Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Bilim değil fiyat etiketleri uyarıyor!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Altılı bir buçuk litre paketini 75 TL’den aldığım su, daha üzerinden yarım ay geçmeden 130 liraya çıkmış…

        Yani neredeyse yüzde 80 oranında zam yemiş. Belediye işletmesi olduğu için ucuza gelen 19 litrelik suyu iki ay önce 80 liradan alırken şu an tam 140 TL’den satılıyor. Kredi kartıyla ödersen 10 lira da komisyonu var. Etti mi bir yüzde 80 zam daha…

        Yahu anlattıklarım en çok iki ay ila iki hafta arasında yaşanan değişimin hikâyesi…

        Şunu anlarım, kamunun şebeke suyu olarak kullandığı açık kaynaklar tükenmek üzere. Yağışla yerine konması mucize değil…

        Peki, ticari bir içerik olarak satılan kaynak suyunda da mı sona geldik? Öyleyse belli ki bilim insanları ya da çevreciler yerine etiketler uyarıyor artık son tüketiciyi…

        Karla kışla o kaynaklar yine dolacak, o da mucize değil. Ama memlekette mucize olan buraya kadar yükselen fiyat etiketlerinin artık geriye inmeyeceği…

        Bu durumda bulanık suya bakıp geleceğimizi net görebilmek mümkün mü? Yok mu bu üstü açılmamış kaynağa, “ne yapıyorsun sen?” diye soracak bir babayiğit? Kuruduk yahu, hakikaten kuruduk!

        ***

        Her esnafın gizli ortağı var!

        Mahallenin bakkalıyla laflıyoruz dün. Devlet sigara satışlarında kullanılan kredi kartı cihazından komisyon alınmasına kesinlikle yasak getirmiş…

        Paket başına kar oranımız yüzde 5 ila 6 civarında” diyor esnaf arkadaş. Kredi kartından ödenen komisyon da yaklaşık aynı yüzdeye geliyormuş…

        Yani iki yanlıştan çıkan doğru şu ki, esnafın kredi kartıyla sattığı sigaradan aşırı cüzi bir kar elde ediliyor olması…

        Zorunluluğu bize değil neredeyse bize yüzde 5 gizli ortak olan bankalara getirmeli devlet” diyor bakkal arkadaş. Devletin bankalara bu anlamda bir yaptırımı var mı, bilemiyorum?

        Ama görünen o ki bu gidişle kahraman bakkal ya da tekel bayi filan kalmayacak. Bu, hazinenin ön önemli kazanç kalemlerinden olan tütün ve alkol ürünlerinden alınan vergiyi açığa kaçırmayacak mı?

        Kaldı ki merdiven altı piyasasında paketler havada uçuşuyor. Keza sahte alkol olmasa da kaçak alkol piyasasında hareketlilik herkes tarafından biliniyor…

        İki kişinin bildiği sır olmadığına göre, sızıntı olmasın diye kimseyi öldürmeyecek bir uygulama mümkün mü? Devletimi düşünüyorum elbette…

        Ama bir yandan da “sağlığa zararlı olduğu bilinen bu tüketim kalemleri, hızlı ölüm garantili olmuş bana ne?” demeyecek kadar insanım…

        Devlet Ana’nın koynu kadar kulağı da geniştir, esnafın sesini duyar dilerim!

        ***

        Cüzdanın şifa kaynağı uyumakmış!

        Her ne kadar cüzdan ekonomisiyle bozduksa da zaten söylediklerim malumun ilamından öteye gitmiyor. Yani dert herkes için aynı; kazandığın, harcadığına yetmiyor…

        Neyse ki bilim insanları meseleye çare bulmuş. Yoksulluğu toptan çözemiyorlar ama azımsanmayacak miktarda azaltabiliyorlarmış

        Nasıl oluyor bu iş?” diye soran sevgili okura özet geçeyim. Ben de Sabah gazetesindeki bir haberden duydum…

        Akşamları çok geç saatte olmayan bir uykuya başlayıp sekiz saat kadar aralıksız sürdürebilirseniz, uyku arası kaçamaklarından tasarruf ederek gıda giderlerinizde aylık 2000 liraya para cebinizde kalıyormuş

        E, fena değil. Hem uykunu alıyorsun, hem fazla kilolardan kurtuluyorsun hem de 2000 lira tasarruf ediyorsun…

        Sekiz saatte bu rakama ulaşıyorsan, 16 saatlik uykuda tasarrufun ikiye katlıyor olmalı. Üçüncü sekizle yani 24 saat uyuyarak da 6000 liralık tasarruf yapabiliyorsun

        Hatta belki de ömür boyu tasarruf derdin kalmıyor birkaç ayı bulmadan. Ölüm uykusuna yatınca cüzdan da dünyada kalıyor çünkü…

        Bilmiyorum bilim insanları bu türden hesapları yaparken kriter olarak akıl sağlığını da alıyor mu?

        Malum ay sonunu getiremeyen bir akıl da denge, gözde uyku, cüzdanda da tasarruf filan hak getire!

        ***

        Bir yanlış tüm doğruları götürebilir…

        Bu gözler şahittir; memleketin arı gibi çalışan birkaç bakanlığı var. Onlardan biri de Kültür ve Turizm Bakanlığı

        Arkeolojik kazıları 12 aya yayan, ören yerlerinde gece suarelerini açan, tarihine bakmadan kültürümüze ait bütün kaçakların peşine düşerek eserleri ait olduğu Anadolu topraklarına getiren cıva gibi bir ekip işbaşında

        Kimi zaman eleştirilse de faydanın toplamı maliyetin çok üzerinde. Yanlış kararlarına denk gelsek de üç doğruyla bir yanlış silinip gitmekte…

        Neyse. Bu cevval ekipten bir dileğim var şimdi. Bu toprakların en büyük mimar ve filozoflarından Mimar Sinan’ın eserlerine sahip çıkın lütfen. Başta da “kalfalık eseri” olarak tabir edilen Süleymaniye Camii’ne…

        Haberi duymuşsunuzdur. Caminin kimi mozaiklerine zarar verilmiş, kimisi de bildiğin çalınmış. Yerine koyabilecek bir orijinalini bulmak mümkün değil o eserlerin. Replikasıyla idare edecek bizden sonrakiler…

        Ve fakat daha da vahimi, merhum Koca Sinan hemen Süleymaniye külliyesinin alt taraflarında son derece mütevazı bir türbede yatıyor. Bu olanları görmüşse, kabri iyiden iyiye dar gelir; ayağa kalkıp da bu vatan hainlerini kovalayamadığı için…

        Sinan’ın anısını yaşatmak sadece eserlerini değil, çağını aşan bilgisini de yaşatıp, sürdürülebilir hale getirmektir…

        Ayasofya Camii’nin kapısını kemiren zihniyetle de, ibadethane ya da tarihi eser fark etmez; genetik hafızamızı çalmaktan hicap etmeyenle de aynı seviyede mücadele etmezsek, bir yanlış tüm doğruları götürecek. Olmaz…