Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mesut Yar Yasta da olsa hepimizi birleştirdi!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Birleştik. Maalesef ağır bedeli oldu. Yas tutarak, ancak yitip giden bir canın iç yangınında birleştik

        Küçük ve azgın bir azınlık olan saf kötüleri saymazsak, istisnasız tüm siyasi görüşlerden insanlar tribünlerini bırakarak koşup geldiler helallik vermeye…

        Bunu başaran Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ferdi Zeyrek oldu. Uzun zamandır bir cenazede hiç ayrışmadık. Dualarda ve temennilerde bir ağız olmayı başardık...

        Şöyle bir düşünüyorum da çok erken kaybına rağmen, politik arenada bu türden bir koalisyonu sağlayabilecek kaç kişi vardır siyaset yıldızları arasında?

        Bir elin parmak sayısını geçmeyeceğine eminim. Ama temsil ettiği yerin siyaset üstü olduğuna inanmış ve bilaistisna tüm kitleleri de inandırmış Ferdi Zeyrek bunu başardı…

        Yüksel ihtimal yaşıyor olsaydı birkaç yıl içinde O da siyaset yıldızlarından biri olacaktı. Ve bunu yırtıcılığıyla değil tevazuu ile gerçekleştirecekti…

        Birbirimize sarılmaya, yapışık kalmaya, akslarla ayrılmamaya o kadar ihtiyacımız var ki, Ferdi Başkan bunu aramızdan ayrılırken gösterdi…

        Eğer bir siyasetçiyi icraatlarıyla anacak kadar küçük düşünüyorsak, o hacme sığmayacak o büyük icraat budur işte

        Kendisinden yıllar önce yitirdiğimiz İzmir Belediye Başkanı Ahmet Priştina gibi, Süper Vali Recep Yazıcıoğlu gibi, toplumcu Bakan Adnan Kahveci gibi, herkesin Emniyet Müdürü Gaffar Okkan gibi…

        Hepiniz ama hepiniz bize bizi her seferinde yeniden dost ettiğiniz için nurda yatın. Hepinize Allah gani gani rahmet eylesin. Âmin!

        ***

        Uzun yaşayacağım diye ölmeyin!

        Beta Karoten. Ağırlıklı olarak havuçta bulunan özellikle de göz sağlığı başta olmak üzere sayısız yararları olduğu söylenen bir etken madde…

        Uzmanların mutlaka diyetimizde olması gerektiğini söylediği bu mucizeyi fazla tükettiğimizde başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa davet çıkarıyor, biraz daha ölçüyü kaçırırsak dünya değiştiriyoruz…

        Bunu önceki akşam program yaptığım Kimyager Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu söyledi. Hoca, ayrıca C vitamini başta olmak üzere birçok bitki, sebze ve meyvelerden arındırılarak tabletlere sokulmuş birçok etken maddenin aşırı kullanımının olan sağlığı da elden alacağını iddia etti…

        Bu yüzden deli gibi reklamları yapılan gıda takviyelerinin ömür uzatması bir yana, olanı da tüketebilme riskini ilk kez duyduğum için hayli şaşırdım…

        Kalbe iyi geldiği söylenen Omega 3’ün bilinçsiz tüketiminin kalp krizine bile neden olacağını duyduğumda ise “yok artık” dedim…

        Peki, nasıl tüketeceğiz gıda takviyelerini? Bunun yanıtı son derece basit. Etken madde çalışmalarında bir odağa sabitlendiğinden bütünün yararını kaçırıyor üreticiler…

        Yani bu etken maddelerin bulunduğu bitki, meyve ve ya otları bütünüyle tüketmek ömrü uzatan ayrıntı…

        Bir de yenerek tüketilemeyen bazı etken madde depoları var. Onları bulabilmek de “şans ve araştırma işi” diyor hoca…

        Anlayacağınız ömür uzatmak öyle avuçla hap yutularak yapabilecek bir şey değil…

        Aradığımızı önce hekimlerin ağızlarından ardından da pazar tezgâhlarından başlayarak bulmaya çalışacağız. Hadi rast gele!

