Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Bir liderle birlikte tevazu da tarih oldu!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Pepe” öldü. Daha doğrusu dünya en mütevazı liderini kaybetti. Uruguay Devlet eski Başkanı Jose “Pepe” Mujica, insanın kafasındaki devlet ve şefkat ilişkisini değiştiren yegane modern zaman lideriydi…

        Devlet kavramı görkemli olduğu kadar mütevazıdır. Sert olduğu kadar şefkatlidir. Onu ayakta tutana sığınacak liman, liman işçilerine de hakkını veren patrondur…

        Mevcut liderler arasında Mujica’yı ayıran tevazuu, aynı zamanda kendi milletiyle dertlenmesi, halk ile iç içe oluşu, “duvar” kavramını izolasyon için değil, halkıyla kolektif harç için kullanması O’nu ölümsüzler listesine yazdı…

        Bu yüzyılın liderleriyle tek ortak yönü sıfatı oldu sanırım. Onu da kendi lehine kullanmadı hiç. Şimdi dünyanın kartlarını karanlara baktığınızda göremediğiniz birçok erdemden bahsediyorum…

        Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki üç, hadi dört isim bulabilirsiniz benzer hasletleri bünyesinde barındıran. Kalanı güç zehirlenmesiyle hayırla anılacaklar arasından gönüllü çıkardı kendini…

        Neyse. Zaman geçiyor. Bu çağın insanı olmayanlar için yeni ağıtlar yakılıyor. Ama her ağıtın genetik parmak izlerinden oluşan bir nota dizilimi var…

        Mujica, dilimize çevirdiğimizde “müzik” anlamına gelen adıyla duyduğumuz en güzel melodilerden biri olarak kalacak aklımızda

        Sonrası hep kakofoni zaten!

        ***

        O gün bugün değil!

        Terörsüz Türkiye” sürecinde yanıtı merak edilen birçok soru var. Albüme konulan fotoğraflar şimdilik “özlenen bir manzarayı” resmediyor…

        Ama yorum yapmak, anlamak ve izah etmek için uzunca bir zaman lazım. 50 yıllık travma sürecini temize çekecek “tek fotoğraf karesi” bulmak sadece mucize beklemek olur…

        Beklenecek bir şey varsa o da önümüzdeki günlerin bize neler getireceği sorusunun adım adım netleşecek yanıtıdır ancak…

        Meseleyi sulandırmadan, meseleyi sulandıran bir detayı not düşerek geçeceğim bu merhaleyi. O da “Turgut Özal’ın suikasta kurban gittiği” iddiası…

        Memleketin kırılma dönemlerinde ismi hep anılan bir lider oldu merhum Özal. Ama her telaffuzda “öldürüldü” şerhi düşülerek…

        Belki de bu yüzden sıkı bir siyasi potansiyeli olduğunu düşündüğüm oğlu Ahmet Özal, kendisine biçilmiş “Babamı bilmem kimler öldürdü” klişesinin içine mahkûm edilerek taca atıldı…

        Yoldan gönüllü çıkmış” diyenleriniz olacaktır. Gündeme gelmek için buraya saplanıp kaldığını düşünenlerin olduğunu biliyorum çünkü...

        Teslim edelim ki birçoğumuz Ahmet Özal’ı ciddiye bile almadı. Argümanları sağlam gibi görünse de meselenin o tarafında kimse oyalanmadı

        “Terörsüz Türkiye” ufkunda suikast mevzunun yeniden açıldığını görünce üzülmedim dersem yalan olur. Çünkü Özal, günahı ya da sevabıyla bu ülkede çok önemli aks değişimlerinin imzası oldu

        Bugün onu anlamak yerine hala “suikasta uğradı mı?” sorusu etrafında dolanmak memlekete bir şey getirmez…

        Gelmeyenden yorgun düşen milleti de artık eskisi kadar alakadar etmez. İstenen yarın oluştuğunda, karanlık sorulara aydınlık yanıtlar bulup sivil tarihimizi yazacak kanıtlarımız olacak. Ama o gün, bugün değil!

