Türkiye açısından artık terör örgütü değil
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında dün yapılan MGK toplantısında Türkiye'nin önümüzdeki 5 yılda uygulayacağı ulusal güvenlik siyasetini ve tedbirleri içeren her türlü iç güvenlik, dış güvenlik, askeri güvenlik, bilgi odaklı harekâtlar, hibrit saldırılara yönelik yol haritası niteliğindeki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) onaylanarak yürürlüğe girdi. Kabul edilen MGSB'de en çok merak edilen hususlardan biri de Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ), Esad yönetimini devirerek Suriye yönetimini ele alması ve HTŞ ile yürütülecek ilişkilerin niteliğiydi. Daha net ifadeyle birçok ülkeyle birlikte Türkiye'nin de terör örgütü olarak kabul ettiği HTŞ'nin ülkemizin ulusal güvenliği açısından değerlendirilmesiydi. Habertürk'ten Bülent Aydemir yazdı..

MGK toplantısının ardından yapılan açıklamada Suriye’deki yeni yönetime ilişkin şu değerlendirmelere yer verildi: “Suriye'deki yeni yönetimin, devletin egemenliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ile ülkedeki tüm etnik, dini ve mezhebi grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması hususundaki iradesine, Suriye'nin yeniden inşasına, Suriye halkının huzur ve refaha kavuşmasına tam destek verileceğinin bir kez daha teyit edilmiştir."
YENİ SURİYE YÖNETİMİYLE İLİŞKİLER
Suriye’de 30 yıldır ülkeye hükmeden Beşar Esad’ın devrilmesiyle yeni bir durum ortaya çıktı. Bu doğrultuda Türkiye’nin savunma, güvenlik parametrelerini yeniden belirlemesi ve önüne çıkacak fırsatlara ilişkin öngörülerde bulunması gerekiyordu.
En kritik hususlardan biri de birçok ülke tarafından terör örgütü olarak görülen HTŞ ile ilişkilerin nasıl geliştirileceği, Suriye sahasından gelecek tehditlerle mücadelenin nasıl yapılacağı, HTŞ ile PKK/YPG’nin ilişkilerinin doğuracağı sonuçların Türkiye’ye yansımaları olacak. Düzensiz göç meselesi, sığınmacıların ülkelerine geri dönüşü, bölgede değişen demografik yapıyla ilgili de atılacak bazı kritik adımlar bulunuyor.
MGSB’DEKİ TEHDİTLER
Türkiye’nin güncellediği ve önümüzdeki 5 yılda uygulanacak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi açısından, Suriye’de etnik temelli bölücü terör örgütü PKK/YPG’nin yol açtığı tehditler ABD desteğiyle başka bir noktaya evrilmiş durumda. YNK, PDK, YPG ve Suriye Demokratik Güçleri, sözde Kürt halkının bekası ve artan soykırım ve kapsamlı işgal saldırıları tehditlerine karşı tek çatı altında birleşti. Peşmerge Ordusu ve Rojava Ordusu’nun birleşmesiyle askeri sayı 700 bin gibi rakamlara ulaştı.
ABD’nin Doğal Kararlılık Harekatı (Operation Inherent Resolve) raporları dikkate alındığında, DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu Misyonu çerçevesinde, Suriye’deki varlığı ile terör örgütüne desteğe meşruiyet ve kalıcılık kazandırmak isteyen ABD’nin, ESSA (Doğu Suriye Güvenlik Alanı) kavramıyla belirlenen sınırlar içerisinde kalan ve örgüt için hayati önem taşıyan petrol sahalarının güvenliğinin sağlanmasını önceliğine aldığı, askeri terminolojideki ESSA’nın kullanım süresinin operasyonun süresi ile sınırlı tutulmasına rağmen ABD güçlerinin DEAŞ ile mücadele söylemi üzerinden ESSA tanımını belirsiz bir süre devam ettirerek Suriye’deki varlığını normalleştirmeyi ve taraflara kabul ettirmeyi hedeflediği değerlendiriliyor.
