eylem, Sumud filosu İsrail’in gözünde bir provokasyondu.
Gandhi’nin yürüyüşü İngilizlerin sert müdahalesiyle, Sumud filosu ise İsrail askerlerinin saldırısıyla karşılaştı. Ancak tarih, bu iki şiddetsiz eylemin bastırılış biçimlerini değil, taşıdığı vicdani yankıyı kaydetti.
Sumud filosu, 44’ten fazla ülkeden kişinin katılımıyla yaklaşık 40’dan fazla gemiyle Gazze kıyılarına doğru yola düştüler.
Neredeyse tüm dünya kamuoyu nefesini tuttu ve filonun Gazze’ye ulaşması için her dilden dualar etti.
Filo Gazze kıyılarına yaklaştıkça dünyanın her yerinde insanlar sokaklara dökülerek destek verdiler, İsrail’i lanetlediler. Uluslararası medyada onlarca, belki yüzlerce kanal canlı yayında günlerce yayın yaptılar. İsrail askerlerinin filoya saldırılarını canlı yayında yüz milyonlar izledi. Sokakların yanı sıra sosyal medyada da insanlar Sumud filosuna destek için nöbet tuttular, gündemi tamamen bu konuya çevirdiler. Tüm gözler Gazze’de yaşanan bu büyük acıya çevrildi. Sumud filosu, İsrail’in ablukasını dünyanın gözleri önüne serdi.
Tıpkı İngilizler gibi İsrail de silahsız, sivil ve onurlu insanları tutukladı. Gandhi daha şanslıydı ve kıyıya ulaşıp tuz çıkarabilmişti. Ancak ne yazık ki Sumud filosu Gazze kıyılarına fiilen ulaşamadı. Ancak devletlerin elinden bir şey gelmediği, uluslararası sistemin sadece izlemekle yetindiği büyük bir soykırıma karşı silahsız, sivil insanların bu girişimi tüm dünyayı etkiledi. Gazze’nin yaşadığı dramı ve İsrail’in nasıl hukuk tanımaz bir canavar olduğunu dünya kendi gözleriyle gördü.
Gelecek bir lokma yiyeceği, bir çift oyuncağı Gazze sahilinde bekleyen çocukların duaları, şarkıları, şiirleri, çığlıkları tüm dünya tarafından izlendi.
Filistin’in Satyagraha’sı yani hakikatte ısrarı bugün Sumud’dur. Elbette sadece Sumud ile kalınmamalı. Dünya kamuoyunun, sivil insanların boykotları, tıpkı Hindistan’daki boykotlar gibi etkili olacaktır. Hindistan’ı bağımsız kılan bu onurlu direniş, bugün Filistin’i de mutlaka eninde sonunda özgür kılacaktır.
Gandhi’nin, Britanya İmparatorluğu’nun temellerini sarsıyorum, sözlerindeki gibi İsrail’in temellerinin sarsılması da Filistin halkının direnişi ve tüm dünyanın vicdanlı insanlarının çabası sayesinde olacak. Bugün zor gibi görünebilir ama bir gün mutlaka olacak.