Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Ekmeğe zam geliyor ama...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İstanbul’da ekmeğe zam kapıda bekliyor. İTO’nun belirlediği yeni tarife kabul edilirse, sanırım ekmeği yüzde 20 zamlı yiyeceğiz önümüzdeki hafta

        15 TL olarak belirlenmiş yeni fiyat. Halen ekmeğin 12,5 TL’den satıldığı söyleniyor ama kim inanır?

        Ne demek istiyorsun?” diyenlere not. Bir dönem ekmeğin fiyatını bilmemek, toplumla birey arasındaki mesafenin ölçütüydü. Ve çoklukla da bir aşağılama ifadesi olarak kullanılırdı…

        Hiç itiraz etmem çünkü eskiden ekmek hakikaten “tek fiyat üzerinden” satılıyordu. Peki ya şimdi?

        Ben, “bilmem ne katkılı, bilmem ne ekmeğinin” marketlerde 100 TL’den fırınlarda 150 TL’den filan satıldığını görüyorum şu sıralar…

        12,5’lik ekmeği bulmak, (belki bakkallar hariç) öyle sanıldığı kadar kolay değil. Gerek zincir fırın markaları, gerek pastaneler gerekse süpermarket zincirleri onlarca çeşit ekmek için onlarca farklı fiyat etiketi yapıştırıyor gırtlağımıza

        O yüzden “ekmeğe zam” haberinin eski değeri yok. Çünkü piyasada bir karşılığı yok. Ekmeğe kan çoktan doğrandı, artık yersen!

        ***

        Ne yediğimizi bir bilsek!

        Bodrum’un çok ünlü bir otel/ sitesinin içinde yer alan dünyaca ünlü bir restoran markası müşterileriyle bir hayli ters düşüyor bugünlerde…

        İddiaya göre restoranda Türkçe konuşulmuyor, Türkçe menü bulunmuyor ve kendi ülkesinde ana diliyle sipariş vermek isteyenlere ses yükseltiliyor...

        Bu iddialara sessiz kalan ve hakkındaki yorumları sosyal medya adreslerinden seri şekilde silen restoran, belli ki dünyanın her yerinde yaptığı şöhrete yaslıyor sırtını…

        Ama şunu unutuyor, bizde kulaktan kulağa yayılan bir negatif rüzgâr bir anda kasırgaya dönüşüp önüne kattığını yıkabilir

        Her ne kadar protesto kültürümüzün olmadığı iddia edilse de ben tam tersine o kültürün yerle yeksan ettiği en az 20 marka sayabilirim…

        Bunu koyun bir kenara. Biliyorum ki bu işlerin uzmanı sevgili Oray Eğin bahsettiğim meselenin peşine düşüp olanı, en doğru haliyle not düşecektir köşesine. O yazıyı bekleyeceğim…

        Ancak beklemek lüksüne girmeyeceğim bir mesele daha var. Bildiğim kadarıyla Ticaret Bakanlığı tüm restoranlara menüde fiyat belirtme zorunluluğu getirdi…

        Büyük şehir ve turizm merkezlerinde açılan ve popüler olan birçok restoran bu yasal zorunluluğu kafaya bile takmıyor…

        Neyi, ne kadara yiyeceğinizi bilmediğiniz için de sosyal medya platformları uçuk adisyon fotoğraflarıyla çileden çıkarıyor tüketicileri. Bir şekilde farklı tüketici sınıflarının makasını da, arasını da açıyor…

        Yetkililerden ricamdır. İnsanlar gider, gitmez; öder, ödemez orasını bilemem ama menülerde neyi, kaça yiyeceğimizi bileceğimize bizzat siz söz vermiştiniz. Hatırlatmak isterim hem de acilen!

