AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten Habertürk'e açıklamalar
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtladı. Türkiye'nin Suriye politikasında başından bu yana bir değişiklik olmadığını söyleyen Çelik, Suriye'de en çok güvenilen ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Çelik, terör örgütü YPG/PKK'nın son kullanma tarihinin geçtiğini belirterek, terör örgütünün bölgede HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıkarmak istediklerini ifade etti. Seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini yineleyen Çelik, borçlu belediyelerde herhangi parti ayrımı yapılmadığını bildirdi. Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tekrar aday olacak mı sorusuna karşılık olarak da "Cumhurbaşkanımızın millete hizmet etmesini arzu ederiz. Şu anda dünyada demokratik seçimle seçilmiş, en çok kriz çözmüş kişi sayın Cumhurbaşkanımız. Bu Türkiye için mücevher değerinde" cevabını verdi
Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten açıklamalar...
Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
"HTŞ ÖNCE KENDİSİNİ SAVUNMA İÇİN POZİSYON ALDI"
Herkesin bildiği, artık televizyonlarda ezberlediği bir sürü gücün konuşlandığı durum vardı. Asıl HTŞ'nin çıkış yeri İdlib'di. İdlib'de gerginliği azaltma bölgesi vardı. Rejim adına orada bulunanların saygı göstermesi gerekiyordu. Uzun zamandır olan bir şey vardı. Rejim İdlib'te gerginliği azaltma bölgesine saygı göstermiyordu. Biz de oradaki unsurlara 'daha fazla kan dökülmesin' diyorduk. Onun için Esad'la görüşmek istiyorduk. İdlib'deki güçler bir noktaya kadar sabrettiler. 'Herhangi bir hareketlilik içine girmiyoruz ama rejimin saldırıları devam ediyor' diyordu. HTŞ önce kendisini savunma için pozisyon aldı. Daha sonra dokunulmaması gereken rejimin ele geçirdiği yerlere geri almak için hareket ettiler.
"ASLINDA REJİM ORDUSU KENDİ BÖLGESİNİ SAVUNMA BAKIMINDAN ANA UNSUR DEĞİL"
Burayı çok kolay alınca ilerlemeye başladılar. Görüldü ki, rejim ordusunun herhangi şekilde savaşacak kapasitesi kalmamış. O kadar süratli ilerlenildi ki, ne bir rejim unsuru direniyor ne başka bir şey direniyordu. Aslında rejim ordusu kendi bölgesini savunma bakımından ana unsur değil. Onun yerine savaşan vekil güçler ana unsurları oluşturuyormuş. O destekleyen unsurlarda da geri çekilme olunca rejimin mücadele etme kapasitesinin olmadığı görüldü. Esad'dan yapılan açıklamada 'Bana tek tek mevzilerin çökmeye başladığını söylediler. Ruslar organize ettiler Suriye'den çıkmamı sağladılar' dedi.
"SAATLER İÇİNDE HARİTA DEĞİŞİYORDU"
Biz mevcut mutabakatlara uyulsun, bir siyasi çözüme kavuşulsun istedik. Çağrıların anlamı buydu. CHP Lideri Özgür Özel anakronik tutumu devam ettiriyor. Bizim açıklamamızla sayın Özel'in çağrı yaptığı zaman gerçeklik değişmiş. O saatten sonra yapılan çağrıya Esad bile şaşırmıştır. Saatler içinde harita değişiyordu. Bu rejim unsurları bundan sonra ne için savaşacaklar? Halkın desteği kaybedilmiş, Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve HTŞ'ye kadar gruplar var. Aradan 13 yıl geçmiş. Esad'ın şimdiye kadar niye gitmediğine şaşırmak lazım. Ona verilen destekler belli.
"ALTTAKİ DESTEK ÇEKİLİNCE AYAKTA DURAN YAPI DARMADAĞIN OLDU"
Hizbullah'ın Lübnan'a odaklanması gibi sahada değişen bir gerçeklik var. Alttaki destek çekilince ayakta duran yapı darmadağın oldu gitti. İstihbarat başkanı, kardeşi Mahir'in kaçışından bahsediliyor. Demek ki katliam rejiminin ana kolonları durumu görüp kendilerin B planını yapmışlar. Nihayetinde onlar da ipin ucunu bırakmış. Türkiye HTŞ'yi destekledi, HTŞ'ye Türkiye'ye 'bu saldırıları yap' şeklinde iddialar var. Kesinlikle böyle bir şey sözkonusu değil. Biz 'daha fazla kan dökülmesin, siyasi bir çerçeve çıksın' dedik. Esad buna yanaşmadı.
