Dikkatiniz çekti mi?
Türkiye son haftalarda hiç olmadığı kadar çok ‘suç’u ve ‘ceza’yı konuşuyor.
Sokakların suçlularla, şiddeti bir meslek yapma aracı haline getirmiş suç çeteleriyle dolu olması bunun en önemli nedeni.
Ama hepimiz elimizi vicdanımıza koyduğumuzda bunun sadece suç kaydı olanlarla, suç sicili kabarık olduğu halde sokaklarda serbestçe gezenlerle sınırılı bir durum olmadığını biliyoruz. Genel bir çöküntü var. Ahlaki bir yıkım var.
Daha yakınlarda Şeyda Yılmaz adlı bir polis memuru Yunus Emre Geçti isimli bir suç makinesi tarafından sokak ortasında öldürüldü. Polis Memuru arkadaşları içleri yandığı ve ön kapıdan girip arka kapıdan çıkan suçlulardan illallah ettikleri için olsa gerek, Yunus Emre’ye çöp poşeti giydirdiler ve hayvan barınağı arabasıyla taşıdılar. Mesele ile ilgili ergence bir şova girişerek çete üyesi Yunus Emre’nin çete tarafından tayin edilecek avukatına malzeme temin ettiler.
Geçtiğimiz Salı günü Ekol TV’de katıldığım bir yayında şu soruyu sordum. Gencecik bir insan, Ata Emre Akman Balıkesir’de bıçaklı saldırıyla öldürülmüştü. Yine çete üyesi olan katil 17 yaşında olduğu için sadece 24 yıl ceza almıştı. O olayda da katili emniyete ya da mahkemeye götüren polisler katile çöp torbası giydirip hayvan arabasına koymuşlar mıydı? Yoksa konu sivil değil de polis olduğunda mı böyle bir merasim ihtiyacı doğuyordu?
Bakın,Ata Emre’nin katilinin davası şu an istinafta ve muhtemelen orada biraz indirime uğrayacak, ardından içerdeki ‘iyi hali’ nedeniyle bu ceza on yıla kadar düşecek ve bir sokakta motokuryelik yapan bir çocuğa hiçbir neden yok iken, bir tartışma bile yok iken bıçakla saldıran bu cani, 27 yaşında aramızda olacak.
Mesele biraz da bu.
SADECE SON BİRKAÇ HAFTA İÇİNDE OLANLAR…
Son aylarda yaşanan olaylara şöyle bir bakın.
Neredeyse 40 gün oldu ama hala Narin’i konuşuyoruz. Onu kimin öldürdüğünü tartışıyoruz. Konunun neden ilk günlerde Jandarmadan alınıp cinayet büroya verilmediği sorusunu sormadan edemiyoruz. Jandarmanın işini çok kötü yapması nedeniyledir ki, Narin’e dokunduğu kesin olan tek kişi olan Nevzat Bahtiyar medyadan duyduklarıyla her hafta kendisine cinsellikli, ilişkili medyanın ve kamuoyunun bayıldığı türde ‘juiciy’ ifadelerle güncelleyip önümüze atıyor. Ve hala aslında mecbur kaldığı için yaptığı itiraf nedeniyle yarı yarıya kahraman muamelesi görüyor.
Mesut Kazancı isimli bir adam Kahramanmaraş’ta bir sanayii sitesinde bardakla su istediği için dövülerek öldürüldü. Henüz iki aylık bir bebeği vardı.Annesi, babası, eşiacı ve şaşkınlık içinde "Sadece adalet istiyoruz" diyordu. Bir insanın su istediği için nasıl dövülerek öldürüldüğünü anlamadıklarını söyleyerek aynı soruyu bir cevap almayı umarak kamuoyuna soruyorlardı. Sahi bir insan su istedi diye nasıl hunharca katledilir ve 7-8 kişi de bu katliamı sadece izlemekle yetinir?
