Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Fay kırığı mı yoksa vicdan kırığı mı?

        Bugünlerde benim önceliğim başlıktaki bu soru. Kış geçer, her şey düzelir ama bir kırık her daim hatırlatır kendini.

        Buradayım” der. Vücudun bir yerindeyse yağmurlu bir havada. Toprağın altındaysa olmadık tenhada. Mutlaka ses vereceği koşulların oluşmasını bekler…

        Ya “vicdan kırığı”? Onu oluşturan koşullarla birlikte acısını ikiye katlar. Üstelik ölçülebilir bir şey de değildir. Kırılınca manevi dünyayı saran kocaman bir fay olur…

        Bunlarla uğraşıyoruz işte. Birileri milyonlarca liralık sahte kanser ilacı üretiyor. Dermana giden yolda parasını, umudunu, neyi varsa hepsini harcayan çaresizleri bir kamyon gibi ezip geçerek…

        Ele geçtiklerinde sadece sayı, insan yerine konduklarında adları da var ama yarattıkları yıkım, işte onu ölçebilecek alet bulunmadı henüz…

        Bir diğeri SMA hastası bebeklerin ismini kullanarak kapıları çalıyor. Topladıkları parayla kayboluyorlar ortadan. Kullandıkları bebek isimleri de kendileri gibi sahte. Ölüp gidenleri saymazsak...

        Birileri sahte alkol üretip, güya dünya dertlerini unutmaya çalışanlara hepten unutturuyorlar dünyayı. Yüzlerce vatandaş binlerce sahte alkol şişesinin içinde boğulup gidiyor…

        Birileri devletin hukuk insanlarının kolluk kuvvetlerinin adını kullanarak bir ömür boyu kefen parası olarak biriktirilmiş üç beş kuruşu hayatının son çeyreğindeki insanlardan gasp ediyor. Hadi koy yerine koyabilirsen, soyanı da soyulanı da…

        Vicdandan geçen faylar alabildiğine kırılıyor şu günlerde. Ve bu kırık bir sonrakine güne, bugün hiçbir enkaz yaratmamış gibi olağanca hızıyla koşturuyor. Dedim ya ölçebilecek bir alet yok; bu ölçüsüzlüğün; toplum vicdanında kıramayacağı kalp olmadığı gibi. Yazık!

        ***

        Yutkununca boğaza takılıyor!

        Tam 288 kadın ya da kız çocuğu hane içinde şiddet adına kurulmuş imdat hattına çağrıda bulunmuş. Kız çocukları diyorum…

        Daha geçtiğimiz birkaç gün ebeveynlerinin kurbanı olan üç tanesini toprağa verdik. Konuşunca kolay ağızdan çıkması ama yutkununca zor boğazdan geçmesi…

        Bir zaman birbirini seven, yol arkadaşı olmaya söz vermiş, giderek önce sevgiyi sonra da saygıyı kaybetmiş çiftlerin kurbanları bunlar. Çocukları demiyorum bak, kurban olarak gelmişler çünkü dünyaya…

        Giderek yitirdiğimiz akli melekelerin hepimizi taşıdığı çıkmaz sokaktan onlar gerçekten cenaze olarak çıkabilmişler. Yol, yordam gösterenleri bizzat katilleri oluvermiş…

        Neydi o söz; “insan en çok sevdiğini öldürürmüş”. Biri de boşa yazılmış bir dize olsa keşke bu önermelerin…

        Ama bizde hakikaten boşa çıkan harf de, kelime de, cümle de yok şu son birkaç zamandır. Çaresizce sorduğumuz şu sorudan başka; “Bize ne oldu?”.

        Bir ayda sevdikleri yüzünden yükselen 288 feryadın niteliğini anlamaya çalışmadan topluma düzen getirmek çok zor…

        Cezasızlık algısı yerini sevgisizlik algısına terk etmiş durumda. Bundan daha büyük bir yanlışlık ve giderek yalnızlık olabilir mi?

