Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Yapay zeka çağında sanatın sanatçıya ihtiyacı var mı?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Gerçek kabul ettiğimiz şeyler, kurgulanmış, ideolojik olarak manipüle edilmiş şeylerdir. Gerçek gerçeklik ise rahatsız edici, çelişkili, bu yüzden de gerçek olarak algılanmaz... Fake (sahte) yeni gerçeklik oldu!”

        Alkan Avcıoğlu’nun ‘Geçek Ötesi’ (Post Truth) belgeselinde söyleniyor bu sözler! Avcıoğlu’nun ‘Gerçek dünya hakkında sahte bir film’ sloganıyla geçtiğimiz günlerde vizyona giren filminde yukarıdaki cümleleri yapay zeka seslendiriyor. Filmdeki tüm görüntüler yapay zekayla yaratılmış, müzikleri yapay zeka bestelemiş. Yönetmen 15 ayda 55 saatten fazla yapay zeka destekli görüntü üretmiş. Sonuçta yapay zeka 100 dakikalık bir belgesel kurgulamış. Belgeseli ağzım açık izlerken ‘sahte olanın yeni gerçekliğimiz’ olmasına şahitlik ettim; zaman zaman belgeselin yapay zeka tarafından yaratıldığını unuttum! Belgeseli seslendiren yapay zekanın da dediği gibi “Herkesin manipüle edildiği bir dünyada kime güvenebiliriz ki!?” Gözlerimle gördüğüm izlediğim şeyler bile sahte çıkıyor işte... Tam da bu noktada ben kendime bile güvenmiyorum,

        MICHELANGELO ‘PROMPT’ YAZBİLSE SİSTİNA ŞAPEL’DE 4 YIL ÇALIŞMAZDI

        Önceki gün bir yerde evde su damlatan musluğu, bozulan kombi, yanmaya ampulü artık yapay zekanın tespit edip sorunu şıp diye çözeceğini okudum! Ustaların yerini bile yapay zekanın alacağını konuşulduğu bir ortamda “Sanatın sanatçıya ihtiyacı var mı?” sorusu daha da anlamlı oluyor!

        Çizer bir arkadaşım, kendisinin saatlerce çalışarak yaratacağı bir çizimi yapay zekanın saniyeler içinde önüne koyduğunu söyleyip, pis pis sırıtarak ekledi: “Artık iyi bir çizer olmak için yapay zekaya doğru ‘prompt’ yazmak yeterli! Zavallı Michelangelo doğru ‘prompt’ yazmayı bilse Sistina Şapeli’nin tavanını 4 yılda değil 4 dakikada bitirebilirdi...”

        Muslukçunun bile yapay zeka kullandığı bir çağda birçok sanatçının yapay zekanın yaratıcılığına başvurmaması düşünülemez tabii! Yapay zeka destekli görsel üretim ve düzenleme, metinden ses oluşturma araçları sunan teknoloji şirketi Freepik’in CEO’su Joaquin Cuenca Abela, “Yapay zeka modellerini güneşin altındaki her şeyi öğrenmeleri için eğittik. Şimdi güveni yeniden inşa etmeliyiz” diyor: “Yapay zeka hikayeler anlatmamıza yardımcı olabilir ama size hangi hikayeyi anlatacağınız söyleyemez. Şimdi insanların yapabileceği şeylere odaklanmalıyız...”

        Korkarım bunun için çok geç!

        BU ÇAĞDA BİLGİYE SAHİBİZ AMA ANLAMI KAYBETTİK!

        Alkan Avcıoğlu’nun yapay zekayla yarattığı belgeselinde adı anılan Kanadalı felsefeci Marshall McLuhan, “Gördüğümüz şeye dönüşürüz. Araçlarımızı şekillendiririz sonra da araçlarımız bizi şekillendirir” diyor.

        Güneşin altındaki her şeyi öğrenmesi için eğitip şekillendirdiğimiz yapay zeka, artık bizi şekillendiriyor: “Algoritmalar bizi kendine benzetti. Gerçeği ayırt etme yeteneğimiz yok oldu!”

