Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Okul, öğretmenle yaşar...

        ÇAĞDAŞ olmanın iki farklı anlamı vardır…

        Biri içinde bulunan çağa uygun davranmayı, diğeri de aynı yüzyıl içinde bulunmayı tanımlar…

        Her ikisini buluşturan ise kültürdür…

        Kültür, bir toplumun paylaşılan gelenekleri, dini görüşleri veya yaşam biçimini tanımlar…

        Dünyayı algılama biçimimizi, toplumu yorumlama yetimizi, birbirimizle olan ilişkimizi tanımlar; gelişmesi için de uğraş ister…

        Kültürün eğitim ve öğrenme ile öğretme stilleri üzerinde de güçlü bir etkisi vardır…

        Çünkü öğrenciye toplum değerlerini, geleneklerini, ailesi, arkadaşları ve öğretmenleri ile olan etkileşimlerini belirler.

        Sözlü ve sözsüz iletişimlerini etkiler…

        O nedenle kültür temelli eğitimin hayal gücü üzerindeki etkisi çok yüksektir.

        Sadece toplumu değil, kendimizi, yeteneklerimizi, yenilenmemizi, okumayı, öğrenmeyi öğreten araç setini de sunar…

        Bu seti nasıl oluşturacağınızı da öğrenmeyi öğretenlerden, yani öğretmenlerden öğreniriz.

        Onun içindir ki İngilizcede okul anlamına gelen Latince kökenli “School…” kökeni, ekolden; yani kültürden gelir…

        DÖRT KUŞAKTIR VARLAR

        Okuduğum lisedeki öğretmenlerim, benden sonraki 4 kuşağı da eğitti…

        Liseye ilk adımımızı attığımızda, biz entegre kültürü, farklı bakış açılarını göstererek geliştirdi.

        Sadece fiziksel değil, sosyokültürel ve kültürel önceliklerimizin toplumla uyum sağlamasına da aracı oldu…

        Sadece dersi öğretmekle yetinmedi, bizim dışımızda çok daha farklı kültür ve eşsiz yetilere sahip insanların bulunduğunu gösterdi.

        Yaşamın, entelektüel ve etik mücadele içinde güzelleşeceğini beyinlerimize işledi.

        Farklı kültürlere de zihinlerimizi açtı; saygı göstermeyi öğretti…

        Hafta sonu bisikletimize atlayıp, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın arka kapısından girip, sessizce, kimseye rahatsızlık vermeden, akustiğin en iyi olduğu merdivende yer kapma yarışımız da bundandı.

        Dışarı çıktığımızda eve dönerken bisiklet üzerindeki öz güvenimiz göğün katmanlarına ulaşırdı…

        ÖĞRETMENLERLE MÜNDEMİÇ

        Bugün de o günleri anmadan geçemiyoruz

        Aynı okuldan mezun olduğumuzu öğrendiğimiz yaşça küçük veya büyük biriyle karşılaştığımızda, sohbet konusu öğretmenlerden başka yöne gitmez…

        Söz anında, “Sıfırcı Ayten sizin dönemde de var mıydı?” diye başlar, Türkiye’nin en iyi matematik öğretmenleri arasında sayılan “Şengel…” öğretmenin ne yaptığına kadar uzanan bir seride sohbet devam eder.

        Çünkü o bizden onlarca yaş küçük olmasına karşın, okulun aynı tırabzanını tutmuş, aynı tahtanın önünde ders anlatmış, aynı öğretmenin öğretisini almış olmanın hazını yaşarız…

        Çağdaşlaşırız…

        Bu yaşa geldik, hala arkadaşlarım lise arkadaşlarıyla yemekler düzenliyor, birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyor.

        Her birine de eğer yaşıyorsa öğretmenler davet ediliyor…

        Lisemizin ile adı mündemiç, yani birleşik hale gelmiş öğretmenlerle olan anılar tazeleniyor…

        Bazıları da okula gezi düzenliyor, ihtiyacı varsa karşılamak için çaba gösteriyor…

        Eski öğretmenleri ziyaret edip, onların bayramda, seyranda hatırını soruyor...