"ESAD'IN HALKA DAYANAN BİR ÜLKE KURMASI GEREKİYORDU"
Hitler'le ilgili filmlerde görürsünüz. Brifing verirken 'Şu ordu harekete geçsin' der, 'emredersiniz' derler, dışarı çıkıp 'Yahu böyle bir ordu kalmadı' denir. 'Niye söylemediniz' denince 'söyleyemedik' derler. Esad halka dayanan bir ülke kurması gerekiyordu. Halka rağmen bir iş yaptı. Arap Baharı başladığında büyük dalga oluşturup bölge ülkelerini altüst edeceğine dair değerlendirme yaptık. Sayın Cumhurbaşkanı birtakım telkinlerde bulundu; 'reformlar yapın, bu dalgayı kırılmalar, dağılmalar, çökmeler olmadan halledin' diye. Sayın Cumhurbaşkanımız Esad'a da bu telkinde bulundu. Esad bunların bir kısmını kabul etti. Türkiye'den oraya heyetler gidip gelmeye başladı.
"ASTANA VE CENEVRE SÜREÇLERİ BİRBİRİYLE ÇELİŞEN SÜREÇLER DEĞİLDİ"
Cumhurbaşkanımızın Esad'a söylediği konulardan bir tanesi de 'Suriye'deki Kürtlere vatandaşlık ver eşitlik ver' demişti. Bugün Suriye Kürtleri diyerek PKK/PYD terör örgütünü savunan siyasi çizginin gündeminde böyle bir değerlendirme yoktu. Astana ve Cenevre süreçleri birbiriyle çelişik süreçler değildi. Bunların hepsini Suriye'deki yerel durumu gerçekleştiriyoruz dedik. Farklı bakış açıların farklı mekanizmaları vardı. İkisinde de yer alan tek ülke Türkiye'ydi. Bununla ilgili defalarca görüşmeler yapıldı. En başta Cumhurbaşkanımız bu telkinleri yaptığı zaman o adımlar atılabilmiş olsaydı, bu kadar kan dökülmeyecekti. Biz Arap Baharı dalgasını görüp de Suriye ile görüşmeye başladığımızda ABD'den gelen tepki 'haydut bir devletle görüşmeyin' olmuştu. Eksen kaymasıyla ilgili propagandanın en zirveye çıktığı konulardan birisi bölge halklarını korumak üzere geliştirilen inisiyatif çerçevesinde Esad'la yapılan görüşmelerdi. Daha sonra John Kerry gitti oraya ziyaret etti. Cumhurbaşkanımızın 'sahada kan dökülmesin' dediği gerçeklik ile Özgür Özel'in yaptığı çağrıdaki gerçeklikle birbirinin ilgisi yok.
"REJİMİN YAPTIĞI SALDIRILAR İÇİN İÇİN KAYNAYAN BİR KOZA GİBİYDİ"
Bu unsurlarla yani HTŞ, Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ile ilişkisi olan tek ülke Türkiye. İkincisi Türkiye'nin şöyle ayrıcalığı var, Türkiye Suriye halkının gerçekten desteklediği muhalif gruplarla temas kuran ülke. İlk başta Esad'a muhalif olanların tamamı bir müddet sonra 'Esad buradan gitmiyor' diye pozisyon değiştirdiler. İlk baştan itibaren 'Esad bu şekilde devam etsin' diye tutum içinde olmadık. İstihbarat örgütleri görüşüp ajanda olgunluğu oluşturacaktı. Dışişleri Bakanları görüşülecek sonra Cumhurbaşkanımız onay verirse Esad'la görüşmeler gerçekleşecekti. Yoksa 'kan dökmeye devam edin' değil. Cumhurbaşkanımız net ve sabit durdu. 'Esad yaptığı katliamlara devam etsin biz de onu kabil-i muhatap şekilde görelim' şeklinde değil. Rejimin yaptığı saldırılara bakın. İçin için kaynayan bir koza gibiydi.