Aynı günlerde Tekirdağ’da Sıla bebeğin cinsel istismar ve işkence görüp iç organları parçalanmış halde hastaneye yatırıldığını duyduk. Annesi birlikte yaşadığı adamın Sıla’yı istismar etmesine ve komşulara da istismar etmeleri için kullandırtmasına rıza gösteriyordu. Sıla bir gün uyanmayınca hastaneye götürmek zorunda kaldı. Henüz sadece 2 yaşında olan bebeğin beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı ve 20 gündür bebek entübe halde, hastanede. Durumunda bir iyileşme yok.Beş kişi tutuklu.
Aynı günlerde Twitter'da kendilerine ‘incel’ diyen üniversiteli bir grup açtıkları space odasında mide bulandırıcı ifadelerle pedofiliyi övdü. Kızları olursa kendi kızlarıyla cinsel ilişki kurmayı planlıyorlardı. Bu yayında yer alanlardan ‘pungent666’ rumuzlu Ertürk Kösen tutuklandı ama en az onun kadar iğrenç olan ‘poison’ rumuzlu kişi resmen yırttı. Onu yerine Jahrein lakaplı Ahmet Sonuç’u bu pedofili vakasına katık ettiler. (Bu arada not düşelim, Jahrein ırkçı, faşist, kadın düşmanı, ağzı bozuk ve ahlaksızca konuşmalarla Discord'da birçok gencin kafasını karıştıran üstelik son yıllarda bazı siyasetçileri bile yayınlarına alarak olmaması gereken bir rol modelliğe soyunmuş topluma zararlı bir profil. Ancak pedofil olduğuna veya pedofiliyi övdüğüne dair hiçbir delil yok. )
Bitmedi.
Daha üç gün önce Kastamonu’da caddede drift yaparak yarışan baba oğul Tayfun Demir ve Mikail Emre Demir durumu engellemeye çalışan polis ekiplerince durdurulduklarında üç polisi yaraladılar. Gözaltına alınırken biri polisi "Seni yazdım!" diye tehdit etmeye devam ediyordu. Ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar! Yanlış duymadınız. Savcı konunun üzerine gitti de, tekrar gözaltına alınıp tutuklanmaları mümkün olabildi.
Sonra diyoruz ki, bu suç kaydı olanlardaki cesaret neyin nesi? E olmasın mı? İnfaz sistemimiz neredeyse suçluyu koruyan bir hal almış. Daha üç hafta önce, yargıtay cumhuriyet savcısı Necip Cem İşçimen, arkasında uzun uzunkornaya basan sürücüye "Benim yapabileceğim bir şey yok, önümde trafik var" demek için açıklama yapmak istedi ama sürücü tarafından saldırıya uğradı.
Daha bir gün önce eski futbolcu yeni futbol yorumcusu Serhat Akın silahlı saldırıya uğradı.
İki gün önce Gaziantep’te bir grup, uzun namlulu silahlarıyla sokağa inip husumetlilerini tehdit ettiler ve bunu da kayda alıp sosyal medyada paylaştılar. Videoda ''Hani sokağa çıkamıyorsunuz, tuşa basmakla tetiğe basmak aynı mı?'' diyerek hasımlarına meydan okudukları görüldü. Kısa bir süre sonra videodaki şahsın 57 suç dosyası olduğu iddia edildi.
Bu yazı yazılırken Başakşehir 2. Kısım 5. Cadde’de terzi dükkanı olan Serhat Bozkurt kar maskeli birinin silahlı saldırısına uğramış, hastaneye kaldırılmıştı.
Daha eski tarihli olaylara yer vermek imkanı olsaydı denizler dolusu mürekkep gerekirdi. Biz yine de Mart ayında Gaziemir’de üşümesin diye taksisine aldığı Delil Aysal adlı goblin tarafından hem de "Yaa öyle herkese iyilik yapmayacaksın işte" denilerek öldürülen şöför Oğuz Erge’yi analım.
Olaylar böyle uzaya uzaya gidiyor.