        Sadece biz değil, bugün devlet büyükleri de dahil, Türkiye'nin önde gelen isimlerinin bir çoğu aynını yapıyor...

        Okulu, öğretmeniyle yaşatıyor...

        ÜNİVERSİTELERDE OLABİLİR Mİ?

        Şimdi söyler misiniz, bunları hangimiz yaşamıyoruz?

        Şimdi deniliyor ki “O öğretmen o okulda fazla kaldı. 40 yıldır orada olanlar var. Biraz da başka öğretmenler gelsin…”

        Şimdi şöyle düşünün…

        ODTÜ’yü ODTÜ veya Hacettepe’yi Hacettepe, İTÜ’yü İTÜ yapan öğretim üyeleri gitsin, yerlerine yenileri gelsin…

        Ya da Cambridge, Oxford, Yale, Harward ile isimleri birleşik hale gelmiş profesörler gitsin, biraz da başka hocalar gelsin!…

        Bu mümkün mü?

        O zaman o okulun eğitim geçmişi, o okulu var eden mezunları ne olacak?

        AVCI DÖNEMİNDE BAŞLADI

        Üstelik eski Bakan Nabi Avcı döneminde sayılarının çok olmayacağı belirtilerek açılan ve adına “Proje Okulları” denilen bu okullara giren öğrenciler de LGS’ye girenlerin en üst kesimini, binde dörtlük bölümünü oluşturuyor.

        O denli cevval ve zekiler ki onların nasıl eğitileceği hakkında veri tabanı olmayan, bir haftalık eğitim almış bir öğretmenle onlara bir şey vermenin olası olmadığı da ortada duruyor.

        Proje okullarının sayısında kontrolsüz bir artış yaşanmış olabilir; sıradanlaşmaya başlamış da olabilir.

        Bu durumda yapılacak da işi zamana terk edip, emeklilik sistemiyle yavaş yavaş sayıyı azaltmaktır…

        EMEKLİYE AYRILAN, ATANANDAN ÇOK…

        Zaten 40 yıldır orada olan öğretmenin emekliliğine de en fazla 5 yıl kaldı demektir…

        Nitekim TEDMEM’in dün yayınlanan 2024 Eğitim Değerlendirme Raporu da bu konuda çok önemli veriler sunuyor.

        Örneğin son 20 yılda ortalama öğretmen atama sayısı 38 bin 882 iken, 2024’te atanan öğretmen sayısı 19 bin 968’de kalmış…

        Bu sayı 2023’te emekliye ayrılan 23 bin 670 öğretmenden daha az olduğu gerçeği de ortada…

        ÜCRETLİ PARADOKSU

        Deniliyor ki norm fazlası öğretmen sayısı çok; bir okulda aynı dersi veren yeterinden fazla öğretmen var…

        MEB 2023 Birim Faaliyet Raporu’na göre Türkiye genelinde 2 Aralık 2024 itibarıyla norm fazlası olan öğretmen sayısı 69 bin 46 olarak gösteriliyor.

        Yine aynı Rapora göre, ücretli öğretmenlerin toplam öğretmen sayısına oranı %7,14; resmi eğitim kurumlarındaki öğretmen sayısı bir milyona yakın olduğu göz önüne alındığında 70 bin ücretli öğretmen var demektir.

        Raporda da vurgulandığı gibi, “atanmayı bekleyen ve norm fazlası çok sayıda öğretmen varken, mevcut ihtiyacın öğretmenlik mesleği için gerekli niteliklere sahip olmayan “ücretli öğretmenler” ile giderilmeye çalışılması sürdürülebilir bir çözüm müdür?”

        Dünya genelinde 105 ülkenin nüfusu, Türkiye’deki toplam öğrenci sayısından daha az olduğu da dikkate alındığında aslında sorunun ne denli büyük olduğu da anlaşılır…

        Unutulmasın ki bu ülkede çocukların dörtte biri 30 kişiden fazla öğrenci olan şubelerde okuyor.

        Ayrıca, yarım saatlik derste bu kadar çocuğa ne verebilirsiniz?