        ***

        56 ayrı türden öldüren yaklaşımlar…

        İstanbul’da sadece bayramda bir gün içinden 40 adetten fazla kene çıkardım” diyordu izleyici mesajlarından biri. Sağlık çalışanı bir hemşire kardeşimizden geliyordu bu uyarı…

        Dün itibarıyla yurdumuzda bilinen kene türü sayısı 56’ya çıktı. Sürüye sonuncu katılan Çin menşeli bir kene oldu. Fena halde zararlı bir tür olduğu konusunda ciddi uyarıları vardı Bilim insanlarının…

        Geçtiğimiz hafta İstanbul Sarıyer ilçesinde baskın bir tür haline gelen keneler, eğer önlem alınmazsa bu yazın kâbusu haline gelecekler

        Bu kan emicilerin üstesinden Sülün, Keklik, Tavuk gibi kanatlılar geliyor. Onlar da avcıların hedefi olmazsa tabii. Kalan tek çare de ilaçlamak…

        Bakın işin şakası yok. Belediye operasyonlarından bu yana özellikle İstanbul’da bütün işler ağırdan ilerliyor ya da donup kaldı

        Halk nasıl ki vergide ağırdan almamaya çalışıyorsa, kim kimin yerine geldiyse artık koltuk meselesini bırakıp alana çıkmak zorunda…

        Bu millet büyüklü küçüklü kan emicilerden yeterince çekti. Bir de kene belasına kurban gitmesin

        Kırsalda da değil, kentin ortasında hem de!

        ***

        Kahvaltı diye bir öğün yoktu ama…

        Taste Atlas” okurları sonunda lezzet konusunda hakkımızı verdi. O çok öğündüğümüz ama şu sıralarda yanlışlıkla dışarıda tüketirsek dizimizi dövdüğümüz kahvaltımız dünyanın en iyisi seçildi…

        Dünyanın hiçbir ülkesinde misal otellerde bizdeki kadar fazla çeşitten oluşan bir kahvaltı servis edilmiyor. Adamlar kahvaltıyı bile sınıflandırıyorlar çünkü…

        Bizde ise limit yok. Bin bir çeşit peynirinden bir o kadar reçeline, olmadık hamur işlerinden görülmedik zeytin çeşitlerine kadar Halil İbrahim sofrasında hissediyorsunuz kendinizi

        Tek öğünle günü tamamlayan turistler tanıyorum. Cömertliğimizi yere göğe sığdıramıyorlar, tabaklara da keza. Neyse…

        Geçen gün sosyal medyada orta boy bir tabağın içine konmuş ve sözde köy ürünlerinden oluşan bir kahvaltı tabağı gördüm

        Basit bir tüketici hesabıyla tepeleme doldursan 150 lirayı geçmezdi maliyeti. Çeşme’deki satış fiyatı 850 liradan başlıyormuş, yazıldığına göre…

        Ah be arkadaş” dedim içimden, “şu bizim fırsatçılardan gördüğümüz muameleye bak”. Kendi yurdumuzda enayi yerine konuyoruz, çok affedersiniz…

        Bir de eloğluna gel. Dünyanın en iyi kahvaltısının bizde olduğunu söylüyor. Tarihi coğrafyanın izlerine bakarsanız aslında kahvaltı diye bir öğünümüz yok ata sofralarında. Çorba, kimi yerlerde sakatat, kimi coğrafyada da en çok börek tüketiliyor çok erken saatlerde. Gün içindeki kalori yakımı için enerjiden zengin ürünler bunlar…

        Fukara içinse değişmez olan simit ve poğaça geçtiğimiz yüzyılın ortasında konuyor ilk kez tabaklara. E, o zaman nerede kahvaltı?

        Van kahvaltı salonlarıyla başlayan, bir Vanlı arkadaşımın deyimiyle “hayatta hiç öyle sofra görmediği” bir furya sonradan “serpme kahvaltı” adını alarak iyiden iyiye egzejere ediyor kendini

        Şimdilerde kişi başına 1000 liraya yaklaşan servisleriyle şanslı/ şanssız kitlelerin öğünü olmaya devam ediyor. Tam bir israf kaynağı olduğu için ömrünün uzun olduğunu sanmıyorum ama belli de olmaz…

        Hazır bir şeyde birinciliği yakalamışken iyiden iyiye bozabiliriz de sözde kültürlü midemizi; ne dersiniz?