Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Sen içme Grok bozuyorsun!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu da oldu. Memlekette ağzını bozmayan kimse kalmadı. “Türkiye’nin jeopolitik yapısı küfürsüz yaşamaya müsait değil” demişti zamanın birinde merhum Can Yücel

        Yapay zekâ uygulaması “Grok” da hak verdi Can Baba’ya ve dün itibarıyla yaygın olarak kullanıldığı X platformunda açtı ağzını yumdu gözünü…

        Grok, sanal dünyada sık kullanılan bilgi ve kelime kalıpları üzerinden toplama yapıp, kısmi anlama bağlayan bir yazılım

        Sorduğunuz soru ne ise veri taraması yapıp, analiz ediyor ve ortaya çıkan sonucu “şerhlerle” sizinle paylaşıyordu…

        İnsana özgü araştırma tembelliğine de kolay yoldan çözüm ürettiği için son günlerde X platformu üzerinde en çok sorulan soru “Grok bu bilgi doğru mu?” olmuştu…

        Ama gaza gelip ağzını bozacağını hiç düşünmemiştim. Öyle böyle de değil hani. Futboldan siyasete kadar hemen her alanda yakası açılmadık küfürlerle, hücuma dayalı mizahın her halini denedi üstümüzde bu yazılım. İşi “insan ben senin….” noktasına kadar da vardırdı…

        Doğru mu bilmiyorum ama “Grok hakkında soruşturma başlatıldığı” haberi düştü sosyal âleme gece geç saatlerde…

        Doğruysa, sanırım dünyada ilklerden birine daha imza atacağız. Fiziki olarak gözaltına alma imkânı bulunmayan bir yazılımı nasıl sorgulayabilir savcılar misal? Hele de ağzı fena halde bozulmuşken...

        Neyse. İnsan beyni kendi yarattığı yazılımı elbette kolayca manipüle edebiliyor. Dilerseniz bir yapay zekâdan gelmiş geçmiş en büyük filozofu çıkarabilirsiniz…

        Ya da bizde olduğu gibi küfürbaz bir entelektüel, dünyada Microsoft’un ürettiği ilk yazılımlardan birinde olduğu gibi de Hitler sevdalısı bir Nazi…

        Fark etmiyor. Küfrünü yedik, birkaç yıl sonra da dayağını yiyeceğiz. Kaçınılmaz son önce hayallerde belirir, sonra filme alınır, sonra da pratikte yaşanır. Cümleten geçmiş olsun…

        ***

        Tek dişi kalmış canavara dönmeden…

        Nasıl çıldırmıyoruz?” serisinden devam edelim. Bugünkü konumuz diş sağlığı. Çok basit müdahaleler dışında devlet hastanelerinde diş rahatsızlıkları konusunda mutlu sona ulaşmak mümkün değil…

        Misal, günümüz diş tıbbının nihai tedavi yöntemlerinden implant devlet hastanelerinde uygulanmıyor. Hem pahalı ham de kısmen uzun seyirli bir tedavi türü olduğu için. Belki takma ya da en kabadayı köprü müdahalesi noktasındayız, o da randevu bulabilirsek…

        Kısmen devlet ya da SGK anlaşmalı kurumlarda da çok cüzi bir katkı payı dışında vatandaş cebinden ödüyor tedavi masraflarını…

        Kente göre değişse de fahiş rakamların hâkim olduğu piyasada en basit müdahalelerden dolgu işlemi 3000 ila 10 bin TL arasında değişiyor…

        Menşeine göre implant (çakma diş) filan yaptırmaya kalkarsanız bu rakamları Euro ya da dolar üzerinden düşünün. Üstelik tanesini…

        Geçenlerde ağız cerrahisi masrafları hariç sadece kullanılacak malzeme için 120 bin TL talep edilen bir yakınım dişleri için banka kredisi çekeceğini söylüyordu. Tedavi masraflarını da ekleyince neredeyse bir araba parasına geliyor rakam…

        “Özel sağlık sigortası kurtuluş olur mu?” diye soranlar için de bilgi notu düşelim hemen. Poliçenize diş sağlığını da katarsanız neredeyse üç misli prim ödemek zorunda kalıyorsunuz ki, itibar edeni göremedim haklı olarak

        E peki ne olacak? Her ne kadar TÜİK enflasyonu yüzde 30’larda açıklasa da belli ki fiyat sepetinin içine diş sağlığı ve tedavisi kalemi hiç girmemiş…

        Bir yıl içinde yüzde 200’e ulaşan oranda artmış rakamlar. Hadi bunu da maliyete bağlayalım da, bizim dişlerde bırakın maliyeti ekmeği çiğneyecek mecal kalmadı…

        Yapay zekânın bile ağzının bozulduğu ülkemizde ağız içinden bahseden ve bu konuda dişe gelir bir çözüm üreten kimse bulunamaz mı acaba?

        ***

        Marketin romantiği olmaz!

        Yazlık yerlerde market meselesini romantikleştiren reklamı izledim. Adı güneşle anılan Fedon ağabeyimiz döktürüyor yine, o ayrı…

        Ama yazlık yerlerdeki marketler hakikaten böylesi romantik mi, onu kestiremiyorum?

        Birkaç zamandır izindeyim. Otelde kalsak da bazı ihtiyaçlarımızı marketten gidermek durumunda kalıyoruz…

        Ve fakat bırakın ihtiyaca erişmeyi, eriştiğine yetişme imkânı yok. Sanırım etiketleriyle en çok oynanan adresler olmuş yazlık yerlerdeki zincir marketler…

        Küçük esnafı fırsatçı olarak niteleyen güruh, görece daha ucuz olduğu için marketlere akın ediyor bu tamam da istediğini bulamazsan, bulduğunu alamazsan, yağmalanmış gibi duran bir marketten ne hayır göreceksin?

        Uzun zamandır etiket terörüyle uğraşan zihnim en azından tatilde rahat etmek istiyor ama aradığımız rahatlığa ulaşılamıyor…

        O rahatlık çoktan beri kapalı ve benim tekrar deneyecek mecalim yok. Yorgunum yahu!

        ***

        Hep mi kırmızıdır kaderimiz?

        Ege ve Akdeniz başta olmak üzere tatil yörelerinde çok ciddi bir trafik sorunu yaşanıyor. Kabul, araç rakamları arttı. Kabul, memleket araba konforunun tadını da aldı. Kabul, tatil yörelerine göç eden çok ciddi bir sonradan yerleşim nüfus oluştu ama bu nedir yahu?

        Ana arterler dâhil 100 metrede bir konan trafik ışıkları ve hesap edilememiş sinyalizasyon rakamları yüzünden ömrünü yediği için kaçtığın büyük kent trafiğinin mislini yaşıyorsun yeşil yansın diye beklerken

        Artan nüfusa göre hesaplanmış bu oranlar en azından trafik popülasyonunun beş hatta on misline çıktığı yaz aylarında yeniden gözden geçirilebilir mi acaba?

        110 saniye yanan kırmızı ışıkla yine münasebetsiz bir rekorun sahibi olacak gibi duruyoruz…

        Ha, elbette ideali trafik kurallarına uymak da ondan umudu keseli çok oldu. Yol yordam bilenlere yazık olmasa bari ne dersiniz?