Eğer bu bir güven oylaması olsaydı, Donald Trump’ın kendi dünyasını dizayn ederken çizdiği rotanın Amerikan toplumu tarafından pek de makul sayılmadığı anlamı çıkardı…
New York seçimleriyle sembolleşen ve sandık sayımları devam eden ABD seçimleri (Off-Year), Trump’ın maçında bir düşünme molası alması gerektiğini işaret ediyor. Çünkü Demokratlar, neredeyse her sandıkta oyları topladı…
Trump’ın seçim kampanyasından itibaren hakaretamiz bir şekilde kamplaştırdığı toplum, “ötekiler” adına fragman tadındaki tokadını New York’a Müslüman bir Belediye Başkanı seçerek gösterdi…
*
Allah var; Müslüman kimliği, Uganda kökeni kadar Sosyalist söylemleriyle Cumhuriyetçiler için tam bir nefret ikonu olarak görülen Zohran Mamdami, artık ABD’de siyaset sahnesinin dikkat çekici oyuncularından biri oldu bu zaferle. Belki ABD doğumlu olmadığı için başkan olamayacak ama gölgedeki gücünü de hissettirecek. Neyse…
Zohran Mamdami*
Ancak yolun buradan sonrası çok çetrefilli. Sonuç itibarıyla gücün en büyük dilimi hala Trump ve Cumhuriyetçilerin elinde…
Dolayısıyla halkçı söylemleriyle bir yere kadar gidebilecek olan Mamdami’nin elini kuvvetlendirebilmesi için gereken tüm argümanlara takoz jet hızıyla gelecektir…
Elbette buradan ikinci bir Kamala Harris vakası çıkarmak durgun zekalılık olur ama kimse de bir Süpermen beklemesin yani…
*
Ha, eğer Mamdami romantik kampanyasının peşi sıra başkanlığının neredeyse kesinleştiği ilk konuşmasında altını çizdiği gelir ve vergi adaletsizliğinin üzerine inatla giderse…
ABD’nin başat sorunu haline gelen barınma, sağlık ve diğer temel ihtiyaçlar konusunda agresif bir ihya politikasına girişir, bir miktar da başarılı olursa…
Akabinde nüfusunun nüfuzlu kesimini Yahudi Ortodoksların oluşturduğu New York toplumunu, İsrail ile arasındaki derdin (şimdilik) Netenyahu ve şahinleriyle sınırlı olduğuna filan ikna ederse…
Üstüne bir de yetkisini kullanarak faşist Netenyahu’yu kentine sokmaz, girerse de tutuklatırsa…
Bırakın Cumhuriyetçileri, bizzat parti üyesi olduğu Demokratlara rağmen sadece kentinde değil, dünya siyasetinde de ikon bir karakter olur…
*
Bunlar şimdilik uzak ihtimaller. Olacaklara yakınlaştırıp bakarsak; Trump’ın Mamdami’ye karşı (anayasayı çiğnemekte beis görmeyeceği) başkanlık yetkileriyle önce bütçeyi sonra güvenlik bahanelerini filan devreye sokması yarına kalmayacak işler. Sonrası da var. Ve sanırım çok da ağır…
*
Bakalım dünyayı şaşırtıp çok ciddi bir kalabalığa da umut olan Mamdami “Topal Ördek” yeleğini giymeden olası tüm badireleri atlatabilecek mi?
Ha, bu olursa, ben gerçekten buna “zafer” derim. Gerisi şimdilik “House Of Cards” senaryosudur, nokta!
***
İyi Bilmezdik!
