ABD Başkanlığına Trump’ın yeniden seçilmesi, dünyada duraksama geçiren popülizmin hızlı hareketlenmesini de beraberinde getirdi.
O denli ki genel siyaset davranışında görülmesi çok da olası olmayan davranışlarla geldi…
Beyaz Saray’ın Oval Ofisi’ni 1934’tde inşa ettiren Başkan Franklin Roosvelt’i yattığı yerde çevirecek nitelikte popülizm yeni bir boyuta da geçti…
Son örneğini ABD Verimlilik Bakanlığı’na getirilen Elon Musk’ın, oğlu X ile Oval Ofiste Başkan’ın masasının yanı başında açıklamalarda bulunmasında gördük…
POPÜLİZMİN GETİRDİĞİ KUTUPLAŞMA
Aslında dünyada popülizmin yükselişi kutuplaşma ile güç kazandı.
Devletlerarasındaki kutuplaşma soğuk savaş döneminde gittikçe katı bir hal alınca, siyasi ve sosyal mesafelerin açılmasına, birlikte yaşam sürme modellerinin terk edilmesine ve uzlaşının yok olmasına yol açtı.
Demokratik siyasetin temelini oluşturan, toplumda var olan çatışmaları nezaketle uzlaştırma sanatını yerle yeksan etti...
İki kutupluluk ile keskin bir hal almaya başladı; kötülüğün şeffaflığı hakim kılındı...
Avrupa’nın son dönem siyaset ve güvenlik politikalarında çaresiz kalıp ABD’nin peşine takılması da iki kutuplu yapıyı güçlendirdi.
Trump’ın ilk döneminde Avrupa ile birlikte hareket etmek yerine, kuralları belirleyip ona uymalarını istemesi, NATO’dan uzaklaşması da kutuplaşmadaki donma etkisini arttırdı.
Rusya’nın Ukrayna ile savaşı da tek kutuplu bir yapının ortaya çıkmasını beraberinde getirdi.
Küresel ve bölgesel demokratik yapılanmaları da bozdu…
Bir zamanlar Avrupa’nın mütemmim kimliği sayılan insan hakları, hukuk, adalet, çevre kavramlarının terk edilmesini de beraberinde getirdi; demokrasilerin çöküşünü, otoriter kimliklerin egemenliğini sağladı.
Etnik ve dini temelli kutuplaşmalara da zirve yaptırdı.
SÖZCÜ YERİNE SOSYAL MEDYA
Trump’ın yeniden dönüşü ile bunun farklı bir boyut kazanacağı da aşikar…
Nitekim, savaşın Ukrayna tarafında yer alan aktörleri Avrupa’da yeni stratejiler geliştirmekle uğraş verirken Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüştüğünü ve barışı sağlamak için anlaştıklarını açıkladı.
Suudi Arabistan’da da buluşacaklarının haberini verirken bütün bunları da sanılmasın da Beyaz Saray Sözcüsü dile getirdi; Trump açıklamayı kendisinin kurduğu sosyal medya platformu üzerinden dile getirdi.
Barışın nasıl sağlanacağı konusunda ise savaşın en önemli tarafları Avrupalıların kesin bir fikri yoktu…
Almanya’da dünyanın dört bir yanından siyaset ve güvenliğin en etkin isimlerini bugün bir araya getirecek Münih Güvenlik Konferansı’nın başlamasından bir gün önceki tablo böyleydi…
Bu durumdan kaynaklansa gerek geçen yıl, Münih Güvenlik Konferansı’nın geçen yıl “Kaybet Kaybet…” olan konu başlığı bu yıl “Çoklu Kutuplaşma…” olarak konulmuş…
Konferansta son 2022’den beri davet edilmeyen Rusya yer almazken, ABD Başkanı da bulunmayacak, onun yerine çiçeği burnunda yeni Başkan Yardımcısı JD. Vance katılacak.
Aktarıldığına göre Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg da ABD’yi temsil eden kişiler arasında yer alacak.
NASIL BARIŞ?
“Nasıl Barış?” sorusuna büyük olasılık bugün başlayıp 3 gün sürecek Münih Güvenlik Konferansı’nda yanıt vereceklerdir…
Büyük olasılıkla Konferansta davetliler arasında yer alacak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de ülkesinin kaderinin nasıl ilerleyeceği hakkında detaylı bilgiye kavuşacak…
Konferansa damgasını vuracak bir diğer yön de erken seçim kararı alan Almanya’nın gelecek hafta gedeceği sandık propagandası…
Merkel’den bu yana bir türlü kurtulamadığı kendi iç çekişmesi içindeki debelenmesinin Konferansta da devam edecek olması…
Münih Güvenlik Konferansı’nın bir diğer önemi ise dünyanın gelecekte nasıl bir güvenlik sorunu ile karşılaşma olasılığının bulunduğunun önceden görülmesini sağlaması.