        Abela, yaratıcılığın geleceğinin, ‘yapay zeka’ gibi araçlara hakim olmakta değil, anlama hakim olmakta yattığını söylüyor: “Aletler evrimleşir, göz evrimleşmez...”

        Gerçek Ötesi belgeseli Abela’dan daha karamsar: “Bilgiye sahibiz ama anlama değil!”

        İyi de anlam ne?

        Marcel Duchamp, bir pisuarı sanat eseri olarak New York’ta sergilediğinde sanat dünyası altüst olmuş, ‘bu eseri’ anlamlandıramamıştı. Duchamp, sanatçı tarafından seçilip etiketlendiği takdirde her şeyin sanat eseri olarak kabul edilebileceğini söylüyordu. İyi de sanatın için de yetenek, güzellik, anlam neresindeydi bunun?!

        Koltukta boylu boyunca uzanmış yapay zekaya ‘doğru prompt’ları girerek Michelangelo olabilir miyim ben? Marcel Duchamp’ın pisuarı sanat eseriyle benim yapay zekayla ürettiğim resim neden yeni ‘Mona Lisa’ olmasın!?

        YAPAY ZEKA SANAT ESERİ İÇİN GEREKLİ YARATICI SÜRECİ TAKLİT EDEMEZ

        Oxford Üniversitesi’nden matematikçi ve ‘Yapay Zeka Çağında Sanat ve İnovasyon: Yaratıcılık Şifresi’ kitabının yazarı Marcus du Sautoy, “Yapay zeka, makineler gibi davranmayı bırakmamıza ve insanlar olarak yeniden yaratıcı olmamıza yardımcı olabilir” diyor. İnsan ve yapay zekanın yaratıcılık konusunda güçlü bir ortaklık kurabileceğine inanıyor.

        Yapay zekayı kendi yaratıcılıkları için bir çıkış yolu olarak gören sanatçıların sayısı da her geçen gün artıyor. Miami’de yaşayan fotoğrafçı Dahlia Dreszer, yapay zeka konusunda iyimser ve onun gücüne inanan sanatçılardan. Dreszer, yapay zekayı onsuz asla gerçekleştirilemeyecek sanatsa bir vizyonu açığa çıkarabilecek bir araç olarak görüyor. ‘Dışarıyı İçeri Getirmek’ başlıklı sergisini ziyarete gelenler yapay zekaya girdikleri ‘prompt’larla saniyeler içinde Dahlia Dreszer tarzında ‘kendi’ sanat eserlerini üretebiliyorlar. Sanatçı sergi kapsamında yapay zekayla kendisi gibi görünen ve konuşan bir klonunu da üretmiş. Bu klon ziyaretçileri sergide gezdiriyor.

        Dreszer, sanatta yapay zeka kullanımını ‘sahtekarlık’ olarak niteleyen eleştirmenleri de daha derinlemesine düşünmeye davet ediyor: “Bunu bir işbirliği olarak görmelerini tavsiye ederim. Teknoloji ile sanat arasındaki ilişki yeni değil. Teknoloji sanat ilişkisi daha önce de tartışıldı. Şu andaki sadece daha agresif ve müdahaleci. Ve yenilik açısından çok daha hızlı...”

        Oxford İnternet Enstitüsü araştırmacılarından Anne Ploin, yapay zekanın sanatçıların yerini alıp almayacağı sorusuna “Hayır, kesinlikle hayır!” diye cevap veriyor: “Sanatsal yaratıcılık, seçim yapmakla ilgilidir. Ve bir sanatçının çalıştığı bağlamda, yani içinde yaşadığımız dünyada gelişir. Bu sadece veri odaklı bir araç olan makine öğrenimi kullanılarak kopyalanamaz. Sanat eserlerinin ortaya çıkmasına neden olan yaratıcı karar alma süreci, mevcut yapay zeka teknolojisiyle taklit edilemez.”

        'Sahtenin yeni gerçeklik, gerçeğin kendisinin bile bir performans’ olduğu bir çağdayız artık. İnsanların çoğunluğunun sanatta aradığı gerçeklik mi? Yoksa Matrix filminde gerçek olmadığını bildiği halde o bifteği büyük bir iştahla yiyen Cypher’a mı dönüşüyoruz acaba?