"HADİSENİN EN ZOR ZAMANINDA BİLE TÜRKİYE TUTUMUNU DEĞİŞTİRMEDİ"
Trump'ın açıklamalarına baktığınızda gayet temkinli ne olacağını öngörmeye çalışan biraz da Türkiye'nin yol göstericiliğini talep eden bir tavır. Bu konuda en net tutum Türkiye olduğu için. Bütün muhalif grupların tamamıyla teması olan tek ülke Türkiye olduğu için bu tablo ortaya çıktı. Şimdi hem Suriye hem Türkiye bayrağını taşıyorlar. Niye başka bir ülkenin bayrağını taşımıyorlar. Yayınlarda da gördüğünüzde Türkiye ve Cumhurbaşkanımızla ilgili ilgi ve alakanın ne kadar yüksek olduğunu görüyoruz. Hadisenin en zor zamanında bile Türkiye tutumunu değiştirmedi. Katliam şebekesinden kaçanlara en büyük desteği ve korumayı Türkiye sağladı.
"BİZ SAHAYI ANKET FİRMALARINDAN DAHA İYİ GÖRÜYORUZ DEMİŞTİM"
Ölümlerden kaçanlarla ilgili olarak siyasetin ağır gündemi vardı. Birtakım faşizm üslubu üzerinden ırkçılık yapanların anketlerde yükselişlerinden bahsediliyordu. Hatta sayın Kılıçdaroğlu'nun önde olduğuna dair bir sürü anket yayınlandı. Biz sahayı anket firmalarından daha iyi görüyoruz demiştim. Türkiye'nin politikasının 14-28 Mayıs seçimlerinin kaybedilmesine yol açacak kadar büyük siyasi dalga oluşturulduğuna dair büyük mutabakat varken en kritik zamanda Cumhurbaşkanımız 'Asla ölüme gönderemem sahip çıkmaya davam edeceğiz' demiştir. AK Parti'nin siyasi yürüyüşünde, Cumhurbaşkanımızın siyasi yürüyüşünde bile isteye alınan risklerden biriydi. Rejim esasında Lazkiye merkezli alana sıkışmıştı. Biraz Şam'da vardı. Aşağıda Amerikalıların grubu vardı. Sonuçta rejimin sosyolojik bir desteği yoktu. PKK'yla ilgisi olmayan büyük bir Kürt kitlesi var. Araplar ve diğer bütün unsurlar, mezhepler, Türkmenler bir araya gelince büyük bir sosyolojik yekün oluşturuyordu. Oradaki Nusayrilerin bu olaylarda hiçbir günahı yoktu ama orada bir azınlığa dayanıyordu rejim.
"NETANYAHU BÖLGE SAVAŞINI TETİKLİYOR"
7 Ekim olayları olduktan hemen sonra Netanyahu herhangi şekilde savunmadan bahsetmedi. 'Bölge haritaları değişecek' dedi. Ondan sonra arz-ı mevud'dan, Davit koridorundan bahsetti. Bir açıklama daha yaptı 'Bakın dediğim çıktı, Lübnan, Suriye, İran eski gibi değil' dedi. Netanyahu'nun yaptığı bütün sureci bahane ederek yeni işgal politikası olduğu ifademizin teyididir. Lübnan'ı bombalıyor, Gazze'de soykırım gerçekleştirdi. 1967'den beri işgal altında tuttuğu Golan tepeleri var. Kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasını ihlal ederek Hermon dağının arkasına geçti. Savunma Bakanı Hartz, 'Buradaki yerleşimler için teşvik uygulamasına geçeceğiz' dedi. Burada teo-politik dediğimiz bölgeyi altüst edecek planların konuşulduğu belli. İsrail Ordu Radyosu 'Biz Suriye'nin askeri kapasitesini yüzde 70-80'ini yok ettik' diyor. Bölgede kendi güvenliğini sağlayacak ülkeler olmadığı zaman geçmişte Afganistan gibi tabloların oluşması muhtemeldir. Netanyahu çok daha büyük bir yıkım tablosu gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu çok daha büyük sıkıntılı reaksiyonların doğmasına yol açabilir.
