Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Pusulanın aklındaki Ortadoğu...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ortadoğu’nun kabul edilmiş ilk tarihi kazılarını Türk Arkeolojisinin de kurucularından sayılan Osman Hamdi Bey yapar. Her parmağında farklı bir marifet vardır…

        Ama bugünkü Mezopotamya, Suriye ve Filistin hattında Osman Hamdi imzalı çok ciddi “kurtarma” kazıları vardır

        O’na kadar gelen seyyah, defineci ve ajanların “tarih araştırmaları” adı altında yaptığı hiçbir çalışmayı bilimsel kabul etmem ben. Daha çok kaçakçılık ve fesat köstebekliği öznesindedir birçoğu…

        Osman Hamdi’nin Filistin ve civarında yaptığı araştırmalarda çıkardığı eserlerin elde kalan bölümü ağırlıklı olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ziyaret edilebilir…

        Bu toprakların, hacimli Mezopotamya ve aşağı havzayı da içine alan ata izlerinde, genetik olarak yerli sayılanlardandır Anadolu insanı

        Filistin meselesini bu kadar içselleştirmek bugünün değil bin yılların işidir. Ve bilenler, tarihin kullandığı ortak lisanın bu coğrafyanın yabancıları için pek de anlaşılır olmadığını fısıldar birbirine…

        Sonradan oluşturulan diplomatik dillerin ve birlikte taşıdıkları klişelerin aksine yerleşik lisanda hep bir akrabalık, hep bir tanıdıklık hali vardır…

        Yapraktan ceylan derisine, kayadan toprak killere kadar yazıyla not düşülmüş tarihin kodlarıyla oynamak her anlamda imkânsızdır. Ama değer bilene…

        ***

        Dün itibarıyla Ortadoğu coğrafyasında diplomatik dille manşete taşınan bir “Barış” halinden söz ediliyor…

        Bildiğim kadarıyla bu topraklarda savaş karşılıklı güç dengesinin sonuna kadar kullanıldığı ve galibiyet ile mağlubiyetin yeni bir medeniyetten ziyade, kadim olanın devamlılığı için kullanıldığı bir hesaplaşmadır

        Bunun tek taraflı kullanımına ise buranın lügatiyle soykırım ya da en azından katliam denir…

        Yaşlı dünyanın son beş yüz yılına anlayarak bakan her göz (yağma hariç) bu tanımların bahsettiğim topraklar için sadece son yüzyıl içinde yaşanmaya başladığını görür ve ikrar eder

        Dolayısıyla sonradan gelip lügate bu kavramları sokanlara savaş ve barış ikilisinin ne olduğunu anlatmak bir hayli meşakkatlidir. Yağmanın ne olduğunu bildiğini sanan Ortadoğu insanları “yağmalanmanın” ne olduğunu en katmerli haliyle ithal kültürlerle ezbere almıştır…

        Nitekim insanın olduğu yerde yakınlaşma kadar yabancılaşma da kaçınılmazdır. Ama her yabancılaşma hali yabanilikle el değiştirir Ortadoğu’da

        ***

        Seksenli yılların sonunda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çıraklık ederken tanışıp arkadaş olduğumuz Filistinli bir Arkeoloji öğrencisiyle Ortadoğu’da anlam kazısına soyunmuştuk

        Kullandığımız edevat da sadece kadim bin yıllara inen ortak genetik hafızanın harfleriydi. Ortadoğu’yu anlamak ve orada yeni bir şafak yaratabilmek için bu edevatı sadece ustalıkla kullanmak değil, onun yapabileceklerini de hesap etmek gerekiyordu. Yaptık o hesabı…

        Ve ortak metnimizi tamamladığımızda, şimdi hepimizin aklındaki o büyük soruya; neredeyse 50 yıl öncesinden ama oraya gelene kadar da bin yıllardan süzülen harfleri yerli yerine koyarak yanıt verdiğimizi hatırlıyorum

        Ortadoğu üzerinde hesabı olanlar için o metni notlarımın arasından çıkarıp, paylaşmak istedim sizinle. Bir ortak metin olduğunu tekrar ederek ve metinde imzası bulunan Filistinli o öğrencinin hala hayatta olduğunu ümit ederek

        ***

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Bin yıllar bir gün içine sığdırılamaz bu yüzden. Kadim toprağın gizli bir akdidir bu, tarihle…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Bir anda hesap edemezsin olabilecekleri. Uzak ufka dalgın bakan gözlerde görebilirsin ancak ihtimalleri…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Hiçbir imparator, Tiran, Sezar, Derebeyi, Komutan, Şeyh halefini sabitleyemez yarına. Toprak içten içe öğütün Âdem-i Planı…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Sararmış renklerle ayrılır birbirinden dün ile yarın. Geçmiş, şimdi ve gelecek sarıdır hep misal…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Ait olabilmek için o toprağa; bir elin asırlarda bir diğeri kumun ocağında olmalıdır…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Sözün hükmü neredeyse yoktur. Rüzgâr aşındırır sesleri, yazılanı da sabitler bulduğu her kayanın üstüne; söz uçar, yazı kalır…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Kan ise çok hızlı. Bu yüzden kimsenin değil, herkesindir çizilen sınırlar…

        Ortadoğu’da zaman yavaş akar. Değişimi anlamak için o zamanla dost olmak gerekir. Bilgeleşmek içinse zamanın kendisi…

        Yazgısını kendi bilir Ortadoğu. Hızın hiçbir hükmü yoktur, hükmün de kaderde karşılığı. Şafağı da böyledir, imsaki de…

        Ortadoğu’da zaman yavaş aksa da, mülk sahibini buyur her şekilde. Bu yüzden kuş tüyüyle yazılan galibiyet de zahiridir, mağlubiyet de…”.

        ***

        Küçük ömrümüz kadar hacmi olan fikir ağırlığımızla böyle tanımlamışız işte bir zaman Ortadoğu’yu. Osman Hamdi’nin çalışmalarını not ederken kullandığı yağ kandilinin ışığıyla aydınlandığımızı hayal ederek

        Özetle, şu yaşadığımız günlerin adını “Barış” ya da “Şafak” koymak için ateşe kömür yetiştirir gibi acele etmenin ne kadar manasız olduğunu gösteren bir “kadim pusuladır” Ortadoğu…

        Yaşlı pusulanın aklını çözdüğümüz; kendi ismini, doğduğundan beri kendinin koyduğunu anladığımız anda, belki şafağına değil ama sapağına varırız geleceğin…

        Nihayetin başlangıcına çıkan sapağına; mutlak adalete yani!

        ***

        Dip not;

        Dünyada mutlak adalet arayışında Ortadoğu barışı, orantısız mezalimler ve Gazze katliamının son bulması için ilk günden itibaren kurduğu cümlelerin virgülünü bile değiştirmeyen Türkiye’nin tüm onurlu insanlarına selam olsun. Onlar pusulayı çok önceden doğru okuyanlardandır; ne mutlu!