Geçti o mesele. Bir dönem İstanbul’u tercih eden Arap turistler gibi görülüyoruz artık Yunan adalarında…
Hani bakmayın sosyal mecralarda konan “bu kaliteye, bu adisyon çok ucuz” nispetlerine. Kapı vizelerinden başlayarak artan fiyatlar adaları da manyetik olmaktan çıkardı…
Küçük bir hesap yapalım. Kapıda vize uygulamasının acente masraflarını koymadan yapalım bunu hatta…
Çıkış harcı 700 TL, Bodrum- Kos arası feribot gidiş geliş 2100 TL, ayakbastı parası ve vergiler 330 TL, ortalama bir kent otelinde gecelik konaklama 4000 TL, alkol hariç 1 kişilik yemek ortalama öğünde 1250 TL, 500 TL de koy ıvır zıvırı; eşittir 8840 TL…
Bodrum, Çeşme, Kaş, Fethiye, Antalya’nın görece uygun yerlerinde bunun üçte ikisi fiyata bir günden fazla tatil yapabilmek mümkün. Kredi kartına taksiti filan katmıyorum içine…
Neyse. Geçtiğimiz yıla kadar hakikaten mantıklı olan Yunan Adaları tatili, bütün bir kış hunharca yaptığımız nispet reklamları yüzünden yalan olmuştur artık…
Kendim ettim, kendim buldum diyelim. Bu durumda tatili koy bir kenara; en çok bir piknik alanında kendimiz pişirip, kendimiz yiyelim…
***
Turizmde küçükler zorlanıyor!
Bodrum, Temmuz ayında işler yoluna girmezse yüzde 60 ila 70 dolulukla geçirecek sezonun en yüksek dilimini…
Umutlar geçtiğimiz yılın aynı döneminde ulaşılan yüzde 90’lık dilim üzerinden geziniyor. Ama umut işte dediğim gibi…
Bodrum Otelciler Derneği Başkan Yardımcısı Alişir Şahin ile laflıyoruz. Kendisini ekranlardan tanıyacağınızı düşünüyorum. Neyse...
Mesele hep aynı yerdi kilitleniyordu onu dinlediğimde; pahalılık. “Hala bu mudur mesele?” diye sorduğumda, STK’ların bu algıyı kısmen kırdığını ama fayda maliyet ilişkisinin hala yüksek rakamlarda seyrettiğini söylüyor…
Şahin yaklaşık 30 yıldan fazladır profesyonel turizmci. Aynı zamanda bunun yarısı kadar da STK yöneticiliği var. Dolayısıyla “yaşayan bilir” önermesinden hareketle o meşum soruyu sormak durumundayım…
“Peki, bu yaz nasıl geçecek?”. İşte bu noktada top ortada dönüp duruyor. İki seçenek var…
Ya yazının girişindeki gibi yüzde ve büyük düş kırıklığıyla bitecek bir sezon. Ya da sonradan açılan Arap atı gibi ipi önde göğüsleyecek bir 2025 yazı…
Kritik bir eşikteyiz. Kabul edelim ki turizmde her keseye göre bir seçenek olduğu söylense de en iyiyle en kötü arasındaki fiyat aralığı çok yakın ve kırılgan…
“Lüksün ve lüks hizmetin fiyat etiketlerine bakarak etiketlerini o seviyeye çekmeye çalışanlar doğal seleksiyona uğrayacaklar…
Çünkü misafir kötü hizmeti iyi paraya edinmeyi değil, iyi hizmeti daha ucuza edinmeyi tercih ediyor artık…
Bu, hesabını iyi yapmamış mekan, düşük yıldızlı otel hatta pansiyonları oyunun dışında bırakacak. Yani esnafın bir kısmı dönmemek üzere bırakacak sektörü…
Ancak üç ay üzerinden 12 aylık kazanç hesabı yapmayı bırakıp, ortak bir makulü arayanlar ayakta kalacak zorla da olsa…
İşte burada sivil toplum kuruluşları olarak bu kolektifi sağlamaya çalışıyoruz.”. diyen Alişir Şahin’e katılmamak elde değil. Birbirimizi şişirilmiş fiyatlarla gazlarken okudunuz işte; komşuyu da şirazesinden kaydırdık…
Neyse, dilerim yüzde 90 mutluluk getirir Temmuz. Aynı yüzdeyle gülümsemeye ihtiyacımız var çünkü…
***
Kaba adalet ne diyorsa o!
Küçük bir arayla birlikte kentten bir parça uzaklaşıp, derin bir nefes alalım dedik…
Şimdilik mümkün değil belli ki. Bir el yine kibriti çaktı ve özellikle Ege bölgesinde ateşe verdi yeşili. Ardından iç Anadolu filan derken; ağır bir yaz dumanı bastı ortalığı…
Mesele tek başına cehalet ya da iklim değişikliği filan değil. Mesele, hala bu ülkenin toprağına ağacı söküp, soyu bitmeyecek sandığın insanlığın kara tohumunu ekmek…
Sosyal medyada dolaşıyor görüntü. Foça yangınını başlatan kaçkın ve maşa kılıklı bir tip, elinde çakmakla bir oradan bir buradan yakıyor ormanı…
Bunların evrimini tamamlamış olanına rant ağası, olduğu yerde saymış olanına da mağara adamı deniyor. Ama kendisinin ya da kendini kiraladıklarının kavgası hep doğayla, iyiyle, kolektifle…
Bencillik bu çağa özgü bir şey değil; yakıp, yıkmak da keza. Ama bu çağa özgü bir bedel ödetmek gerekiyor. Milat sayılacak bir bedel…
İlkeli korkutabilmek için ilkel cezalandırma yöntemlerinden başka bir yöntem yok. Kaba adalet ne diyorsa o artık!
***
Ferhat umutla çalışıyor…
Bu kez halk müziği sanatçısı Sevcan Orhan korkuttu. KKTC’de konser verirken fenalaştı. Önce kalp krizi filan dendi ardından tansiyon düşüklüğü hasebiyle olduğu ortaya çıkıp taburcu edildi. Geçmiş olsun kardeşime…
Bakın yine aynı mesele, aynı yer, aynı sıkıntı. Volkan Konak’tan sonra Allah esirgesin, bir acı haberi daha kaldıramaz birçok yürek. Neyse…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sağlık yasalarına kadar varan iki aylık bir mütalaa çalışmasından sonra aynı zamanda MSG Başkanı da olan Ferhat Göçer sorunlara derinlemesine ve pratik çözümler içiren bir çalışmayı noktaladı…
Teorik olarak bu hareket birçok acıyı yaşanmadan önleyecek. Ferhat’ın doktor yanı kadar STK yöneticiliğini de konuşturduğu bu insani kolektif içinde başından beri ben ve birkaç arkadaşım daha bulunuyoruz…
Basit bir diploması ve dayanışmayla çözülecek sorunları uzun maratonlara bırakmamak niyetimiz de sarih…
Başta KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar olmak üzere, meseleye sorumlulukla yaklaşan otel sahipleri ve organizatörlere gereken can suyu belki sadece diplomatik engelleri rafa kaldırmak olacak…
Ve böylece KKTC, eğlendiren kadar eğlenenin de tadının kaçmadığı bir konser destinasyonu olarak bölgede yıldız gibi parlayacak. Hadi taşın altına bekliyoruz o vicdanlı elleri...