        ***

        Herkesin Bodrum’u kendine…

        Şu Bodrum meselesine de son noktayı koyalım. Üç harikulade yazı okudum bu mecrada…

        Oray Eğin de, Nagehan Alçı da, Esin Övet de haklıydı kendi Bodrumlarını kaleme aldıkları argümanlarda

        Benim son tahlilde gözlemim şudur ki 80’lerin Bodrum’u Yalıçiftlik, Akyarlar, Turgutreis taraflarına kayarken ve orta halli vatandaş, kendi Bodrum’unu yeniden inşa ederken; gelecek 10 yılın Bodrum’u Yalıkavak, Gündoğan, Bitez taraflarından yükseliyor…

        Merkez Bodrum ise bir ikon adres olarak kendi kader trafiğinde yaşamaya devam ediyor

        Bodrum deyince akla gelen Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Zeki Müren, Sadun Boro, Ferdi Özbeğen gibi marka isimler anılarını da alıp, aramızdan ayrıldıkları günden bu yana da boşluklarını doldurabilecek bir karakter gelmedi Bodrum’a…

        Dolayısıyla ünlüleriyle değil, gelip giden kuşakların anlarıyla, adisyonlarıyla, bir anda esip geçen rüzgârlarıyla yaşayacak Bodrum. Herkesin bir Bodrum’u olacak. Ama Bodrum kimseye ait olmayacak…

        Hayatın olağan akışı Bodrum için bunları söylüyor. Türkiye’nin ve dünyanın en önemli turizm markalarından biri olarak anılması dileğimizi de son not olarak düşeyim şuraya…

        ***

        Zeytinyağı gibi üste çıkmalıyız!

        Milas Kaymakamı Mustafa Ünver Böke ile lafladık geçen akşam. Memleketin altın sıvısı Zeytinyağı konusunda hassasiyetini biliyorum. Aynı utkuda birleşiyoruz…

        Geçtiğimiz yıllarda Milas’ın üreticisi ve tüccarı, yerel yöneticisi ve STK’ları bir araya getirerek yaptığı zeytin hasat şenlikleriyle her yıl çıtayı bir üst seviyeye taşımaya çalışıyor bu çalışkan kamu yöneticisi. Gelelim özete…

        Türkiye’nin başat gıda ürünlerinden biri olmaya çalışıyor zeytinyağımız. Politikanın dikenli bahçesine girmeden şu kadarını söyleyeceğim ki Akdeniz çanağının en lezzetli ve çeşidi bol zeytin türleri bizde yani Anadolu topraklarında…

        Küspe kokan kalamatanın dışında sofralık zeytin alışkanlığını edinmemiş toplumlara zeytini Gemlik’ten Hatay’a uzanan koridor içinde üretip, sevdiriyoruz artık

        Bitmedi. Çok ciddi bir ihracat kalemi olma potansiyeli taşıyan altın sıvı için STK, Kamu yönetimi ve bilim insanlarıyla ortak lobiler oluşturmaya başlandı…

        Bu işi ciddiye alırsak, İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus gibi ülkelerin semirdiği pazara kendi pastamızla gireceğiz

        Bizden ihraç ettikleri zeytinyağına kendi etiketlerini yapıştırıp ABD ya da Çin pazarına açılamayacaklar belki de…

        Ayvalık çalışıyor, Aydın çalışıyor, Milas çalışıyor, Gemlik (her ne kadar zeytinyağı üretimiyle ters düşse de) çalışıyor

        Hem coğrafi işaret almak hem de bu işaretle girdiği dünya pazarında kendi marka ismini yaratmak adına. Bizde fiyatlar bir yukarı bir aşağı ama Memecik zeytini misal, her gün damak borsasında grafiğini yeşile boyuyor

        Yapmamız gereken net. Tartışmasız üretime, tartışılmayacak bir tanıtım, pazarlama ve ihracat rejimine ve zeytinlikler üzerindeki gri bulutları kaldırmaya ihtiyacımız var…

        E, hadi ama bir de biz çıkalım zeytinyağı gibi üste, çoktan hak ettik bile…