Dünyayı lobilerin yönettiği sır değil. Diplomasiden tutun da turizme kadar lobiniz ne kadar güçlüyse yumruğunuz o kadar ağır oluyor…
Bu işte bir hayli geç kaldık ülke olarak. Ama bir yandan da arayı kapatmak için harcanan enerjiyi görmezden gelmek haksızlık olur…
Kültür ve Turizm Bakanlığı üzerinden gidelim misal. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) birkaç zaman önce “GoTürkiye” isminde bir tanıtım markası yarattı…
Kısa zamanda uluslararası platformlarda itibar gören bu marka şimdiden kendi deposunu doldurur hale geldi…
Bakın yakın bir geçmişte hayata geçen harikulade bir lobi işi ilk icraatlarından oldu. “GoTürkiye” kendi ismiyle yayın yaptığı sosyal medya ağlarında dizi yayınlıyor…
“Ne alaka?” diye sormazsınız sanırım. Malum dünyaya ihracatını yaptığımız en önemli kültür kalemlerimizden biri oldu yerli diziler. Oyuncularımız Türk dizilerine teveccüh gösteren her ülkede gerçekten parıldıyorlar…
Şimdi bunu hem Türkiye hem de kendileri adına ikiyle çarpın. Üçer dakikalık bölümler halinde hazırlanan toplam 10 bölümlük mini dizilerle hem ülkenin turizm değerlerini tanıtacak ham de mevcut ünlerine ün katacaklar…
İlki “Antalya Gambit” ismiyle çekilen mini dizide Meryem Uzerli ve Kaan Urgancıoğlu başrolleri paylaşıyor. Aslında bir üçüncü başrolde de Antalya var…
Baştan sona sürükleyici bir hikaye ve fonda her karesi doğal plato olan Antalya. Bitmedi, ikinci dizide İstanbul var, üçte Kapadokya, dörtte, beşte ve sonsuzda Türkiye...
Senaryolarını profesyonellerin yazıp, sektörün değerli isimlerinin çektiği bu dizilerle yayına ulaşan en az 200 ülkede hem lobi, hem turizm, hem de eğlence sektöründe çok değerli bir köprünün gişesinde olacağız…
Birkaç sektöre birden can gelirse yüzümüze de kan gelecek. Sermayemiz akıl ve bu aklın rotasından dönüş yok. Kazanacağız!
***
O şovlar ne anlatmak istiyor?
Şu “turizmde erotik şov” meselesine bir bakmak lazım. Malum son birkaç günün büyük dertlerinden biri olarak lanse ediliyor. Genel fotoğraftaki edep sorununu görünce haksız da sayılmaz bu görüş…
Ve fakat tam da turizm sezonunun öncesinde; daha önce hiç yokmuş da dün başlamış gibi lanse edilen bu yeni model (!) eğlence türü, 90’ların ortasından beri Bodrum Gümbet’in gözde “eller havaya” kafasıdır ki söyleyen olmadı pek…
Gümbet’te ömrünü tamamlayıp, Marmaris’e sirayet ederek, orada bir salgın halini alması biraz talep çokça da arz meselesidir. Sorunda bu zaten arzın suyunu çıkarmak…
Yoksa Marmaris turistinin orta gelirli Rus, İngiliz ve İskoç ağırlıklı olduğunu bilmeyen yoktur sektörde. Maliyeti karşılayan, parayı döndüren de bu fakir turiste umarsız hizmet bakışıdır…
Uzun etmeyeyim. Öncelikle bu meselenin medyada bu kadar yer alıp, memleket sorunu haline getirilmesini inceden üstü kapalı bir hesaplaşma olarak görüyorum ben. Kim kimden intikam alıyor, o da birden fazla ihtimalle çıkıyor karşımıza…
Ne olursa olsun tasvip edilemez bu eğlence türünün bu kadar çok dillenip, dünya medyasının da ilgisine mazhar oluşunu da memleket adına iyi niyetli bulduğumu söyleyemem...
Arınması birkaç gün sürecek meselenin, leke olarak turizmin alnına kazınması en çok kimin işine yararsa, ahlak gömleği giyen ahlaksız bizzat odur!