        ***

        Sanatçı değil kanatçı olmak…

        Başlıktaki cümle genç aktör Orkun Ok’a ait. Ankara Konservatuarı’nın başarılı bir mezunuyken, büyük umutlarla girdiği oyunculuk sektöründen hayal kırıklıklarıyla ayrıldı…

        Bu aslında şimdi elinde diplomayla gezen birçok konservatuar mezununun ortak yazgısı sanırım. Malum muhitin belli kliklerinin içinde yer bulamıyorsanız, hayat sizin için top yekun bir trajedi eserine dönüşebiliyor…

        Belki bir dönem Orkun da o eserde rol üstlendi. Sonra doğduğu topraklara dönerek doyma kararı aldı…

        O’nu ekrandan izlerken, “hakkı olan tiradın henüz yazılmadığı” bir aktörü görürdüm hep. Yeteneklerini kendisine saklamasına izin veren sisteme söverek bir yandan da…

        Neyse. Geçtiğimiz günlerde yolumun düştüğü Ayvalık’ta buluştuk Orkun’la. Cunda adasına giriş sahilinde bir kanatçı restoranı açmış, ortağı ve ustası Murat Ergin’le popüler bir mekan yaratmıştı

        Artık herkes Orkun’u izliyordu. Lezzetleriyle gecenin sonunda alkışlanan bu genç adamın damaklardan çok dimağlarda bırakacağı lezzeti hiç bilmeden

        Tiyatro ya da aktörlük mesleği bir yeteneğini kaybetti” demeyeceğim. Çünkü yetenek kalbimizin içindeki süveydadır. Sadece görmek istendiği zaman çıkar ortaya…

        Ama “lezzet dünyası iyi bir yetenek kazandı” diyeceğim. Orkun’un tersine kanatçı da sanatçıdır çünkü. Biri avuçla, diğeri sumenle alkış alır, o kadar!

        ***

        Onur çekmecemi açtım!

        Mehmet Akif Ersoy’dan Hasan Ali Yücel’e, Kemal Sunal’dan Müjdat Gezen’e, İslam Çupi’den Uğur Dündar’a kadar uzanan geniş bilim, sanat, edebiyat, siyaset ve finans yelpazesinde sayısız “unutulmaz” mezunu olan Vefa Lisesi’ndeydim bugün…

        1872’den bu yana eğitim veren ülkenin en köklü liselerinden biri olarak İstanbul’un onur kalelerindendir Vefa Lisesi…

        O’nu çağının kurumlarından ayıran en büyük özelliği de ismini aldığı duygunun bir zerresini bile heba etmemesidir…

        Birlik, bütünlük ve kardeşliğin simgesi olarak hani kısmen rakibi sayabileceğimiz Galatasaray Lisesi ile aynı kümede görünse de anlayış açısından 180 derece zıt bir konumda olduğunu söyler mezunları…

        Eliti öven değil, sınıfları eşitleştiren bir eliti temsil ettiği de sıklıkla telaffuz edilir sosyoloji tarihinde. Neyse, bu başka bir yazının konusu olsun…

        Gelelim bugüne. Bu yıl 18’incisi verilen Kemal Sunal Ödülleri’nde “Yılın En İyi Sunucusu” ödülünü bizzat öğrencilerin elinden aldım

        40 yılı bitirdiğim meslekte son yıllarda ödül kabul etmiyordum. Ama söz konusu Vefa Lisesi ve merhum Kemal ağabey olunca açtım “Onur Çekmecemi”

        Açıkçası gurur duydum. Meslekte verilen ödüller çok başka elbette. Fakat kurucu ve kurum genlerini kuşaklara taşımış bir okulun gösterdiği teveccühün adı konulamaz…

        Türkiye’nin en önemli mizahçılarını yetiştiren bu kadim eğitim kurumunun “Vefa’nın sadece bir semt ismi olmadığını” gösteren mezun ve öğrencilerine teşekkürler…

        En az mezunları kadar değerli bir tebessümü kondurdular dudak ucuma…