SPİKER İngiliz aksanlı konuşmasıyla önce durumu özetledi, ardından Halep’te bulunan muhabirlerine canlı bağlanacağını söyledi…
İkiye bölünerek kelebeğe alınan ekranda muhabirin önce yüz hattını kapsayan görüntüsü geldi; büyük bir heyecan içinde durumu özetledi.
Ardından üzerinde “Press…” yazan kocaman başlığı ve çelik yeleği ile çevreyi göstermek için yürüyerek anlatmaya başladı…
Ancak ekranda büyük bir tezat vardı…
Muhabir, her an kör bir merminin gelip kendini bulma ihtimaline karşın, muhabere alanında gibi davranıp eğilerek yürürken, arkasında kadraja giren yerel halk ile tezat oluşturuyordu.
Giyim kuşamından ve yanında iki çocuk ve bir gencin bulunduğu orta yaşlardaki adam sanki Kızılay veya Taksim meydanında volta atıyor gibi rahattı.
Hatta bir yandan da muhabirin davranışına bakıyor, garipser bir yüz ifadesiyle yukarıdan aşağı süzmekten de geri durmuyordu.
ORASI, HALEP KALE CADDESİ…
Hemen onun arkasından gelen iki yaşlı adamın davranışını da farklı değildi…
Onlar da sohbet ederek yürürken, birbirine gülümseyerek muhabirin ilginç davranışını gösteriyordu.
Bir an muhabirin Halep’te olup olmadığını sorgulama gereği duydum; bildiğim bir kent olduğu için şüphemden çabuk sıyrıldım…
Halep Kalesinin hemen yanı başındaki Kale Caddesinde çekimini yapıyordu…
Kentin tam da orta noktasındaydı…
Kameraman hareket edince fark ettim, daha geride de omzuna silah asılı olan birkaç kişi görünüyordu…
Onlar da canlı yayın çekimini hayretle izliyordu…
Sonra bir başka kanala geçtim…
Onların muhabirleri de benzer kıyafetler içinde Halep’i ele geçiren direnişçilerin yanından yayın yapıyordu.
TOPLUM SAVAŞI KANIKSADI MI?
Acaba 12 yıldır devam eden iç savaş, toplumsal bir kanıksanmaya neden olmuştu, yoksa ortada o denli bir çatışma söz konusu değildi de medya işin içine heyecan mı katıyordu?
Sonra Habertürk’ü açtım; sevgili arkadaşım Çetiner Çetin de Halep’ten canlı yayındaydı.
Yabancı kanalların muhabirleri gibi de giyinmemişti...
Caddede yürümekte olan insanlara benzer kıyafetle, serin olan havadan kaynaklansa gerek bir örgü ceket giymekle yetinmiş, abartısız yayınını yapıyordu.
Şunu baştan belirtmeliyim ki Çetiner Çetin, son dönemin en iyi savaş muhabiri…
Sahada kimin ne olduğunu bilen, yanında patlama olduğunda dahi telaşa kapılmadan olan biteni en iyi şekilde sakinlikle aktaran ender televizyon gazetecisi…
Gazze’de ve Lübnan’da da bunu net sergiledi…
Gazze’de bombalar yağarken de yanına füze düşüp arkadaşları yaralandığında da, Kudüs’te radikaller üstüne yürürken de tutumuyla gazeteci kimliğinden ödün vermeden durum neyse onu aktardı.
Yaptığı yorumlarıyla da izleyiciye de en taze bilgileri sunmakla kalmadı, yakın geleceğe yönelik yorumlarında da yanılmadığını gösterdi…
Özetleyeceğim şu cümlesi önemliydi:
“ABD, bir süredir Esad’ı kendi yanına çekip, İran ile arasını açmak için uğraşıyor… Hem İran, hem de Rusya ile arasını açması için Esad’a bir nevi baskı uyguluyor…”
SAHANIN ÖZETİ…
Aslında sahada olan bitenin en iyi özetiydi…
Batılı medyada, Suriye üzerine yazıp çizenler de bunu uzun süredir makalelerinde dile getiriyor.
Bunlardan birini de HTŞ’nin Halep’e saldırısından önce okumuştum…
Makale, Lübnan’da çatışmaların sakinleştiği, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkesin sağlanmak üzere olduğu dönemde, ABD ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Şam üzerinde baskı uyguladığından söz ediyordu.
ABD’NİN ÇİFTE SOPASI…
O dönem anlam verememiştim…
O gün yazılanlar bugün çok daha anlamlı hale geliyor…
Bölgede kimin sopası varsa, çıkarına aykırı davranan veya kurduğu klanda yaramazlık yapanları cezalandırma yoluna gidiyor.
ABD bir taraftan YPG içinde Mazlum Kobani liderliğini takmayıp kafa tutanlara sopa sallarken, diğer yandan da İsrail’in arkasını kollamakla uğraşıyor.
