Ticaret Bakanlığı çoktandır can sıkan korsan meselesine “ciddiyetle” el attı. Ve gemileri alabora oluyor korsanların. Bu iyi…
İyi çünkü memlekette korsan ticaret konusunda gelinen noktayı geçtiğimiz günlerde bir gazete “sahte marka pazarında en kaliteli parfümler sosyal medyamızda” diyerek duyurmuştu…
Hakikaten de etiket fiyatı binlerce lira olan bir parfümü, neredeyse on da biri fiyata satıyordu kimi siteler. Sayıları azalsa da mevcutlar hala. Çarşı pazardaki vitrinlere girmiyorum ki orası da hedefte…
Neyse. Bunlardan birinin sözde müşteri temsilcisi geçenlerde “sattıkları parfümün orijinal olduğunu sadece test ürünü olduğu için ucuza geldiğini” iddia etti bana…
“Güzel kardeşim” dedim. “Adam orijinalin birkaç misli kadar test ürününü neden üretsin?”. “Esinlenme” desen anlayacağım, sahte desen “en azından bir anlığına dürüst davrandı” diyeceğim ama test de nedir, Allah aşkına?
Halk sağlığıyla oynamanız bir kenara, sosyal statünün marka isimleriyle belirlendiğini zanneden bir kalabalık oluşturuyorsunuz. Soyutta ve somutta dolandırıcılık bu değil mi şimdi?
Kapattı konuşmayı. Ben ise yeni bir sohbet odası açmak istiyorum. Bakın memlekette dünya pazarına giren hatta Duty Free raflarında yüzlerce Euro’dan alıcı bulan marka sayımız her geçen gün artıyor…
Böyle bir motivasyonu, pazardaki hızlı yürüyüşümüzü, dünya markaları yaratmamızı “korsan gemileriyle” yağmalamak da ne bileyim yani?
Denetimci; ayrık otlarını toplarken, işini kolaylaştırmak için bu sahtekârların direnç testine teslim olmamamız şart tüketici olarak…
Parfümünden ayakkabısına, çantasından tişörtüne kadar kimsenin (test) kobayı olmadığımızı göstermenin zamanıdır. Hemen şimdi!
***
Türev Şef’in tabağındaki köprü…
Deprem ülkesiyiz. Bastığımız toprağın altı fay, üstü fay kırıkları. Kendi gerçekliğimiz içinde depremle girdiğimiz her sınavdan bir şeyler öğrenmek zorundayız. Öyle de oluyor…
Çoğunu üstü örtülmemiş bir acı ama gölgede korkuyla idrak ettiğimiz derslerden hiç mi iyi bir not almıyoruz? Elbette ki alıyoruz. Bu toprağın insanları acıyı bal eylerken kovandaki arılar gibi birbirine yaslarlar kanatlarını…
6 Şubat depremlerinden sonra memlekette esen dayanışma rüzgârı, kendiliğinden oluşan kolektif anılardan silinmeyenler arasında. Acı kadar umut da çadırların, konteynerlerin arasında dolanıp durdu çünkü…
Aş evlerini hatırlıyorum. Memleketin bazı ünlü şefleri, kendi toprağının acısının üstünü tencerenin içine neredeyse canını koyarak örtmeye çalıştı…
Büyük kazanların başındaki isimleri unutmak mümkün mü? Mehmet Yalçınkaya, Ebru Baybara Demir, Türev Uludağ, Yunus Emre Akkor hatırladığımım isimlerden bazıları. Ellerindeki kepçeyi millet çorbası için hiç bırakmadılar. Unutulmaz…
Dün sevgili Türev Uludağ’ın yeni açtığı TAM isimli Ocakbaşına gittim. Türev; depremin hemen ertesinde neredeyse 3 aydan fazla on milyonlarca kabı aş ile doldurdu bölgede…
Hatay’da, Maraş’ta, Adana’da, Malatya’da mekik dokudu. Belki bu olağanüstü koşullarda yerel ürünlerle de pişirdi ustalığını da. Şimdi o ustalık açtığı restoranın masasında duruyor…
Adana duruyor, Hatay duruyor, İskenderun duruyor, Kahramanmaraş duruyor. Her lezzette bir anının yansıması var. Her damakta faylardan oluşan gerçekliğimizin izleri de öyle…
Acı insana, insan da acıya öğretmeye devam edecek yaşadıkça. Türev, farklı coğrafyalar arasındaki bir köprü şimdi. İştahla sıyırılan her tabakta kolektif ruhumuz var. Ne mutlu zorda yüz güldürenlere; yolu açık olsun…
***
Bu kez mesele lahmacun değil!
Bodrum çarşının ortasında küçük de olsa tadilat görerek çılgın kalabalıktan izole edilmiş bir kilise var. Aya Nikola Kilisesi olarak biliniyor ve Ege’nin Ortodoks tarihi açısından önemli bir eser…
Bunun yanı sıra bulunduğu konumda giderek artan turist dolaşımını kendine çekecek bir manyetik alan olduğunu da söylemeliyim. Çünkü tarihi Bodrum bir kale, mozole, kapı, müze ve birkaç amforadan çok daha fazlası…
Pedesa antik kentinden gidelim mesela. Yarımadanın göbeğinden yükseliyor. Kazılar ortaya koyuyor ki; antik çağların en iyi taş ustaları ve savaşçıları da Karya topraklarının zirvelerinden çıkmış…
Dünyanın yedi harikasından birine yeni harikaları eklemek için olağanüstü verimli toprakların üzerinde yaşadığımızı söylememe gerek yok. Bunu zamanla anlayacak tüm dünya…
Ama elimizdeki malzemeyi de göstermemiz şart. Bu yüzden yazının başındaki adrese dönüyorum. Yerel yönetimle merkezi yönetimin işbirliği içinde yeniden inşa edilecek Aya Nikola…
Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yapının tadilat planını bizzat kendi elleriyle çizen Bodrum belediye Başkanı Mimar Tamer Mandalinci’ye hızlı bir jest yaparak, bir tarihi kapısını daha araladı Bodrum’un…
Lahmacunu, kalabalığı, yapısal dertleri ve magaziniyle gündeme gelmekten yorulan ilçenin genç başkanı bu eseri memlekete azim ve inancını yitirmeden kazandırabilirse, yoran bir yanlış toptan çıkıp, yerine gönendiren bir doğru girecek oyuna…
Darısı sırasını bekleyen binlerce “eşsizimizin” başına!
***
SADE’CE başlıyor…
Pazar akşamı çok farklı bir formatla çıkacağız siz sayın izleyenin karşısına. Habertürk ekranında politikanın teğet geçtiği konulara farklı açılardan bakacak bir üçgeni hayata geçireceğiz kısmetse…
Üzerinde dört aya yakın bir süredir çalıştığımız programda; İletişim Uzmanı Prof. Dr. Nuran Yıldız, Yazar ve Milletvekili Ayşe Böhürler ve ben deniz, üçgenin iç açıları olacağız. Hipotenüste ise politika sokaklarının kalabalığında gözden yiten samimi meselelerimiz olacak...
İçeriği anlatıp sürprizi bozmak istemiyorum ama biliyorum ki haber kanalı izleyicileri alternatif üretimlere susamış durumda. Bu haliyle “üç benzemez” fikrin bir araya gelip, izleyenle kolektife girmesi boşa akmayan bir çeşmeyi kamuya açmak olacak…
Dilerim herkes kana kana içer. Her Pazar akşamı saat 20.00’da buluşmak ümidiyle…