Sosyal medyada menemenin soğanlı mı soğansız mı yapılması gerektiğinden Trump’ın politikalarına, tarihten spora, magazinden yapay zekaya aklınıza gelecek her konuda öfkeyle birbirlerine laf atan insanlara denk geliyorum her gün! Sabah, öğle, akşam, hafta arası hafta sonu bayramlar ya da resmi tatil günleri fark etmiyor sosyal medyada öfke her dem taze! Daha önce hiç öfkelenmemiş gibi her seferinde büyük bir iştahla öfkelenin karşılıklı birbirlerine etmedik hakareti bırakmıyor insanlar… 16 yıl önce Youtube’dan şarkı link’i paylaşıp geyik yaptığımız Twitter uzun zaman önce X oldu! Zaten bozuluyordu artık iyice zıvanadan çıktı. Doğrusu sosyal medyayla bir alıp veremediğim yok, seviyorum da ama bir süredir orada geçirdiğim kısacık zamanın bile günümü mahvettiğini fark ettim! Gördüğüm bir olumsuzluk, okuduğum ipe sapa gelmez tartışmalar bütün gün kafamın içinde benimle gezip duruyor! Toplu taşımada, restoranda, sinemada yolda yanımdan gelip geçen herkesi sosyal medyada bir başkasına hakaretler eden ‘hesaplar’ olarak görüyorum bazen! “Bu kadar öfke olur mu yahu!” diye diye uykuya dalıyorum…
New York Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Jay Van Bavel, Claire Robertson ve Kareena del Rosario ile birlikte yayınladıkları bir makalede sosyal medyanın en çok bağıran, en uç sesleri yükseltirken, ılımlı, incelikli ve makul olanları susturduğunu tespit ettiklerini söylüyor ve ekliyor: ”Ve, bu çarpıtmanın büyük bir kısmı, bir avuç hiperaktif çevrimiçi sese dayanıyor. Siyasi tweetlerin yaklaşık yüzde 97'sini kullanıcıların yalnızca yüzde 10'u üretiyor.”
"HERKESİN KÖTÜ NİYETLİ VEYA DÜPEDÜZ APTAL OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ"
Benzer durum Facebook, Reddit gibi başka sosyal medya mecralarında da var. Bavel, bu platformları takip eden çoğu kişinin tartışmalara katılmadığını, paylaşım yapmadığını, ortaya çıkan öfkeyi körüklemediğini belirtiyor. ‘Süper kullanıcılar’ dediği küçük bir azınlığın çok aktif ve görünür oldukları için, sosyal medya hakkındaki olumsuz izlenimin kaynağı olduğunu kaydediyor. Prof. Jay Van Bavel bunun neden olduğu olumsuz durumu şöyle özetliyor: “İnsanlar, diğer insanların ne düşündüğü veya ne yaptığı hakkında zihinsel modeller oluşturur. Sosyal normları anlama ve gruplar arasında gezinme biçimimiz budur. Ancak sosyal medyada bu kısa yol ters teper. Temsili bir fikir örneği elde edemeyiz. Bunun yerine, aşırı duygusal içeriklerle dolu bir sel görürüz. Bu şekilde, çoğumuz toplumun gerçekte olduğundan çok daha kutuplaşmış, öfkeli ve yanılgı içinde olduğuna inanmaya yönlendiriliyoruz. Nesil farkının, siyasi yelpazenin veya hayran topluluğunun diğer tarafındaki herkesin radikal, kötü niyetli veya düpedüz aptal olduğunu düşünüyoruz. Bilgi beslenme düzenimiz, işi, kimliği veya takıntısı sürekli paylaşım yapmak olan bir zavallı tarafından şekillendiriliyor. Bu çarpıtma, çoğulcu cehaleti besler; yani başkalarının neye inandığını veya ne yaptığını yanlış algılarız ve kendi davranışlarımızı da buna göre değiştirebiliriz. Göçmenlik veya iklim değişikliği hakkında yalnızca en öfkeli eleştirileri gören ve ortak bir zemin bulunamayacağını varsayan seçmenleri düşünün.”
"ELLERİNE BİR MEGAFON ALIP NEYE İNANACAĞIMIZI SÖYLEMELERİNE İZİN VERMİŞİZ"
Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmada Facebook’ta sadece 12 hesap üzerinden yayılan bir yalan haberin platformdaki etkileşimlerin yüzde 73’e denk geldiği ortaya çıkmış. ABD’de lise öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada ise sosyal medya kullanım sıklığı arttıkça depresyon ve anksiyete belirtilerinin yükseldiği görülmüş.
Jay Van Bavel, “Çoğumuz telefonlarımızda düşmanlarımızı trollemekle vakit geçirmiyoruz. Çalışıyoruz, çocuklarımızı büyütüyoruz, arkadaşlarımızla vakit geçiriyoruz veya internette zararsız bir eğlence bulmaya çalışıyoruz. Ancak sesimiz duyulmuyor. Çünkü bir grup kötü insanın elinde megafonla neye inanıp nasıl davranmamız gerektiğini onların söylemesine izin vermişiz!” diyor.
Bavel, bir süre önce gerçekleştirdikleri bir dizi deneyde , Twitter’daki (X) toplumda kutuplaştırmayı en çok körükleyen siyasi hesapları takip etmeyi bırakmaları için insanlara para ödediklerini söylüyor. Sonuç; parayı alıp takipten çıkan siyasi hesap sahipleri bir ay sonra, diğer siyasi gruplara karşı yüzde 23 daha az düşmanlık hissettiklerini bildirmişler. Hatta deneyimleri o kadar olumluydu ki, araştırma bittikten sonra neredeyse yarısı bu düşmanca hesapları tekrar takip etmeyi reddetmiş.
Sosyal medyada geçirdiğim sürede her dakika daha da öfkeli, karamsar biri olup çıkıyorum. Prof. Bavel’i anlıyorum ama işte sinek küçük de olsa mide bulandırıyor elimde değil!