Türkiye siyasetiyle delirenler kulübünün gönüllü üyesiyim. Henüz STK haline gelmiş böyle bir kurum filan yok. Ama olmalı…
Çünkü misal benim gibi siyasetle arayı tamamen açmış, siyasetçiyle de fikir gözetmeksizin, insani ilişkiler ekseninde yürüyenler olarak ülkedeki siyaset anatomisinden zerre nasip almayan ciddi bir kalabalık var…
Ha, nasip derken aman “nasiplenme” olarak algılanmasın. Siyasetin hizmet üretme vaadinde bulunduğu bir vatandaşın sıradan beklentisinden bahsediyorum…
***
Bizdeki siyaset yapma biçiminde elmalar ve armutlar sıklıkla birbirine karıştığı için kurumlar duracakları yeri, vatandaş da talep edebileceklerini çok kestiremiyor. Tek taraflı sınırı çizilmiş bir sınırsızlık söz konusu olan…
Misal önceki gün CHP İstanbul yönetiminin el değiştirmesi esnasında yaşanan kaos berikine göre ülkenin bütününü, şuradakine göre hukukun üstünlüğünü, ötekine göre adaletin devamlılığını yaralarken; asıl yaralanan bu türden siyasi hesaplaşmalarla ilgisi olmayan, olmasını da istemeyenler oldu…
Hani 36 saat boyunca kısıtlanan internet yüzünden hal hatır sormak için de, ticaret için de, haberdar olmak için de kullanılabilen “el alışkanlığı” uygulamalar oyun dışı kaldı…
***
Okulların açıldığı gün “WhatsApp” uygulamasında kurduğu gruplarla haberleşen velilerden tutun da, aynı gruplara servis bilgisi çeken servis esnafına; uluslararası ticarette müşterisine hızlı numune fotoğrafı göndermek zorunda olan tüccardan tutun da, geciken siparişinin nerede kaldığını merak eden son tüketiciye kadar iletişim kapı duvardı…
Haberdar olmak isteyenler ya da başkalarının yaşamını hobi olarak takip edenler açılmayan sayfalara bakıp tırnaklarını kemirirken, memlekette olan biteni sosyal medya platformlarından izlemeyi tercih edenler “ekranım bomboş” şarkısını söyledi…
Bildiğim kadarıyla İnstagram, Youtube, X ve TikTok kullanıcıları dün gün boyunca “Günyüzü” göremedi…
***
Şöyle bir özetleyelim. Bakın, eğer internetteki sosyal platformlardan bazıları ulusal güvenlik sorunuysa, gereğinin yapılmasına kimse sansür demez… Devletin rasyonel yaptırımları çerçevesinde kabul edilebilir ve normaldir hatta. Ha, geçmişte de yapılmışları vardır, nokta!
Ve fakat sadece belli bir grubun iletişimini kısmak, ağını sıkılaştırmak; “meseleyle ilgisi bile olsun istemeyen” ciddi bir kalabalığı mağdur etmek anlamına geliyorsa, o noktada hızla alternatif bir işleyiş gerçekleştirmek gerekir…
Bunu da sıradan vatandaş değil, meselenin düğmesini elinde tutanlar yapmak zorundadır. Ve o elin liyakati varsa bilir; mağduriyet ihtimali üzerinden, mağduriyet yaşatmak kadar absürt bir şeyin altına kimse imza atmaz…
Atılmaması dileğiyle!
***
Gece yarısını beklerken…
Ekonomide “Orta Vadeli Plan” çerçevesinde mi bilemiyorum ama son birkaç gündür gece yarıları yürürlüğe giren vergi zamları “hayırdır inşallah” dedirtecek cinsten oldu…
Misal mükellef getirisi en yüksek kalemlerden olan Damga Vergisi yarı yarıya zamlandı. Fiyat güncellemesi için yıl sonunu bekleyenler afallayıp kaldı…
Akabinde Tekne, Motor Yat, Yelkenli, belli tonajda Gemi gibi bugüne kadar ÖTV muafiyetine tabi olan araçlarda vergi oranı sıfırdan yüzde 8’e yükseldi ki, “özel tüketimin” kelime anlamını bilenler “adalet geç de olsa tecelli etti” dedi…
Sonra ansızın yurt dışı çıkış harcı 700 liradan 1000 TL’ye yükseltildi ki, kimileri “ayakbastı değil ayakçıktı parası mı bu?” diye isyan etti…
Üzerine bir de “basit usul mükellef düzenlemesiyle” vergilendirmeye tabi tutulan bazı meslekler “gerçek mükellef” haline getirildi ki; başta taksici, servisçi tamirci, lokantacı, inşaatçı diye tanılayacağımız küçük esnaf(!) ilk kez KDV, gelir vergisi, muhtasar, damga vergisi ve muhasebeci ücretleriyle tanış olmak zorunda kaldı…
***
Unuttuğum kalem varsa, onları da siz ekleyiverin bir zahmet. Sonuç itibarıyla toplamda çok ciddi bir girdi yaratılmış oldu hazineye. Belli ki hepsinin de gidecek yeri hazır…
O değil de “vergilendirmeyi istisnasız herkes için adil bir tabana yayacağız” diyerek sıkı para politikası kavramının altını sürdürülebilir bir şekilde çizen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, belli ki bu noktadan milim geri adım atmayacak…
Hatta bu kararlılığı kimilerinin oy deposu olarak gördüğü birçok kesimi de rahatsız edecek. Peki, sizce Sayın Şimşek nereye kadar gidebilecek?
Valla bu yüzden gece yarılarını ekstra merak eder oldum. Her gece eser miktarda fakirleşmeyi göze alarak hem de!
***
Amirim geri döndü!
Bir dönemin ölümsüz polisiyesi Behzat Ç. yeniden gösterimde. Daha doğrusu yeni bölümleriyle bir dijital platformda yayında…
Bu son halinin eskiyle çok ilgisi yok aslında. Bildiğimiz o sıra dışı cinayetleri, sıra dışı metotlarla çözen sıra dışı amirim bir hayli sıradanlaşmış…
Öyle ki devletin derinliklerinde sıradan bir baş komiser olarak dolaşıp duruyor. Kendi kendine verdiği yetkileri görünce şaşırıyor insan. İstiyor ki tüm teşkilat ya bütünüyle böyle olsun ya da bütünüyle tersi…
Bir de yıllar var ki “Akbaba” altını çizip duruyor, “yaşlandık bu işler için” diye sayıp söverek. Ama adalet talebinde değişen bir şey yok…
O adalet şehit edilen polislerimiz için yetki, mağdur duruma düşmüş suçsuzlar için özgürlük anlamına geliyor…
Özlemişiz, kendi aksının dışında da olsa Behzat Ç. iyi gidiyor. Gerçekte olmak bilmeyenin, kurguda olabildiğini görmek bile güzel. Eyvallah Behzat amirim…