Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Misal de kayıp da çok!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yangınla geldik yaz ortasına. Ve meteorolojik felaketin daha yeni başladığını söylüyor uzmanlar…

        Yangına odun taşıyan sıcak ve kuru hava. Şiddetli rüzgârlar ve diğer etkenler filan…

        Sabotaj diyenler var. Cehalet diyenler var. Makine parkı ve vaziyet yetersiz diyenler var. Her ağız bir şey söyleyebilir, bu normal…

        Ama asıl normal parantezi içine almamız gerekenler de var. Misal, eko sistem için yararları saymakla bitmeyen ama yangında neredeyse cephaneliği aratmayan kızılçam örtüsünü gözden geçirmek…

        Misal, geçmişte yaptığımız “ver çam fidesini, al zeytin fidanını” gibi bizi çok sonradan ekolojik ve ekonomik olarak taca çıkaran tuhaf alışverişlere girmemek…

        Yangınlarda elektrik dağıtım düzeneklerinin bildiğin çıra etkisi yaratmasından hareketle misal, enerji dağıtım şirketlerine “bakım bedeli” olarak aldıkları kalem üzerinden yenileme ve yalıtım çalışmasını dayatmak

        Misal, artık orman diplerine kadar dayanan yerleşim alanlarına olur ya da imar vermemek…

        Düşününce ne çok misal var değil mi? Bakınınca da ne çok ağır kaybımız var ağaçtan hayvana, her ikisinden de ormana doğru!

        ***

        Aşure bir merdivendir!

        Aşure gereksiz bir tatlıdır.” diyordu geçtiğimiz gün okuduğum bir yeni kuşak yemek yazarı…

        “Sensin gereksiz” demek için önemli bir gol fırsatı gelmişti ki ayağıma, Aşurenin bir tatlıdan çok, insan için felsefi manası yüksek olan bir yiyecek olduğunu anlatmak daha edepli olur diye düşündüm…

        Tüm kutsal kitaplarda ve kadim metinlerde yer alan, tarafı farklı olsa da anlamı aynı kapıya çıkan bir ortak kültür aşıdır Aşure…

        Misal İslam’da “Haram ayı” olarak bilinen en kutsal aylardan biri olan Muharrem’in 10’uncu gününe ismini verir; “Aşura” olarak…

        Kimileri sadece mezheplerle bağdaştırsa da İslam kapsayıcılığı içinde; Hazreti Muhammet’in bizzat torunu olan Hz. Hüseyin ve yakınlarının katledilmesine ciddi bir ağıttır…

        Bu yüzden Muharrem ayı insana savaşı değil barışı tercih etmesini telkin eder. Aşure o barışın birlikte harmanlanan lezzetidir. İçindeki her çeşit de insanın fiziki ve fikri çeşitliliğini temsil eder…

        Nuh Peygamberin kavmini beslediği, yokluk zamanında eldeki her besinin bir kazanda kaynatılarak bereketli ve besleyici hale getirildiği, yokluğun da simgesidir senin o gereksiz dediğin tatlı…

        Üstelik ille de tatlı olarak nitelendirilmez gurmeler tarafından. Yarım porsiyon bilgiyle yola çıkanların suratında patlayan okkalı bir tokattır ki, neyse uzatmayalım, üstü kalsın…

        Çocukken Hristiyan komşularımız da sıklıkla kaynatırdı Aşureyi. Her inanışın mutfağında bulunan bir lezzetten çok insanın yaradılışının ağacına tırmanan bir merdiven olduğunu böyle idrak ettik biz

        Aşura günü yasını yaşayanlara sonsuz sabır, Aşurenin anlamını teslim edenlere de ömür diliyorum.

        ***

        Karadeniz mermerinin damarıydı!