VAHİM TABLO
Suç kaydı olanlar elini kolunu sallayarak geziyor evet, ortada kimilerinin iddia ettiği gibi bir ‘cezasızlık algısı’ falan yok, cezasızlık var. İnfaz yasası ile ilgili bir sorun var.
“Yatarı yok” diye bir olgu var mesela. Cezası üç yıla kadar olan bir suç işlersen müjdeler olsun. Cezaevine girmiyorsun.
Kasten birinin suratına yumruk attın mesela. Hatta bu bir kadın. Müjde, tutuklanmıyorsun. Çünkü bu tutuklama gerektiren suçlar arasında yok.
Ama düşünce özgürlüğü var, ifade hürriyeti var diye devletimizin ve çoğunluğumuzun hoşuna gitmeyen bir hal ve gidiş içine girdiysen, dikkat etmelisin. Çünkü kah tivitlerinden kah başka bir suç isnadından içeri alınabilirsin.
Cezaevlerinde yatacak yer yok, doluluk had safhada. Bu yüzden adi suçlar basit kusurlar gibi muamele görüyor. Af üzerine af çıkıyor. Ve her seferinde sadece gasp silahlı yaralama, taciz, tecavüz suçluları salınıyor. Böyle hukuk devleti olur mu? Sen kimin adına kimi affediyorsun? O kadar yücegönüllü isen kendine karşı işlenen suçları affetsene!
Bitmedi.
Bazı siyasilerin basbayağı mafya işleri yapan adamlara verdikleri referanslar, yoksul, doğru dürüst aile denetimi olmayan gençleri çeteler içinde bir hayat alanı bulmaya itti. Elinde silahla ‘Ölürüm Türkiyem’ videoları çekenler furyası vardı bir ara, şimdi onlar uzmanlaştı, adam vuruyor, polise meydan okuyor, savcı dövüyor.
Eyy toplum, eyy milletim, ey devlet.
Dilan Polat ve Engin Polat’ın "Çok da bir şey yapmamışlar yaa, vergi kaçırmışlar" denilerek savunulduğu ve tahliye edildiği bir yerde, adi suç işleyenlerin sürekli affedilerek dışarı çıkarıldığı bir sistemin ciddi çelişkileri var demektir. Bu çelişkiler işte, sokağın üç gramlık ahlakını da kaybetmesine yol açıyor.
NEDEN BÖYLE OLDU?
Adaletsizlik, kötülük yapanın yanına kâr kalması ve bunun aleni görüngüleri toplumdakişahsi yırtma heveslerini/bencil sınıf atlama hülyalarını tetikler. Bu tetiklenme sonuçsuz kaldığında heves ve hülya yerini öfkeye bırakır. Öfke ile yoksulluk sağlam bir ahlaki/dini temeli olmayan insanlarda seçenekleri epey daraltıyor. Ya şiddet eğilimi perçinleniyor ya da madde bağımlılığı devreye giriyor.
Öğretmenin değil kaçakçının örnek alındığı bir ülkede her tür yozlaşma mümkün ve yakındır.
Maalesef artık öğretmenler örnek alınmıyor. Hem sistem onlara gereken değeri vermediğinden, hem de mesleğinin gereği fedakarlığı yapmaya hazır olduğu için sadece o bölümü kazandığı için ‘mecburen’ öğretmen olanlar yüzünden.
İnsanları suç işlemeden önce tutan, edep erkan içinde olmaya sevkeden yapılar çöktü. Toplumun, belirli normlara uymaya rıza gösteren insanlardan, belirli değerlere uygun yaşama noktasında mutabakata varmış topluluklardan oluştuğu gerçeği unutuldu.
Din nasihattir diye bir hadisi şerif vardı.
Şimdi kimse kimsenin nasihatini dinlemeye değer bulmuyor.
Büyük yolsuzluklara ses çıkarmayan, büyük çalan adamlara el ovuşturarak yanaşıp üniversiteli çocuğun piersinginde büyük günahlar gören sözde kanaat önderleri ve ağır ağabeyler yüzünden olabilir mi?
