Sevdiği kadınla hayvanat bahçesinde hayvanları besledikten sonra sinemada bir film izleyen ardından da eve giden Lou Reed, geçirdiği zamanı, o harika şarkısında, “Seninle birlikte geçirdiğim harika bir gün…” diye tanımlıyor. Reed’in anlattığı, kendisine kendisini unutturan tüm o basit şeyler sevdiği kadınla daha anlamlı bir hal alıyor; birçok insanın ‘sıradan’ olarak niteleyebileceği ‘o gün’ onun için “mükemmel bir gün” oluyor. Böyle mükemmel bir gün hatırlıyorum… 7 yıl önce, Züleyha’yla, Londra’da bir parkta çimlerin üzerine uzanmış sustuğumuz bir gün. Hayatımın en mükemmel günlerinden biriydi. Önceki gün işten çıktım, Kabataş’a yürüdüm… Nazım Hikmet de benimle beraber yürüyordu: “ve ben
neden
bahar geldi de hâlâ
muşambası kopuk
kara bir koltuk
gibi oturmaktayım?
Kasketini kendi kendine giydi kafam,
fırladım matbaadan
sokaktayım.
Yüzümde mürettiphanenin
kurşunlu kiri,
cebimde 75 kuruşum var.
HAVADA BAHAR...”
ZAMANIN HAVASI İSTEMESEK DE HAYATLARIMIZIN İÇİNE SIZIYOR
Ne kafamda bir kasketim vardı ne de yüzümde mürettiphanenin kurşunlu kiri ama ‘havada bahar’ yanı başımdaydı Motora atladım, Kadıköy’e doğru giderken Lou Reed kulağıma fısıldıyordu: “Sadece mükemmel bir gün…” Her gün gittiği aynı parkta, aynı bankta oturup gökyüzüne uzanan ağaçların yaprakları arasından bir görünüp bir kaybolan gün ışığını izleyip mutlu olan Hirayama, böyle ‘mükemmel günler’in kıymetini hepimizden iyi biliyor. İçinde yaşadığımız ‘zamanın havası’ biz istesek de istemesek de hayatlarımızın içine sızarken ‘mükemmel günler’in neye benzediğini unuttuk gibi hissediyorum bir süredir. Dün Independent gazetesinde ‘Bilim insanları mükemmel bir günün formülünü buldular’ başlıklı haberi bu duyguyla bir solukta okudum.
AİLE İLE ALTI SAAT KALİTELİ ZAMAN 'MÜKEMMEL BİR GÜNÜN' OLMAZSA OLMAZI
British Columbia Üniversitesi'nde araştırmacılar, güzel, ideal ‘mükemmel bir gün’ün nasıl olması gerektiği için ‘Amerikan Zaman Kullanımı’ anketini analiz etmişler. Araştırmacılar, insanların sosyal medyada ‘doomscroling’ (kötü haberler arasında ekranı kaydırıp durmak’, aile ile geçirilen zamanlar, egzersize ayrılan süre, sosyalleşme gibi 100’den fazla aktiviteye ne kadar zaman harcadıklarını takip etmişler. Ardından da ankete katılanların 'tipik iyi bir gün' olarak adlandırdıkları günlerde yaptıkları aktivitelere ne kadar zaman harcandığını ölçmüşler. Ve ortalama bir insanın mükemmel gününün formülü ortaya çıkmış. Bilim insanlarına göre mükemmel bir günün formülü şöyle: Aileyle altı saat kaliteli zaman + arkadaşlarla iki saat + bir buçuk saat sosyalleşme + altı saatlik bir iş günü + iki saat egzersiz + en fazla bir saat ekran başında kalma = Mükemmel Bir Gün Aileyle altı saat zaman geçirme konusu halledilebilir ama formülün bu maddesinde kilit kelime ‘kaliteli’! Altı saat kaliteli zamandan kasıt TV başında yersiz uzun yerli dizi izlemek değildir sanırım… Zaten 3 saat dizi izlediğimizde de ‘mükemmel bir gün’ için gerekli olan bir saatlik ekran başı süresini aşıyoruz!
"BİZE YAŞAMAYI ÖMÜR GEÇTİKTEN SONRA ÖĞRETİYORLAR"
İki saat egzersizi sevdiklerimizle yürüyüş olarak anlasak ‘mükemmel bir gün’ için vardığımız sonuçtan olmasa da belki gidiş yolumuzdan puan verir bilim insanları. Ancak sekiz, dokuz, on ve daha uzun süren çalışma saatlerimizi düşününce formülün bizi ‘mükemmel bir gün’e ulaştırması imkansız gibi görünüyor. ‘Mükemmellikten’ alabildiğine uzak rutin hayatının ‘devcileyin bir böceğe' dönüştürdüğü Gregor Samsa’nın yaratıcısı Franz Kafka, sevgilisi Felice Bauer’e yazdığı bir mektupta keyifli ve basit bir hayat özlemiyle şöyle yazıyor: “Zaman az, gücüm sınırlı, ofis dehşet verici, apartman gürültülü; eğer keyifli, basit bir hayat imkansızsa insan kıvrak manevralarla bundan sıyrılmak zorunda.” Mükemmel bir günün formülü, dünyanın en zor şeyinin mükemmel bir gün yaşamak olduğunu hatırlattı bana… “Bize yaşamayı ömür geçtikten sonra öğretiyorlar” diyen Montaigne’e kulaklarımı tıkadım… Kabataş-Kadıköy motorunun üst katında martılara simit atıp selfie çektiren çifte baktım, kulaklarıma Lou Reed fısıldıyordu: “Seninle birlikte geçirdiğim mükemmel bir gün…”