        İddia o ki, Karadeniz insanı hırçın olur. Son derece müsekkin olanını da gördüm ama bir damar var, itiraz etmediğim…

        Mermerin içindeki gibi bir damar o. Aynı zamanda taşa da eşsizliğini veren bir aksesuar gibi…

        Yıllar önce bir Karadeniz gezisindeydik. Maçka’ya tırmanıyoruz. Birkaç kişiyiz. Dört benzemez bir arada misal…

        Ben, merhum Hıncal Uluç, Sunay Akın, Nebil Özgentürk ve dün kaybettiğimiz Nihat Genç hatırladığım isimlerden bazıları…

        Sunay ağabey, memleketi Maçka’da olduğumuz için anı derelerine sokup çıkarıyor bizi aralıksız…

        Hıncal ağabeyde kahkaha bitmiyor. Nebil, bir yudum insan ile yudumlarca hatıralar arasında gidip geliyor…

        Bir O sessiz. Bir kurdun bakışlarındaki kadar dikkatli, avına yaklaşan bir aslan kadar sessiz. Neden sonra yakınlaşıyoruz…

        90’ların başında Limon dergisinde “Oflu Hoca Sohbetleri” isimli köşesinde enfes şeyler yazıyor…

        Kelimelerin efendisiymiş gibi, edebiyata düşkün o kuşak için. Geldiği sağ geleneğin analizlerinin yanı sıra ciddi bir sol kitle için de deniz feneri gibi güçlü bir anlatımı var

        Yıllar sonra yazmak kadar konuşmak konusunda da mahir olduğunu anlıyoruz. Cumhuriyet, Atatürk ve Misakı Milli meselelerinde dik duruyor kurduğu cümlelerde…

        İçten içe değil bildiğin açık üslupla çomak sokuyor gizli ajanda tutanların tekerine. Emperyalizme karşı hançerini ustalıkla kullanıyor…

        Bir dönem sonra da ister istemez seveni de nefret edeni de artıyor. Ama ilginçtir pek de eğilmiyor erkin karşısında…

        Maçka’da “Hamsi Sütlacı” yerken, o sert bakışları ve yüksek sesiyle anlattığı hikâyelerin kiminin spontane kurmacalar olduğunu söylediğinde, mizahının da ince işçilikle oluştuğunu görüyorsun

        Edebiyatta ufka bakıp düşünmeden üreten sayısı çok değil bizde. Nihat Genç onlardan birisi işte…

        Kaybettik Nihat Genç’i. Arkasından dua edeni de söveni de çok oldu. İkinci şıktakileri kendi tartışmalı amelleriyle baş başa bırakarak, insan olanın; ölüp gitmişin ardından yapması gerekeni yapıyorum…

        Attığın çentikle değişen hayatlar oldu usta. Her çentiğin sana, hiç boş yapmadığın şu hayatta unutulmaz tablolarından biri olmasını temenni ediyorum. Nur içinde yat!

        ***

        Bir de mavi turu ayağa kaldırırsa…

        15 yıl kadar sonra Bodrum merkezde bulunan ünlü çarşıya indik eşimle. Açıkçası son hatırladığım haliyle kitlelerin birbirinin üstüne kaldırım yapıp yürüdüğü Çıfıt çarşısı gibi bir yerdi…

        İki ay kadar önce, “bu yaz çarşının itibarını iade edeceğini” söyleyen Bodrum Belediye Başkanı Tamer Mandalinci, anlaşılan o ki sözünü tutmuştu…

        Kendi adıma ilk kez uzun zaman sonra bir Akdeniz kentine yakışır çarşıda yürürken buldum kendimi…

        Ha, taklitçiler yine vardı belki ama bu zaten belediyelerin icra alanına girmiyor. Ama hanutçular yoktu, avazı çıktığı kadar bağıranlar, masayla ya da tabelayla yol işgal edenler yoktu…

        Karşı limanda dev bir Kurvaziyer gemisi ve çarşıda gülen yüzlerle dolaşan bir dolu turist vardı. Hatıralarımdaki Bodrum da yaklaşık olarak buydu…

        Belki artık Mavi Tur yok. Ama geçen gün yerel bir gazetede gördüğüm kadarıyla buna istekli eski denizci, rehber ve süngerciler var…

        Başkan Mandalinci bu nostaljik deniz endüstrisini de ayağa kaldırabilirse, “Bodrum Bodrum” yine en popüler şarkımız olacak…

        “Lahmacundan ne haber?” diyenler içinde bir notum var. Çarşı içinde lahmacun fiyatları 135 ila 240 lira arasında değişiyor şu sıralarda, boyuna ve malzemesine göre. Afiyet olsun…