Mahalle bitti. Mahalle kavramı ‘baskı' ile ya da TV dizilerinde sürekli dedikodu yapan ‘meraklı Melahat’ gibi olumsuz tiplemelerle özdeşleştirilerek gayet kasıtlı biçimde elimine edildi. Mahallenin birey üzerindeki denetimi tukaka edilerek sıfırlandı.
’Tarîkatler’ bitti. Hem bu türden yapıları her türlü kötülüğün anası gibi göstermeye ahdetmiş İslamofobikler yüzünden hem de kendileri yüzünden. Başlıbaşına bir iç eğitim, vermekle, nefs terbiyesi yapmayı öğretmekle memur olması, tasavvufun bilgeliğini kemâlata erme yollarını tedris ettirmesi gereken tarikatler devlete biat edip sivilliklerini kaybettikten sonra işi banka sahibi olmaya, devlette kadrolaşmaya döktükleri için öyle yoksulla dışlanmışlarla da ilgilenmiyorlar pek. Gücü paylaşmakla, güçten pay almakla ilgileniyorlar.
Sekülerlere göre din artık ahlak eğitimi veremiyor hem zaten evrensel ahlak ve hukuk herkese yeter. Oysa inanın bunun kadar boş bir söylem yoktur.
Nasıl ki altılı masa şahane metinleri yazdı ama o teori, yaklaşım ve kavram bütünlüğünü kahvehanelere camilere indiremediği için günün sonunda başarısız oldu, değer eğitimi de öyle ‘evrensel değerler’ ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları’ gibi referanslarla Hannah Arendt kitapları tavsiye edilip havalı havalı göz süzüp yaa işte bak kötülüğün sıradanlığı falan denilerek olacak iş değil. Ancak yerelleştirilirse ve yerelin içinden çıkarılırsa başarılı olur.
Mahalleyi yeniden örgütleyeceksin, camiden kahvehaneden başlayacaksın eğitmeye.
Mahallenin dilinin ve kültürünün, daha doğrusu ‘kutsalının’ referansıyla örgün hale getirilmemiş bir değerler eğitiminin başarı şansı yok.
Ancak bu konuda bazı dindar vakıf ve derneklere de güvenmediğimi söylemeliyim.
Bunların en önemlileri siyasi iktidar tarafından ‘onaylanmış’ velilerin çocuklarına bakıyor resmen. Çocuklar New York’ta okuyacaklar kalacak yerleri olsun, oralarda kurda kuşa yem olmasınlardiye kurulmuşlar adeta. Bu arada evlatları kurda kuşa yem olmaya gayet gönüllü, sadece kalacak yer bulmuş oluyorlar. Böyle hizmet mi olur Allah aşkına?
Geldiğimiz nokta çok hazin.
Suriyeli bir çocuk toka satıyor diye yetişkin bir erkek tarafından metroda dövüldü yahu. Olay Suriyeli bir çocuğun başına geldi diye neredeyse oh olmuş diyenler oldu.
‘Merhamet’in Elvan gazozu gibi artık üretilmeyen, 70’li yıllara özgü nostaljik bir şeye döndüğünün farkında mıyız?
Suç kaydı olanlar olduğu gibi, henüz suç işlememiş ama suç eşiğinden içeri kaymak üzere olanların giderek kalabalıklaştığını sadece ben mi hissediyorum? Ben de oğlum da eşim de trafik zorbalarının elindeki levyelerle can vermemek için araba kullanmayı bıraktık. Bunu sadece biz mi hissediyoruz?
Alarmı henüz duymayanlar ve ‘kedidir kedi’ diye geçiştiren rahatlar yüzünden yeterli teyakkuz oluşmuyor.
Allah sonumuzu hayretsin.
Ama düşünüyorum da, neden etsin?
Anlaşmanın içeriği sonumuzu ve bugünümüzü hayırlı kılma görevinden insanlığı sorumlu tutuyorken?
Dünyada olup sınava çekilmenin nedeni buyken?
Böyle de tuhaf bir durum.