        ***

        Fırsat bu fırsattı ama…

        Market fiyatlarını karşılaştırabileceğimiz birden çok internet platformu var. Kimi de neredeyse hiç şaşmıyor. Ama bahsi geçen fiyatlar genelde sanal âlemde listelenmiş etiketler üzerinden yapılıyor…

        Yani bizzat markete gidip alışveriş yaptığınızda sosyal medya üzerinden karşınıza çıkan rakamlarla ciddi farklılıklar görebiliyorsunuz. Nedenleri saymakla bitmez…

        O değil de Sanayi Bakanlığı, TÜBİTAK ve Merkez Bankası işbirliğiyle yeni bir site açtı “marketfiyati.org.tr”

        Bu adreste hizmet verecek site büyük zincir marketin 50 bin çeşit ürününü karşılaştırmalı fiyat listesiyle gerçek zamanlı olarak yayınlayacak. Böylece tüketicinin zamandan ve paradan tasarruf etmesi sağlanmış olacak…

        Geç kalınmış da olsa devletin böyle bir hizmete soyunması alkışlanacak bir şey. Ancak meselede kafama takılan bir olmamışlık da var…

        Birincisi, bu dataların hızının marketlerdeki etiket değişimi hızına erişmesi reel olarak mümkün değil. Yaşayan bilir o etiket değişim hızının çok yakın tanıklarındanım…

        İkincisi, şöyle bir baktığınızda aynı ürünün 7 ayrı marketteki fiyatı insanı çileden çıkaracak kadar farklı. “Ben haksız kazancım” diye bağırıyor resmen. Bir de devletin gözünün önünde…

        Üçüncüsü, her vatandaşın artık muhasebeci niteliklerini taşıdığını kabul etsek bile, interneti kullanabilmesi çok da olası değil. Teknolojiyle barışamayanlar tabanvaya devam edecek gibi görünüyor…

        Vallahi devletin elinde böyle bir veri tabanı varken, henüz kimseye duyurmadan acil vergilendirme yoluyla “hayat pahalılığının” canına okuma şansı berhava olmadı mı sizce?

        Kimse kusura bakmasın devir “Şeytanın avukatlığını üstlenme” devri değil midir sahi? Üstlendik gitti…

        ***

        Biz oraları çoktan geçtik…

        Gazete kupüründen alıntı yapayım; “Yapay zeka kadim kelimelerimizi kullanmayarak Türkçemizi bozuyor”

        Haber aynen böyle bir içerikle yayınlanmış. Yapanın da eline sağlık ama yaşadığı ülkeyle mesafesi bir miktar açılmış gibi…

        Sevgili meslektaşım hele bir bak. Gündüz kuşaklarında yayınlanan programlara konuk olarak katılanlar, yemek yarışmalarında ödüle filan koşanlar, bilgi yarışmalarında karşısına çıkan kelimenin anlamını bilmeyenler, ne idüğü belirsiz dizilerde bırak alfabeyi emoji diliyle anlaşanlar filan kadim kelimelerimizin muhafızı mı sence?

        İş yapay zekaya varana kadar benim durgun zeka olarak tanımladığım zekalara bir el atmak gerekmiyor mu?

        Bütün kuşlar uçtu da leylek neden uçmadı?” derdine düşmenin sırası mıdır Allah aşkına?

        Bu arada bilmeyenler için “Kadim”, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, öncesiz” olarak tanımlanan bir kelime/ sıfattır!

        ***

        Her gün bir yaşımıza daha giriyoruz!

        Ortodoks Patrikhanesine bağlı bir kilisede ilahi okumakla görevli bir hanımefendi (Muganni) maaşına zam yapılmayınca ayinin ortasında “zam yoksa ilahi de yok” diyerek işi bırakıp gidiyor…

        Teslim edersiniz ki mesele bizim işveren- çalışan ilişkisinin son derece dışında. Kadro Patrikhanede de olsa buradaki patron “en kudretli olan” gibi görünüyor ki dilerim günaha girmemişimdir…

        Bu iş bırakmanın akabinde bir süredir ayin gerçekleştirilmiyor kilisede. Daha doğrusu ayinler askıya alınıyor…

        Bu alışılmadık grev karşısında lokavt uygulayacak mercii gel de merak etme. Dünyada yıl denilen şey bir güne inmiş olmalı. Her gün bir yaşımıza daha giriyoruz işte!