Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Barış sadece birazcık barış!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugünün yani 1 Eylül’ün “Dünya Barış Günü” olarak isimlendirilmesine yol açan mesele 1 Eylül 1939 yılında aktif olarak başlayan 2. Dünya Savaşıdır

        Altı yıl içinde başta Avrupa kıtası olmak üzere neredeyse bütün dünya nüfusunun gözle görülür şekilde katledildiği savaşın insanlığın üzerinde bıraktığı kanlı lekeyi 1 Eylül’e barışı yükleyerek çıkarmaya çalışıyor insanoğlu. Peki, becerebiliyor mu; hayır!

        Bakın uluslararası “Ekonomi ve Barış Enstitüsü” 2007 yılından bu yana dünya üzerindeki 163 ülkenin barış endeksini hesaplıyor. Ve sıkı durun neredeyse 2022’de Rusya- Ukrayna savaşıyla son 14 yılın en alt seviyesine inen endeks, 2023’te de biraz daha dibe vuruyor…

        İsrail’in Ortadoğu’da yarattığı kaos, Hindistan- Pakistan gerilimi, Çin’in komşu ülkelerle yükselttiği ses ve son olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın “şahin” tarafa kendini konuşlandırmasıyla endeks dibin de dibini görecek gibi

        Bu arada Türkiye de içinde bulunduğu coğrafya nedeniyle barış endeksinde sürekli puan kaybediyor. İç ve dış güvenliğin de kriter olarak alındığı endekste bizi en çok dibe çeken Ortadoğu’nun hiç durmadan kaynayan kazanları

        Neyse bu arada en barışçıl ülkeleri de merak ediyor insan…

        İzlanda hep yukarı yönlü grafiğiyle barış endeksinin zirvesindeki ülke. Onu Danimarka, İrlanda, Yeni Zelanda ve Avusturya izliyor. Mutluluk böyle bir şey olmalı, en azından dünyayı yakacak savaşın fitiline ateş tutulacak zamana kadar…

        En dibe gelince şaşırtmayan bir sonuç var. İstikrar ile hiçbir zaman el ele olmayı başaramayan Afganistan…

        Neyse. “Allah esirgesin” diye kendini manevi bir kalenin içine almak en kolayı. En zor olanı da ismini verdiğin güne ve o isme sahip çıkmak; barışa yani!

        ***

        Aranan motivasyon binlerce yıldır var!

        1988 yazında Samsun Bafra’da bulunan İkiztepe kazılarında aktif olarak yer almıştım…

        Anadolu’nun kuzey ucundaki bu önemli antik yerleşkede zaman binlerce yıl öncesinde akmaya başlamıştı medeniyete…

        Bugün, 2012 yılında ara verilen kazıların 2021 yılından itibaren yine bizim İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aslıhan Beyazıt tarafından yürütüldüğünü okudum bir gazete röportajında…

        Zamanında anneannemin metaforuyla “mezarcılık” olarak tanımlanan mesleğimin hakkını vermiş İkiztepe, geçen on yıllar içindeki buluntularla…

        725 mezardan bahsediliyor. Aynı zamanda binlerce yıl önce Anadolu’da yapılmış olan 5 kafatası ameliyatının birinin bu coğrafyada gerçekleştirildiği kesinleşmiş. O rakam, adım kadar eminim ki kat be kat yükselecektir…

        Hepsinden önemlisi İkiztepe çağlar boyunca Anadolu tekstil üretiminin başat yerleşkelerinden biri olmuş. Klasik dönemle birlikte bu öncülüğünü kaybetmiş…

        İhracat ve ithalat rejimini kendi çağının olanaklarıyla o kadar iyi idare etmiş ki değme ekonomistin ders olarak okuması gereken bir zenginliğe kavuşmuş yüzlerce yıl boyunca…

        Anadolu hemen her noktasıyla böyle filizler veriyor tarih içinden. Yapmamız gereken tek şey izleri doğru takip edebilmek…