YABANCI TERÖRİST SAVAŞÇILAR
MGSB’de yabancı terörist savaşçılar tehditler arasında sayılıyor. Ukrayna’nın da vekil güç olduğu Rusya-Ukrayna Savaşı, sahadaki güçlerin varlığı açısından değerlendirildiğinde, düzenli orduların yanı sıra yabancı (Terörist) savaşçılar, paralı askerler ya da özel askeri şirketler şeklinde çok sayıda devlet dışı aktörün sürece dâhil olduğu bir savaş görüntüsü veriyor. Son dönemde daha ziyade Ortadoğu ve Afrika özelinde askeri şirketler ve terör örgütleri bünyesinde kullanılan, “yabancı” (Terörist) savaşçıların (YTS) vekâlet savaşlarında yerinin devlet düzeyine taşınmak suretiyle daha da sağlamlaştığı bir süreç yaşanıyor.
Dünya savaş tarihi kadar eski olan yabancı savaşçılar ve paralı askerlik olgusu, yabancı terörist savaşçı ve özel askeri şirketlere evrilmek suretiyle günümüzdeki çatışmalarda kendini gösteriyor.
Devletler tarafından daha ziyade örtülü ve kısmen aleni olarak desteklendiklerinden dolayı son döneme kadar meşruiyetlerine dair bir tartışmaya rastlanılmayan bahse konu yapılanmalar, Müslüman ağırlıklı coğrafyalarda kullanılmasıyla birlikte terörist sınıfına dâhil edilerek hedef ülkeler için bir güvenlik sorunu haline getirildiler.
ULUS AŞIRI GÖNÜLLÜLER DİYE...
Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sürecinde, bölgeye giden yabancı savaşçıların terörist nitelemesinden çıkarılarak ulus aşırı gönüllüler sınıflandırmasına dâhil edilmesinin ve sağlanan desteğin alenileşmesinin Batılı ülkelerin çifte standartlı yaklaşımının bir tezahürü olduğu net olarak görülüyor. Yabancı savaşçılar arasında yer alan aşırı sağ, ırkçı ve aşırı milliyetçi kesimlerle bağlantısı bulunan gruplar ile bunların saflarında yer alan yabancı savaşçıların varlığı üzerinde duruluyor. Birçok aşığı sağ ve Neonazi grubun, mensuplarını SSCB’nin devamı olarak gördükleri Rusya’ya karşı Ukrayna’da savaşmaya teşvik ettikleri ve bu vesileyle savaş tecrübesi edinmeyi hedefledikleri anlaşılıyor.
Ukrayna’nın bazı bölümlerinin, bir dizi ırkçı ve beyaz üstünlükçü görüşe sahip aşırılık yanlılarının bir araya gelmesi, eğitilmesi ve radikalleşmesi için üs haline getirildiği görülüyor. Bu savaşçıların ileride bu tecrübelerini kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde gerçekleştirebilecekleri eylemlerde kullanma olasılıkları ise bu konudaki güvenlik endişelerini artırıyor. Rusya’nın da bu grupları desteklediği yönünde emareler bulunuyor.
TEKFİRCİ/SELEFİ SAVAŞÇILAR
Ülkemizin güneyinde çoğunluğu tekfirci/selefi ideolojiye sahip ve en doğru İslam’ın temsilcisi oldukları savıyla hareket eden örgütler bünyesindeki yabancı savaşçılar ile kuzeyinde ırkçı ve beyaz üstünlükçü örgütlerde yer alan yabancı savaşçılardan müteşekkil iki kuşağın arasında yer alması, milli güvenliğimiz açısından sorunlara yol açabilir. Diğer taraftan Rusya’nın Ukrayna’da aşığı sağ ve ırkçı gruplarla mücadelede Ramazan Kadirov liderliğindeki Çeçen savaşçıları ön plana çıkarması ve Suriye’den yabancı savaşçı aktarım planlarının varlığı, medeniyetler çatışması tezi üzerinden yürütülen Müslüman-Hıristiyan çatışması ve İslam karşıtı ırkçılık faaliyetlerine ivme kazandırabilir.
Batılı devletler tarafından vekil güçlere verilen desteğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda alenileşmesinin bu yöndeki faaliyetler için itici bir güç oluşturduğu gözlemleniyor. Vekalet savaşlarının en önemli yansımalarından biri de Suriye sahasında yaşanıyor. Son dönemde bölgede yabancı savaşçı temin faaliyetlerinde artan hareketlilik dikkat çekiyor. Bunun sonucunda rejim yıkılırken, sahada yeni bir tablo ortaya çıktı.