ABD’de babadan oğula “Bush” döneminin başkan yardımcısı ve dünyanın gölgede en tehlikeli, görünürde de en kaygılandırıcı siyasi karakteri Dick Cheney öldü…
Kendisiyle ilgili son olarak bir biyografik uzun metrajlı film izlemiştim. Her ne kadar orada arada bir insani yönleri öne çıksa da elindeki yüzbinlerce masum insana ait kanı silebilecek argüman konulamamıştı ortaya…
Dick CheneyCheney, hani o çok bildik deyimle “Ortadoğu’da kartları en çok karan” isimlerin başında geliyordu. Özellikle ABD’nin netameli Irak, Afganistan gibi sözde demokratik operasyonlarının oyun kurucusuydu. Ve bugün insani fay kırıklarıyla dolu Ortadoğu coğrafyasının mimarlarındandı…
Gücün ve sahte kahramanlık öykülerinin hipnozuna girmeye bayılan ABD toplumu için zehirli mürekkebi hiç bitmeyen resmi bir senaristti, aynı zamanda…
Fikri öyle sabitti ki, misal defalarca geçirdiği enfarktüs, organ yetmezliği hatta kalp nakline rağmen son nefesine kadar ülkesinin üstün çıkarlarına hizmette tereddüt etmedi…
O üstün çıkarların ne olduğunu ancak, nedenini çok sonradan öğrenecekleri katliamlara evlatlarını kurban veren analar anlatabilir bana göre…
Kabul, bu dünyada hiç kimse baştan aşağı masum değil. Yine de amel defterine düşülen notlardan birinin dahi hayırlı olduğunu sanmadığım bu politikacının ölümü üzerine söyleyeceğim tek şey, inancımın bana verdiği yegâne hakla; “İyi bilmezdim” diyebilmek…
Her şeyi temize çeken tarihin çıkaramadığı tek leke kandır. Çünkü kan, tarihe rengini veren yegâne kök boyadır!
***
Bartholomeos’un Zeytin Dalı…
İstanbul’un asri semtlerinde yüzünü defalarca gördüğümüz bir yapı, apartman ya da boş bir arsa, genellikle devlet vakıflarının değilse, azınlık vakıflarına aittir yüksek ihtimalle…
Osmanlı’dan itibaren bugüne birbirine geçmiş onlarca kültür, kendi mahremlerine mümkün olduğunca dokunulmadan günümüze erişebilmiş…
Kimi dönemlerde ortaya çıkan anlaşmazlıklar hep geleneksel adalet, hukuk ve yasalar ölçüsünde çözümlenmeye çalışılmış ve bir şekilde helallik alınmış…
Doğup büyüdüğüm semtte neredeyse her üç yapıdan biri çeşitli azınlıklara ait vakıfların malıydı. Hangi azınlığın vakfı fark etmeden ve birbirimizin hakkına girmeden yol aldık. Ortak yaşam kültürü doğru ve iyiyi nereye doğru gösteriyorsa, oraya…
Kendimden hareketle bildiğim kadarıyla Şişli İlçesi ağırlıklı olarak Rum, Ermeni ve Bulgar vakıflarına ait taşınmazların ağırlıkta olduğu bir merkezdi zamanında. Sonradan el değiştirenleri saymazsak, hatırı sayılır bir mülk stoku hala kadim sahiplerinin elinde…
Ama kent yüzünü değiştiriyor. Eski İstanbul pul gibi dökülürken artık yeni bir şehri, makyajını akıtmadan, özünü kaybetmeden ihya ve inşaya çalışıyoruz el birliğiyle. Tersini yapanlar da olsa, geleneğin kazanacağından eminim…
Rum Ortodoks Patriği BartholomeosGeçtiğimiz hafta sonu Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, elinde bir zeytin dalıyla çıktığı kürsüde paydaşları arasında Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’nın arazisinin de yer aldığı ve Emrullah Turanlı imzasıyla ortak yaşama hazırlanılan Taş Yapı Şişli’de çok önemli mesajlar verdi…
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde azınlıklara ait geçmişten çekişmeli bazı varlıkların tekrar asıl sahiplerine teslim edildiğini” söyleyen Patrik, azınlıkların gördüğü ilgi destek için hükümete içtenlikle teşekkür etti…
İki hafta kadar önce hakkında “ülkemizi dünyaya şikâyet ediyor” iddiasında bulunulan Bartholemeos’un elindeki zeytin dalı ve ağzındaki kelimeler çok önemliydi bu yüzden…
Ben kimsenin “öteki” olmadığı bir semtte, kendini öteki hissetmeyen arkadaşların samimiyetiyle büyüdüm…
Bu kadim samimiyet, şimdi modern bir kent merkezinde, yarına doğru en sorumlu ağızdan tekrar edilebiliyorsa ne mutlu hepimize…
Bu olgunlukla vakfedilen birliği bozmaya ve yeni yüzüyle geleceğin İstanbul’unu da Türkiye’sini de sallamaya hiçbir kötü niyet depremi yetmez…