Bunun için Esad’ı köşeye sıkıştırıp, İran ve Rusya’dan uzaklaştırmanın yöntemlerini uyguluyor.
Çünkü biliyor ki Lübnan’da Hizbullah’a giden silah, Şam’ın kontrolünde bulunan alandan geçiyor…
Bir taraftan sopa gösterirken, diğer yandan da 20 Aralık’ta sona erecek Suriye’ye yönelik kapsamlı yaptırımlara getirdiği yasağın kaldırılmasını jelatinli kapta uzatıyor.
ABD böylece İran’ın Suriye başta olmak üzere vekâlet savaşçıları üzerinden bölgede kurduğu hâkimiyeti kırmayı amaçlıyor.
Bu kapsamda ABD’li yetkililerin Esad ile hem doğrudan, hem de yüz yüze görüştüğü biliniyor…
EL NAHYAN’IN ESAD’A ÖNERİSİ
Arap medyasına bakılırsa bu teklif son olarak Riyad’da yapılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı, İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Toplantısı’nda Suudi Arabistan’da iletildi.
Ardından 28 Kasım’da HTŞ Halep’e girmesinden hemen önce yapılan görüşmede de bir kez daha aktarıldı.
Esad öneriye sıcak bakmayınca ABD, BAE ile birlikte kendi hâkimiyetindeki vekâlet savaşçılarını kullandı…
Bununla da kalmadı, PYD/PKK içinde kendisine soğuk bakan ve tayin ettiği sözde liderliği tanımaktan kaçınanlara olan desteğini de geri çekti.
Bu sadece ABD ve BAE için de geçerli olmadı…
İran da benzer şekilde Halep’te Esad’ın imdadına hemen koşmadı…
Esad da bunun farkında olacak ki İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ile görüşmesinin hemen ardından BAE Başkanı Şeyh Muhammed Bin Zayid El Nahyan ile telefonda görüştü…
Reuters, kendisine konuşan iki ABD’li kaynağın Suriyeli ve Lübnanlı dört muhatap ve iki yabancı diplomatın da Esad ile görüşerek İran ile arasına mesafe koymasını istediklerini söylediğini aktardı.
Bu görüşmeyi Reuters, Beyaz Saray’a da sormuş, onlar da Bin Zayed’in, Esad ile yaptığı telefon görüşmesi sonrası yaptığı açıklamaya atıf yapmış…
Açıklamalara bakıldığında görünen şu ki, BAE Başkanı El Nahyan, Arap devletleri arasında kabul görmesi için çaba gösterdiği Esad’ı İran ile bağını koparması için ikna etmeye çalışıyor.
Esad’a daha fazla yardımda bulunmak istediğini, ancak bunun için öncelikle ABD yaptırımlarından çıkması gerektiğini gerekçe olarak ileri sürüyor.
Yapmazsa sahada çok daha sıkışacağını belirtiyor.
İran’ın Hizbullah’ın kendisine yardıma gelmesi karşılığı şart koşması gibi BAE de aba altından sopa gösteriyor…
Bölgede ABD ile İran ve Rusya arasındaki güç çekişmesinin oyunu oynanıyor.
BAHÇELİ’NİN MESAJI…
Meseleye buradan bakıldığında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dün partisinin TBMM Grup toplantısındaki konuşmasının önemi ortaya çıkıyor.
Bahçeli, Esad’ın Şam ile Rusya’nın tamamen kontrolünde olan Lazkiye arasına sıkışıp kaldığını anımsattı.
Yakın geçmişte Ankara ile Şam arasında başlayan görüşmelerden, terör ile mücadele etmekten başka gayesi olmayan Türkiye’nin topraklarından çıkması şartını koştuğunu anımsattı.
“Bize göre hala vakit geçmiş değildir” deyip ekledi:
“Esad’ın, Türkiye’yle ön şartsız temas ve diyalog kurması, normalleşme iradesi göstermesi önce kendi hayrına, sonra da ülkesinin çıkarınadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur…”
Türkiye’nin en uzun sınıra sahip olduğu Suriye’nin istikrar ve güvenliğe kavuşması, iç otoriteyi tekrar kurmasının da samimi dilek ve temennisi olduğunun da altını çizdi…
Esad’ın böyle bir durumda tercihini doğru kullanması gerekiyor.
Bir yanda her şeyiyle teslim olmasını isteyen birbirine zıt iki grup…
Üçüncü bir yol olarak da topraklarında gözü olmayan, terörle mücadeleyi birlikte yürütmekten başka amacı bulunmayan Türkiye duruyor…
Esad’ın bu sürede vereceği karar, Suriye sahasının nasıl şekilleneceğini de belirleyecek…