PKK/KCK-PYD/YPG-SDG
ABD’nin en son Suriye’de silahlı devlet dışı aktörlere verdiği destek ve onların DEAŞ karşısında en etkin ortaklarından biri olarak tanıtılması, ABD basınında ve ABD’li siyasetçiler arasında PKK/KCK-PYD/YPG-SDG terör örgütüne karşı sempatinin, uluslararası alanda kabul görmenin, görünürlüklerinin ve örgüte katılımın artmasına neden oluyor. ABD’nin sağladığı silah, finans ve istihbarat desteğiyle terör örgütü kontrol sahasını genişletip; askeri ve ekonomik gücünü pekiştirdi. Terör örgütüne ABD tarafından verilen destek, uluslararası alanda örgüte yönelik siyasi mücadeleyi de zorlaştırıyor.
TÜRKİYE’NİN HTŞ STRATEJİSİ
Heyet’u Tahrir Eş-Şam'ın (HTŞ) Suriye’deki varlığı ve geleceği, Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiye, HTŞ ile ilişkilerini ve tanımlamalarını yeniden gözden geçirerek HTŞ ile tesis edeceği ilişkilere yönelik politika belirleyecek. Geçmişte terör örgütleri arasında sayılan HTŞ, başta BM olmak üzere Batılı ülkelerin terör örgütleri listesinden çıkma hedefi doğrultusunda kendisine bağlı Kurtuluş Hükümeti aracılığıyla, radikal terör örgütü imajından kurtulmaya matuf adımlar atıyor.
HTŞ, güncel savunma stratejisini İran ve Esad rejimi karşıtlığı üzerinde konumlandırarak Batı’yı doğrudan hedef alan söylemlerden çekiniyor. Aynı zamanda Rusya karşıtlığını ise Rusya’nın rejime vermiş olduğu askeri destekten duyduğu rahatsızlıkla sınırlıyor.
HTŞ, El Kaide ve DEAŞ ile arasına mesafe koyarak Suriye’deki Batı ve NATO çıkarlarını tehdit etmeyen küresel cihat çizgisinden uzaklaşan, düşmanı olarak gördüğü Esad rejimini yıkarak arkasına aldığı halk desteğiyle meşru bir zeminde yürümeye çalışıyor. HTŞ’nin bu süreçte ne denli başarılı olacağı, büyük ölçüde Türkiye’nin dış politika hassasiyetleriyle ne kadar uyumlu çalışacağına bağlı görünüyor. HTŞ’nin bu aşamada öngörülemeyen geleceğinin, İsrail’in, Batı’nın ve Türkiye’nin tutumuyla doğrudan ilgisi var. HTŞ bir yandan Türkiye ile işbirliğine önem verirken, diğer yandan da hayatta kalma ve nüfuzunu artırmaya yönelik yaklaşım sergiliyor.
HTŞ geçmişte, Türkiye’nin yönlendirmeleri ve yer yer müdahaleleriyle kontrolü altına aldığı bölgelerden unsurlarını çıkarmıştı. HTŞ’nin bu bağlamda hala Türkiye ile ilişki sürecinin sorunsuz ilerlemesine önem verdiği, zaman zaman da tabanını memnun etmek için bağımsız hareket ettiği görüntüsü sergilemeye çalıştığı dikkat çekiyor. Suriye’nin geleceği hala belirsizliklerle dolu ve siyasi istikrar için biraz daha zamana ihtiyaç var. Bu süreçte Türkiye, HTŞ ile ilişkilerini doğru bir zeminde yürütmeye çalışacak.
MGK GENEL SEKRETERİ’NE VEDA
Dünkü MGK toplantısı aynı zamanda bir vedaya sahne oldu. 16 Eylül 2014’ten beri MGK Genel Sekreterliği görevini yürüten Seyfullah Hacımüftüoğlu, son toplantısına katıldı. Hacımüftüoğlu, ay sonunda yaş haddinden emekliye ayrılacak. MGK toplantısında Hacımüftüoğlu’na veda edildi.