Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Trump-Şara ve Türkiye zirvesi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Eş-Şara’nın ABD ziyareti ve Başkan Trump’la yaptığı görüşme, bölgemiz açısından kritik başlıklar içeriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, ABD’li ve Suriyeli mevkidaşıyla yaptığı toplantının yanısıra, iki liderin görüşmesinin bir bölümünde yer alması da önemli mesajlar içeriyor.

        Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin üzerinden 11 ay geçti. Bu zaman diliminde gerek Şam’daki yönetimin şekillenmesi, gerekse bölgesel ve küresel ölçekteki ilişkileri açısından birbiri ardına kritik gelişmeler yaşandı.

        SURİYE DEVRİMİNE DESTEK

        Türkiye, başından itibaren Suriye Devrimi’ni destekledi. Yeni yönetimin kurulmasında aktif rol oynadı. Gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, gerekse MİT Başkanı İbrahim Kalın sembolik değeri yüksek hamlelerle sürece damgasını vurdu. Emevi Camii’nde ortaya çıkan kareler, Şara’nın kullandığı otomobilde Kalın’ın yanında oturması, Fidan’ın Kasiyyun dağında kahve yudumlayan görüntüleri hala hafızalarda.

        ÜÇ KRİTİK HAMLE

        Bunlar yaşanırken Ankara, üç kritik adıma imza attı. Bunlar anlaşılmadan ABD’de gerçekleşen görüşmeyi analiz etmek yerinde olmaz.

        Birincisi, Şam yönetiminin bölgesel ölçekteki ilişkilerinin gelişmesine destek vererek, gerek Arap, gerekse geniş anlamda İslam dünyasında bir meşruiyet alanı oluşturmasını sağladı. Körfezin zengin rejimlerinin, Şam’daki yönetime dair kuşkularının azaltılmasında bu yaklaşım önemli rol oynadı.

        İkincisi, aynı yaklaşımı uluslararası ölçekte destekledi ve nihayetinde Riyad zirvesinde Trump ve Şara biraraya geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bu zirveye interaktif olarak katıldı.

        Üçüncüsü, gerek son BM zirvesinde, gerekse devamında Washington’da gerçekleşen Trump görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’ye olan açık desteği tüm dünyaya ilan etti.

        O konuşmadan şu cümlelerin altını çizelim. “DEAŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı, güvenliğin tesis edildiği, bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkânlarımızla destekleyeceğiz. Bizimle aynı ilkeleri paylaşan tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerle iş birliğimizi inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz.”

        Dün ABD’de gerçekleşen görüşmelerin, Türkiye’nin birinci dereceden katkısıyla şekillenen boyutları böyle özetlenebilir.

        YAKIN GELECEK

        Peki bu görüşmelerin geleceğe bakan boyutları neler? Onu da birkaç başlık altında ele alabiliriz.

        Öncelikle, Şara artık uluslararası meşruiyet anlamında çok farklı bir yerde. Bunun hem ülkesinde, hem de bölgede elini güçlendireceği çok açık. Ülke içinde kendisine karşı kışkırtılan azınlıklar ve bunun ana aktörü olarak kendisine yönelik saldırgan politikaları devam ettiren İsrail.

        Bu tarih itibarıyla Suriye-İsrail ilişkilerinde nasıl bir döneme girileceği konusu, en yakından takip edilecekler listesinde ilk sıraya yazılabilir.

        İkincisi, Türkiye açısından özellikle SDG’nin 10 Mart anlaşmasına uyması ve Şam’la entegrasyon sürecini hızlandırması açısından önem taşıyor. Bu durum, SDG’ye verilen Amerikan desteğinin sınırsız olmadığının da ilanı.

        Bakan Fidan’ın hem iki mevkidaşıyla, hem Amerikan yönetiminin kritik isimleriyle görüşmesi, hem de Trump-Şara zirvesinin bir bölümünde yer alması Türkiye’nin de elini güçlendiren mesajlar içeriyor.

        Üçüncüsü, Suriye’nin DAEŞ’le mücadele konusunda koalisyonun bir parçası haline geldi. bu da SDG’yi “vazgeçilmez” kılan kartlardan birini elinden almak anlamına gelebilir.

        İHTİYATLI OLMAK

        ABD’deki mesajların, geleceğe bakan tarafında Türkiye’yi yakından ilgilendirdiği ortada. Ancak her durumda ihtiyatlı olmayı gerektiren noktalar da var.

        İsrail’in, Şam yönetiminden rahatsızlığı üst düzeyde. O nedenle bu ülkeyi bütün olarak değil, kaos içinde ve parçalar halinde görmek istiyor. SDG üzerindeki hesaplarını kolayca geriye çekmeyecektir. Nitekim SDG tarafında da entegrasyona karşı olan sözde lider kadrodan isimler var. Bunlar Ankara’nın yakın takibinde.

        Diğer yandan çok konuşulmayan bir başka başlık var. Şam yönetimiyle Kürtler arasındaki güven sorunu. Aslında Türkiye’nin süreçteki en kritik rolü de burada ortaya çıkıyor. Kürtlerin yönünün İsrail’e değil, Ankara-Şam hattına dönük olmasını sağlamak için yoğun çaba gösteriyor. Bu göründüğünden çok daha karmaşık ve sabır isteyen bir süreç.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim TBMM konuşmasından şu cümleyi hatırlatarak tamamlayalım:

        “Türkiye siyasi sınırlarımızın dışındaki Kürtlerin en büyük, en samimi hamisi ve sığınağıdır.”