Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Kötülüğün kaynağı ve Fetullah Gülen

        Fetullah Gülen’in ölümü şaşırtıcı olmasa da şüphesiz çok önemli bir dönüm noktası.

        Bundan sonra örgüt bölünerek güç kavgasına mı düşecek? Yeni bir isimle tek parça yoluna devam etmeye mi çalışacak?

        Yoksa çözülecek mi?

        Henüz bu soruların cevabını bilmiyoruz ancak 15 Temmuz hunhar darbe girişiminden beri çok ciddi şekilde güç kaybeden ve yurt içinde zar zor hayatta kalıp yurt dışı ağı ile yaşayan FETÖ’de yeni motivasyon kaynağı bulmak bu saatten sonra hiç kolay değil.

        Dün ölüm haberi geldikten sonra örgütün hesaplarına ve yapılan yayınlara baktım.

        Gülen’in öğretileri üzerine konuşmalar yapılıyordu ama ortada öyle büyük bir matem havası ya da bariz hissedilen bir duygu yoğunluğu vs yoktu.

        Belli ki moraller düşük, kafalar karışık…

        Bu tabloyu görünce geriye dönüp bakmadan edemiyor insan…

        Fetullah Gülen’i yaratan karanlık

        Bugün herkes birbirini zamanında Gülen’i sevip kollamakla suçluyor ve kim arkasından daha çok sallarsa o kadar öne çıkacağını düşünüyor ama kimse bizi birbirine böylesine düşüren arka plan üzerine konuşmuyor.

        Bu tabloya baktıkça umutlarım azalıyor açıkçası. Birbirimizi yeme yarışında sarhoş oldukça hep bir ortak düşman bulunur ve kavga devam eder.

        Fetullah Gülen canavarını yaratan karanlığı düşünmedikçe yeni Fetullah Gülenler çıkar.

        Gülen sisteme takiyye ile nasıl sızılacağını çok iyi kavramış bir isimdi. Soğuk savaş döneminde anti komünist, 12 Mart muhtırasında tutuklandıktan sonra en büyük 12 Martçı, 12 Eylül darbesinde yakalandıktan sonra en büyük darbeci…

        28 Şubat sürecinde destekçi gibi görünse de kendisi için çalan alarm zillerini duydu ve 21 Mart 1999’da geri dönmemek üzere korunup kollandığı ABD’ye kaçtı.

        Daha sonra kendine bağlı kadrolar ile adım adım güçlendi ve iktidara meydan okuma cesaretini ve cüretini bularak önce 17-25 Aralık 2013’te yargı darbesi sonra da 15 Temmuz 2016’da askeri darbeye kalkıştı.

        O dönemleri hiç unutamam.

        17-25 Aralık’ın puslu atmosferinde iktidar mensupları dahi ürküp konuşmazken o dönem yaptığımız televizyon programında seçilmiş hükümetin sonuna kadar yanında durdum.

        Belki çok sert, bugün fazla heyecanlı bulduğum kavgaların içine girdim ama aynı prensipten hiç taviz vermedim: Demokrasiyi savunmak, seçilmişin yanında durmak.

        Tıpkı öncesinde yaptığım gibi.

        Bugün FETÖ’nün içini boşalttığını, sahte delillerle hukuksuz hale getirdiğini bildiğimiz dava süreçlerini de bu toplumda askeri vesayetten ve darbelerden, derin devletin karanlık elinden bunalmış milyonlar ve bir çok demokrat aydın gibi öz itibarıyla destekledim.

        Ama maalesef bu örgüt gerçek bir temizlenmenin de önünü tıkadı.

        7 şubat 2012’de yapılan yargı kalkışmasının ardından iktidar dershaneleri kapama adımı atınca kısa süre sonra 17-25 Aralık geldi.

        Sonrası malum…

        15 Temmuz’da hep birlikte yaşadığımız o büyük travma, yitirdiğimiz canlar ardından yapılan tutuklamalar ve kamuda yaşanan ihraçlardan sonra FETÖ somut olarak oldukça zayıfladı.

        Fakat bu kötülüğü yaratan dinamikler ortadan ne kadar kalktı, ya da bunun üzerine ne kadar kafa yoruldu?

        Şayet yeni FETÖ’ler istemiyorsak şunu demeliyiz diye düşünüyorum:

        28 Şubat'ta demokrasi katledilerek Erbakan Hükümeti tanklarla korkutularak çekilmeye zorlanmasa, 2002’de sandıktan çıkan AK Parti iktidarı devlet içinde ‘potansiyel düşman’ olarak görülmese, Erdoğan ilk yıllarında bürokrasi kadroları anlamında bu kadar yalnız bırakılmasa bu boşluklar olmaz, boşluklara sızacak gizli bir örgüt de bu şekilde ülkemizi tehdit eder hale gelmezdi.

        Bu gün herkes "Sen Fetullah Gülen’i övüyordun", "Yok sen daha çok övüyordun" diye birbirini döverken sadece Gülen’i ve örgütünü araçsallaştırıyorlar.

        Gülen adalete ve hukuk devletine dair umudu olan milyonların geleceğini çaldı.

        Eskinin yanlışlarının üzerini örtmek ve kendilerini temize çekmek isteyenlerin önünü açtı.

        Konuşabilmenin önünü tıkadı.

        Bu ülkeye daha büyük bir kötülük herhalde yapılamazdı…

        Ama kötülüğün kaynağı değil de herkes hala kendi öcüleriyle meşgul…