Kimi kaynaklara göre 10 bin yıl önce, kimilerine göre daha eski.
Neolitik olarak adlandırılan çağda insanlar yabani buğdayı ilk kez Mezopotamya’da evcilleştirmişler. Filistin'in de içinde olduğu bu coğrafyada insanların emmer adındaki bu yabani buğday türünü topladıkları biliniyor.
Hatta Filistin’de yabani emmer ağacı hala yetişiyor.
Emmer buğdayı, günümüzde “ata buğday” olarak kabul edilen türlerden biri. Bugün kullanılan modern ekmeklik buğdayın ve makarnalık buğdayın atası sayılıyor.
Yani Filistin toprakları, aslında bugünkü dünyanın temel gıda kaynağı olan buğdayın kökeninde kritik bir role sahipmiş.
Osmanlı döneminde ve yirminci yüzyılın başlarında Filistin, buğday üretimi için önemli bir merkez olmuş. İngiliz mandası döneminde de sadece kendi tüketimi için değil, Batı’ya da buğday ihraç ediyordu.
Osmanlı’da kıtlık yaşandığı zaman, özellikle İstanbul’un tahıl ihtiyacı için farklı bölgelerle birlikte Filistin buğdayına başvurulurdu. İstanbul’da ekmek fiyatları yükseldiğinde Filistin’den tahıl sevkiyatı artıyordu.
Nablus, Gazze ve Kudüs çevresindeki tahıl depolarından toplanan buğday, Yafa ve Akka limanları üzerinden deniz yoluyla payitahta taşınıyordu.
İsrail’in Filistin’i işgali sonrasında bu topraklara adına yerleşimci dedikleri işgalciler oturmaya başladı. On binlerce yıllık bereketli topraklar artık Filistinlilere yasaklandı.
Ülkesini işgal ettikleri Filistinlilerin, topraklarına ve dolayısıyla buğdaylarına el koyan soykırımcı İsrail, ablukaya alıp kıtlık yarattığı insanlara yardım olarak gelen una da kan bulaştırıyor günümüzde.
Nereden nereye…
Dünyanın gıda kaynağı olan buğdayın anavatanında yaşayan Filistinliler, hepimizin gözü önünde bir tutam un alabilmek için acımasızca katlediliyorlar.
Filistin’de un artık beyaz değil, kırmızı…
İnsan hakları kuruluşlarının ve medyanın adına “un katliamı” dedikleri saldırı gerçekleşti ilk önce.
Gıda getiren yardım kamyonlarına erişmek için on binlerce Gazzeli, El-Raşid caddesinde bir kavşakta İsrail’in tanklı, toplu saldırısına uğradı. Kurşunlar yağmur olup yağıyordu kalabalığın üzerine. Çoğu çocuktu. Kan gölüne dönmüştü bir anda her yer. Yüzlerce ölü, binlerce yaralı vardı.
El Şifa hastanesinde çoğu arkadan kurşunlanarak ölmüş insanlar. Evlatlar, eşler, anneler, babalar, kardeşler…
Daha sonra yaklaşık 408 yardım noktasını kapattı soykırımcı İsrail.
Sadece kendisinin ve ABD’nin organize ettiği “Gazze İnsani Yardım Vakfı” üzerinden gelen yardımlara izin veriyordu.
Açlıktan ölmeye mahkûm ettikleri insanların yardım alabilmek için geldiği bu merkezler, birer tuzak noktalarıydı aslında.
Mayıs ile Ağustos 2025 tarihleri arasında en az 1800 kişi katledildi bu yardım merkezlerinde. Binlerce insan yaralandı. Rakamlar BM İnsan Hakları Ofisi ve diğer uluslararası kuruluşların verileri…
Bu durum hala her gün devam ediyor. Sürekli yardım bölgelerinden kanlı katliam görüntüleri görüyoruz. Evine su taşıyan küçük kız çocuklarından sırtında un torbasıyla paramparça edilen erkek çocuklarına kadar yeryüzünün görmediği bir katliamı yaşıyor Filistinliler.
Açlıktan ölmemek için öleceğini bile bile yardım bölgelerine gitmek.
İnsanlık tarihinde bundan daha zor bundan daha acı bir tezat yaşanmamıştır herhalde.
Kalsan açlıktan ölüyorsun, açlıktan ölmemek için gitsen ölüyorsun.