***
Eşeğin suçu ne?
Datça yaban eşeğiyle de ünlü bir ilçemiz. Daha doğrusu Datça yolu üzerinde yabani eşekler, hatıra fotoğrafı çekmek isteyenler eliyle beslenip, kendi doğal yaşam alanlarının dışına çıkarılmıştır zamanla. E, yani eşeğin suçu ne? Neyse…
Zamanla, benzeri dünyaca ünlü Karpaz eşeklerinin başına geldiği gibi, önce ufak sonra da ölümlü kazalara neden olup, kendileri de telef olmuştur bu masum hayvanların…
Datça belediyesi bu yüzden yıllardır Datça’ya gelenleri uyarır. “Yaban hayatını yollara taşıyıp canınızı ve eşekleri tehlikeye atmayın!”…
#resim#1268220#
Buna karşın geçen gün eşekleri yoldan toplayıp, yaban alanına götürmek için yaptıkları ıslah çalışması linç yiyince, ettikleri çarka inanamadım…
Datça yerel yönetimi konusunda bir kelime bile etmeye imtina ederim ama yıllardır süregelen bu sorunu romantik uyarılarla bitiremeyeceği belliydi belediyenin…
İyi niyetinin kurbanı olarak yaptığı doğru bir işi linçe uğrayınca başka kurumlara ihale ettiler. Hani bu yüzden doğrudan yanlış ya da yanlıştan yanlış üretmiş oldular…
Oysaki mesele basitti. Bu hayvanların toplandığı alanlar belli. Yola çıktığı rotalar da keza. O bölgelerde yol ile yabanı ayırabilecek basit çitlerle önlem alınır, akabinde hayvanların beslenme alanı orman içine taşınır; hem can kurtarır hem de alkış toplanırdı…
Yapmak da yapmamak da bir seçimdir. Ama “zorla yaptırdılar” demek en kötü seçimdir. İlginize…
***
Bugün daha da iyi bayramlar!
İyi Bayramlar. Diyeceksiniz ki, “ne bayramı Mesut, iyi misin?”. Valla ben efeden öyle gördüm. Bize her gün bayram…
Fethiye Kayaköy çocuğudur bizim Soner Olgun. İyi gazeteci, iyi yazar, iyi reklamcı, iyi müzisyen, iyi baba ama hepsinden de iyisi dosttur…
Bugün yeni yaşına girdiğini biliyorum. Ve Türk müziğinin yaşarken değeri bilinen isimleri arasında olmasını istiyorum…
Bir kültürel miras meselesi varsa, bunu sürdürebilir yapan mirasın izini süren folklor adamlarıdır. Soner Olgun, o meşum davudi sesiyle hem anı avlar, hem de anlatır…
Ege’nin ünlü anlatıcısı Homeros’un çağdaş sürümü olan Soner, yaşadığı devri iyi kokladığı için Türkiye’deki pek çok ilkin de imza sahibidir…
Çok okunan bir müzik dergisi, çok tiraj yapan bir kadın dergisi ve hepsinden önemlisi bir dönem gizlice dertleştiğimiz ilk erişkin dergisi onun kaptanlığında çıkar…
Soner başkaları adına hayatı ayakta tutma işine bayılır. Bu halini delice bulanlar için de “İyi Bayramlar” diyerek verir yanıtını…
“Yaşayan Kültür Mirası” demiştik değil mi, demediysek de tam olarak o’dur Soner. Ege dağlarından bir şahin gibi indiği bozkırdan, türap alıp; bir kartal gibi yükselerek konar Artvin yaylalarına…
Oradan göz kırparak, Erciyes üzerinden Mardin kapısının önüne düşen bir leopar olur. Sonra kendi evine, Akdeniz’e kanat çırpan bir albatros olarak görürsünüz Soner’i…
Ve “bu çağı iyi insanlar tanıyarak idrak ettim” diye kendinizle konuşurken bulursunuz kendinizi. E, aramıza hoş geldiniz o zaman; size de iyi bayramlar…