Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Orta Doğu'nun anahtarı Türkiye'ye mi verildi?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son haftalarda Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, bölge tarihinde belki de uzun zamandır görülmemiş bir yeniden yapılanma ivmesine işaret ediyor.

        Hamas’ın Gazze yönetimini tarafsız bir komiteye bırakabileceğine dair açıklamaları, Trump yönetiminin Netanyahu’ya verdiği desteği geri çekme sinyali, Suriye’de Ahmed el-Şara döneminin doğuşu ve ABD'nin yaptırımları kaldırma eğilimi…

        Haritalar aynı, ağırlık merkezi değişiyor

        Bu gelişmeler artık izole değil; birbirine zincirli ve merkezi ekseni değiştirici nitelikte.

        Bu yeni bağlamda Türkiye’nin aldığı pozisyon, klasik bölgesel güç tanımını aşarak, stratejik bir dengeleyici rolüne evriliyor.

        Ve bu rol, sadece askeri değil — diplomatik, lojistik, ve anlatı kurucu özellikler taşıyor.

        Erdoğan: Yeni dönemin eski aktörü

        Recep Tayyip Erdoğan’ın mevcut pozisyonu artık klişe haline gelmiş “stratejik pragmatist” tanımının ötesinde şekilleniyor.

        Türkiye’nin, PKK’nın kendisini lağvetmesine zemin hazırlayan çok katmanlı baskı süreci; Libya’da istikrar sağlayan Türkiye destekli yönetim; Papa’nın Ankara’ya planladığı ziyaret; ve Hamas’ın doğrudan arabuluculukta Türkiye’yi zikretmesi, Erdoğan’ın yalnızca içeride değil dışarıda da denge kuran aktör olarak yeniden konumlandığını gösteriyor.

        Fidan & Kalın: Sessiz gücün kodlayıcıları

        Bu yeniden yapılanmada iki isim parlıyor: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın.

        Hakan Fidan, MİT'teki geçmişinden taşıdığı diplomasi-ötesi ağlar ve istihbarata dayalı gerçekçi zeminlerle hareket ediyor.

        İbrahim Kalın ise kültürel diplomasi, Batı dillerinde müzakere ve İslam coğrafyasında itibar yönetimi konularında benzersiz bir denge kurucu olarak öne çıkıyor.

        Türkiye bugün, hem Hamas'la hem İsrail'le konuşabilen, hem Rusya-Ukrayna görüşmelerine ev sahipliği yapabilen, hem de Hindistan-Pakistan arabuluculuğunu üstlenebilen tek bölgesel güç konumunda.

        Süpriz değişken : ABD-İsrail gerilimi

        Trump yönetiminin Netanyahu’ya yönelik sert uyarıları artık kulis bilgisi değil, resmi dış politika açıklamaları seviyesine yükseldi.

        Channel 12 News’e göre ABD'li yetkililer rehinelerin ailelerine doğrudan şu mesajı iletti:

        “Bu savaşı sürdürmenin bedeli artık sadece rehinelere değil, tüm İsrail’e yük olacak.”

        Bu açıklama, yalnızca Gazze'yi ferahlatmaz. Netanyahu'nun frenlenmesi, Suriye’de Şaraa yönetimi için bir nefes alma alanı yaratır.

        Çünkü İsrail, Suriye'deki Dürzi topluluklarını isyana teşvik ederek ülkenin içini parçalamaya çalıştı.

        İnşa edilebilir ve kendine yeten bir Şaraa dönemi; Türkiye’nin hem güvenlik hem diplomasi alanında destek verdiği bir süreci ifade eder.

        Bu da Ankara'nın bölgesel rolünü yalnızca denge değil, istikrar sağlayıcı bir merkez haline getirir.

        Suriye: Şara ve yaptırımların gölgesinde beliren ışık

        Trump yönetimi, Suriye'deki yeni lider Ahmed el-Şaraa ile ilişkilerin normalleşmesini açıkça gündeme aldı.

        Reuters’e göre: “Washington’ın yaptırımların hafifletilmesine kapı açacak koşullar sunduğu, yeniden yapılanmada Çin yerine Batılı firmaların önceliklendirildiği” bildiriliyor.

        Bu, klasik Esad dönemi dengelerini yıkan, yeni bir “Onaylanmış Sünni Arap teknokrat” senaryosudur.

        Ve Türkiye, bu senaryoda pozisyonunu değiştirmiş, zoraki müttefik ekseninden, kontrollü ‘yeniden inşa’ aktörlüğüne geçmiştir.

        Sonuç: Türkiye anahtar ülke mi, yoksa part-time babysitter mı?

        Bu sorunun net cevabı için zaman erken olabilir.

        Ancak mevcut gelişmeler, Türkiye’nin sadece rol almadığı, rol tarif ettiği bir evreye girdiğini gösteriyor.

        Trump’ın Gazze, Suriye ve Suudi Arabistan arasında yeni bir Ortadoğu hattı kurma çabasında; Netanyahu’nun dış politikadaki etkisizleştirilmesinde ve Filistin’de yeni bir uzlaşı ihtimalinin belirdiği bu dönemde, Türkiye’nin sessiz fakat stratejik hamlelerle bu masada olduğu görülüyor.

        Bu bir tesadüf değil, çok katmanlı stratejik kazanımın sonucudur.

        Ve evet, Ortadoğu’nun anahtarı Türkiye’ye verilmiş olabilir.

        Ama mesele bu anahtarla ne yapılacağı. O anahtar kapıları açmak için mi kullanılacak yoksa beklentileri kilit altında tutmak için mi? Umut edelim de tercih ilk seçenekten yana olsun.

        Kaynaklar

        - Channel 12 News, İsrail

        - Reuters, 13 Mayıs 2025

        - Michael Arizanti Twitter açıklamaları: https://twitter.com/MArizanti/status/1922396994749731294

        - JPost & Axios diplomatik kulis analizleri

        - Serbestiyet Web, 13 Mayıs 2025