Geçen yıl dünyanın ekonomik belirsizlik ve jeopolitik gerilim içinde iç karartıcı bir halde olduğunun resminin çizildiği MGK’nın raporunun analizinde “Kaybet-Kaybet…” ikileminin NATO gibi geleneksel güç yapılarını da yerle yeksan ettiği dönemin savaş çağına dönüşme olasılığına dikkat çekiliyordu.
Bu yıl ise “Çoklu kutuplaşma” üzerine kurulu bir bakış söz konusu.
Dikkat edin, “çok kutuplu” demiyor, kutuplaşmanın birden fazla şekil aldığı, “çoklu” yapıdan söz ediyor.
Başlığın bu şekilde olması aslında içinde bulundukları durumu da yansıtmasından.
“UKRAYNA HAYALLERİNDEN VAZGEÇMELİ”
Çünkü Almanya hükümeti, Konferans’ta Ukrayna savaşına ve çözüm adımlarına dair herhangi bir görüşmenin yapılmayacağını açıkladı.
Almanya hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit bir adım daha atıp, müzakerelere başlanmasının yakın olduğuna ilişkin net bir işaretin olmadığını da dile getirdi.
Sabahında ise Trump, Putin ile görüştüğünü ve Ukrayna savaşı üzerinde görüşmek için anlaştıklarını açıkladı.
Peki, Suudi Arabistan’da yapılacak Trump-Putin görüşmesi Almanya Hükümet Sözcüsü Hebestreit’in dile getirdiği gibi Rusya’nın askerlerini geri çekip, işgal ettiği toprakları vermesiyle mi sonuçlanacak?
Yoksa Ukrayna’dan taleplerini unutması ve taviz vermesi mi istenecek?
Avrupa turunda olmasına Münih Güvenlik Konferansı’na katılmayacağı belirtilen ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in açıklaması ikinci soruyu haklı kılıyor.
Çünkü Hegesth Brüksel’de yaptığı açıklamada sinyali verdi ve “Ukrayna’nın tüm topraklarını geri alma hayalinden vazgeçmesi ve NATO’ya katılmayı unutması gerektiğini” söyledi.
Ukrayna için yeni garantilere ihtiyaç duyulacağını, bunun da “yetenekli askerler…” eliyle sağlanması gerektiğini belirtti…
Buna İsveç’in eski Başbakanı Carl Bildt sosyal medya hesabı üzerinden şu yanıtı verdi:
“Müzakereler başlamadan önce çok büyük tavizler vermek kesinlikle yenilikçi bir yaklaşım…”
NATO ÜLKELERİNDEN AMA NATO GÖREVİ OLMAYAN…
Haksızda değil, ABD medyasına da yansıyan haberlere göre Trump’ın ekibi Beyaz Saray’da pişirdiği formül, Hegseth’in açıklamasına da yansıdığı kadarıyla NATO ülkelerinin katılımıyla “NATO dışı görevli…” olarak Ukrayna’ya asker göndermek.
Buna ABD birlikleri dahil olmayacak, ağırlığını Avrupa’daki NATO ülkelerinin askerleri oluşturacak.
Daha ilerisini NATO’nun “birimiz hepimiz için…” diye tanımlanan meşhur 5’inci Maddesi de işletilmeyecek.
ABD tarafının aktardığına göre İngiltere, Fransa, Danimarka, Finlandiya ve Baltık ülkeleri kuvvet sağlama konusunda hazır olduklarını bildirmiş.
ABD kuvvetleri Ukrayna’yı koruyacak ve barışı gözetecek askerlerin arasında yer almamakla birlikte istihbarat ve hava desteği, lojiktik gibi yardımları sağlama konusunda da destek vermeye hazır olacakmış.
AVRUPA VE UKRAYNA REDDEDERSE…
Bir zamanlar BM’nin oluşturduğu, uzun süredir unutulan “Barış Gücü”nün yeni bir versiyonundan söz etmek olası…
Bunun ne denli geçerli olacağı konusunda ise kafalar karışık.
Çünkü Ukrayna adına pazarlık masasına oturacak olan Trump, Putin’in, yıllardır savaşan Kiev’in kabul etmesi mümkün olmayan bir teklifini kabul ederse ne olacak?
Avrupa’nın başat ülkeleri Almanya başta olmak üzere diğer ülkeler, son 10 yıldır Washington’un ürettiği diplomatik ve güvenlik politikalarının peşine yine mi takılacak?
Yoksa yeter deyip, çoklu kutuplaşmanın kapısını mı aralayacak?
Bütün bu soruların yanıtını bugün başlayacak Münih Güvenlik Konferansı’nın sonunda görmek olası olacak…
Bu, Amerika kıtaları ve Orta Doğu’da her bir yeri para basıp alacağını sanan Trump’ın Çin ve Avrupa karşında gelecekteki etkinliğinin de testi olacak…