        Bugün lezzetiyle markalaşmış Bafra pidesinden binlerce yıl önce, aynı coğrafyada markalaşmış birden çok ürünü olmuş ama zamanla unutulmuş

        Bizi şaşırtan arkeoloji biliminin önemi başka bir yönüyle küçük tokatlar atıyor yüzümüze; “Uyanın, aradığınız motivasyonlar bin yıllar öncesinde zaten sizindi” diyerek…

        Kayıplarımızın matemini tutmak yerine, eskinin hükümranlığını yeniden ele almak çok daha değerli bana göre. Gerçekten bir parça uyanmamız gerekiyor!

        ***

        Mucizelerden ders çıkarmalı…

        Hafta sonu yakın arkadaşlarla 30 Ağustos’u birlikte kutlamak için İzmir Gümüldür/ Özdere’de bir araya geldik…

        Hani “yediden yetmişe” diye tabir edilen zafer coşkusunun, cumhuriyet ve Atatürk aşkının hakkını verdik…

        Allah yukarıda; bu yıl sanki tabandan tavana bir süredir telaffuz etmekten kaçınılan kurucu liderimiz ve atamız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini; tabandan tavana doğru herkeste, sanki yeni keşfedilmiş gibi heyecanlı ve gür bir tonla duymak iyi geldi. Bunu not olarak bırakıyorum buraya…

        O heyecan içinde bir minik heyecan verici ayrıntı da o coğrafyada yıllardan beri yaşayan turizmci arkadaşlarım Ece ve Esra Tülbentçi’den geldi…

        Otellerinin hemen önünde bulunan kumsala bir Caretta yani deniz kaplumbağası yumurtlamış, onlar da hızlıca korumaya almışlardı yumurtaları

        Şaşırtıcı bir gelişme. Bildiğim kadar Caretta’lar bu kadar kuzeye emanet etmezdi bırakıp, bir daha ziyarete gelmedikleri yumurtalarını. Belli ki yaşam alanlarında bir yön değiştirme söz konusu…

        Yine önceki gün Tekirdağ’da görülen su samurunun sadece temiz denizlerde göründüğünü düşünürsek bu savımız iyiden iyiye belirginleşiyor

        Yaşlı dünyayla ilişki biçimimiz bizi bir yerlere sürüklüyor. Hayvanlarla başlayan aidiyet göçü bir süre sonra tarihte sıkça görüldüğü gibi insan topluluklarına da sirayet edecek. Sinyallerini böyle tuhaf mucizelerle görüyoruz işte…

        Ve gördüğümüz bir başka gerçeklik de tarihin hep tekerrür ettiği. Ne mutlu gerekli mesajı çıkarıp, soyunu tükenme tehlikesinden kurtarabilenlere!

        ***

        Yeter ki dinleyin…

        Telli enstrümanların Türkiye’deki büyük ustalarından biri olarak kabul edilen sevgili dostum Fatih Ahıskalı, iki yıl önce kurduğu Karaf isimli müzik grubuyla harikalar yaratmaya devam ediyor…

        Yeni Türkü günlerinden bu yana yakından takip ettiğim, kimi zaman da teveccühüyle sahnesini paylaştığım sevgili Fatih, Karaf’ın yeni solisti Göktuğ Varyozdöken’in yorumladığı son şarkıları “Yeter ki” ile yine gönlümü fethetti

        Yıllar önce merhum Fikret Kızılok’un sesinden dinlediğim o şarkı bir kanaviçe gibi yeniden işlenerek Eylül hediyesi olarak kondu can evime…

        Fatih Ahıskalı bugüne kadar sessiz sakin, kendi suyunda akmaya çalışsa da belli ki dalgalarıyla oluşturduğu rüzgâr onu bir çağlayana çevirecek

        Ve sanırım Karaf, uzun süredir müzikte aradığımız alternatif denize akan nehir olacak. Yeter ki dinleyin; anlayacaksınız!