"BİZ SURİYE'DE KAPSAYICI HÜKÜMET OLSUN İSTİYORUZ"
Bugün üzüldüğüm bir şey oldu. Sayın Özgür Özel diyor ki, 'Suriye'deki duruma bir İsrail bir de AK Partililer seviniyor' diyor. Bu açıklama ahlaki olarak sorunlu siyasi olarak çok yanlış. Bu derece vahim bir açıklamanın yapılması. Biz Suriye'de kapsayıcı hükümet olsun istiyoruz. Herkesin temsil edildiği Suriye halkın iradesi ortaya çıksın. Suriye üniter bir devlet olsun istiyoruz. Terör örgütünün dayatma yaptığı tablo ortaya çıkmasın diyoruz. Bunu diyen AK Parti, genel başkanımız Cumhurbaşkanımızla Suriye'yi bombalayan İsrail'i bir tutuyor. Kuvvetlerin anlaşmasını ihlal eden İsrail'i bir tutuyor. Geçmişte CHP'de Hikmet Çetin, Şükrü Elekdağ gibi bilgece davranan, dış politikada usta sayılabilecek isimler yetişti. Şu anda bir işgalciye kazanan demek doğru mu? Bu mantıkla bakılırsa Allah göstermesin, Gazze savaşının kazananı da İsrail cümlesi çıkar buradan. Böyle saçma şey olur mu? İsrail kaos yaratarak istifade etmeye çalışıyor deniyorsa bu başka bir şeydir. Özel'in vahim cümlesi de çok başka şeydir. Başka ülke memnundur değildir bizi ilgilendirmez. Birisi çıkıp da bu cümleye karşı 'Esad'ın gitmesinden en çok üzülenler Esad'ın kendisiyle CHP yönetimi' dese buna karşı çıkarım. Lafın nereye gittiğini bilmiyorlar. Böyle bir dış politika cümlesi olur mu? CHP'liler diye genel cümle kullansalar, 'CHP'li vatandaşlara saygısızlık ediyorsunuz' diye en başta ben karşı çıkarım. Kimin haddine düşmüş Türkiye ile İsrail'i yan yana getirmek, AK Partililerle İsrail'i yanyana getirmek. AK Parti ile İsrail'i Suriye'de yan yana getiren Esad rejimi ile yanyana duranlardır demektir, bu kadar net.
"ORTAK İRADE MODELİNİN ORTAYA ÇIKMASI LAZIM"
Adını nasıl koyarlar bilmem. Biz Mısır'da bunu söylediğimizde orada bir literatür tartışmasından bahsedildi. Önemli birisi dedi ki, 'Biz laikliğe siyaset-i medeniye' diyelim dedi. İslam dünyasına çok lüzumlu bir şey demişti. Halid Meşal bunu Mısır'da söylemişti. Söylediği şuydu; Sünni Şii'ye, Şii Sünniye saygı gösterecek... Bütün etnik, dini grupların bir arada yaşadığı model. Biz 'Suriye Suriyelilerindir' diyoruz. Suriye özgür, müreffeh, müstakil davranışı olan bir yer olsun istiyoruz. Ama bir tecrübemiz var. Kapsayıcı yönetim modeli çıkmazsa bu sefer maalesef kazanımlar kaybediliyor, daha büyük çatışmalar çıkıyor. Ortada ortak irade modelinin ortaya çıkması lazım.
"HTŞ LİDERİ COLANİ İLE AB İRTİBAT KURDU"
Bazı batılı ülkeler sadece şunu söylüyorlar. Suriye'nin tamamının ne olacağı umurlarında değil. Azınlık meselesine dikkat edin, diyorlar. Bunu söyleyenlerin yüzde 90'ı kendi memleketlerinde azınlık meselesini çözememiş. Bunların bir kısmı gelişmiş ülke. Siz kendi azınlık sorununu çözemezsiniz, Suriye'ye model dayatıyorsunuz. Burada etki üretmek değil Suriye'ye yardımcı olmak. Bizim yürüttüğümüz diplomasi, bütün çevrelerle, ABD ve Avrupa dahil bu istişareleri sürdürüyoruz. HTŞ Lideri Colani ile AB irtibat kurdu. Şu anda 'listede böyle o yüzden temkinliyiz ama görüşüyoruz' deniliyor. Resmi yöneticiniz görüştükten sonra bu fiilen ortadan kalkmış oluyor. Kazansa bile terörist olarak kalanlar var. Hakikati güç mü belirliyor, güç mü hakikati belirliyor. Bu ayrıca konuşulması gereken konu. Bu iki kavram ne kadar birbirine geçiyor ve sentez oluşturuyor.
"İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİMİZ SAHADAN HİÇ ÇEKİLMEDİ"
Türkiye'nin Colani ile görüşmesi, Suriye Milli Ordusu ve küçük gruplarla görüşmesi bugün değil ki. İstihbarat örgütleri hep görüşüyordu. Amerika'nın bu şekilde nitelemesine rağmen istihbarat örgütleri Amerika'nın onlarla hiç görüşmüyor mudur? İstihbarat örgütleri herhangi şekilde görüşmezse sahada ne olup bittiğini bilemez. Bizim istihbarat örgütlerimiz sahadan hiç çekilmedi. Sahadaki gerçeklik ile masadaki duruşumuz arasında senkronize bağlantı var.
"SURİYE'DEKİ İNSANLAR NORMAL BİR HAYAT İSTİYOR"
Bunu en çok arzu eden PYD/YPG, HTŞ ile Özgür Suriye arasında bir şey çıkması için. Zaten hep beraber şu anda sahada her şey mükemmel gidiyor diye bir şey yok. Türkiye'nin tutumu, istihbarat ve askerlerimizin varlığı oradan Türkiye'ye gelecek dalgayı önlemeye yönelikti. Baas rejimin kes kopyala yapıştır şekilde bir modelin yapışmaması. Büyük bir savaşın çıkmaması. İdlib'i yönetmekle Suriye'yi yönetmek ayrı kuşkusuz. Dikkat edin şunlar da saygıdeğerdir; en başta rejimden yana olan suçluların rövanşist yaklaşımla yargılanmayacağı bunu mahkemeler yoluyla yapılacağı söylenmesi. Rejimin anayasasının gözden geçirileceği söylenmesi. Hristiyanların eman altında olması, onlara kesinlikle dokunulmayacağı. Deniyor ki, 'devrimden devlete geçmemiz' lazım. Biz de 'herkesi kapsayıcı devlet modeli ortaya çıksın'. Felaket senaryosu olacak diye İsrail kazandı demek doğru ne de herşey güllük gülistanlık demek doğru. Mesele şimdi başlıyor. Söylenen sözlerden önce atılacak adımlar önemli. Esad gibi kanlı diktaröre karşı savaşmış gruplar Suriye'de birbiriyle çatışmadan, risklere girmeden bunu yaparlar dileyelim. Suriye'deki insanlar normal bir hayat istiyor. Tankı alıp manava çevirmiş. Burada diktatörün gönderilmesi başarıdır ama işin başlangıcıdır. Kötü senaryolar ortaya çıkabilir, büyük riskler vardır. Bunu Libya'da, Yemen'de gördük. Bazı Arap ülkelerinde deprem 70 defa 80 defa değişti. Bugün Suriye'nin toprak bütünlüğünü istemeyenlerin, milli egemenliğine saygı duymayanların HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyor.
"DESTEKÇİ OLUNMAYINCA BAŞKA SEMPTOMLAR ÇIKIYOR"
Bugün söylenen şeyler, Türkiye'ye verilen mesajlar gayet makul. Türkiye'nin, Suriye halkının milli egemenliği, toprak bütünlüğü bağlamında söylediklerinin takdirle karşılandığı değerlendiriliyor. Devrim yapan gruplar bir kısmı kendi tabanını ikna etti bir kısmı edemedi. Bu süreç içinde netleşecek. Bu kendi içinde evrile evrile gidecek. Bazı yerlerde bunlar gerçekleştiği zaman Batılı ülkeler 'Burada demokratik arayış var, size yardımcı olalım' demek yerine yargılayıp, dışladılar, sırf dini motife sahip olunduğu için. Kapsayıcı, inanç özgürlüğüne saygı duyan modelde destekçi olmak lazım. Destekçi olunmayınca başka semptomlar çıkıyor.
"SURİYE'NİN GELECEĞİNE KARAR VERENLER SURİYELİLER OLSUN"
Türkiye'nin buradaki büyük tecrübesi siyasi yazılım. Geleneği ile barışmış ülkeler modern siyasi yönetimin gerekleriyle kavgalılar. O zaman yönetimle sosyoloji arasında kopuş oluyor. Türkiye'nin AK Parti döneminde yaşadığı büyük dönüşüm, hem sosyoloji ile doğal bağlar kurması, geleneği ile sağlıklı ilişki kurması aynı zamanda en modern siyasi açılımlarda kapasite üretmesidir. Bu bir ilham kaynağıdır. Herkes kendi metodlarına göre uygulayabilir. Suriye'nin geleceğine karar verenler Suriyeliler olsun. Türkiye bütün deneyim ve kapasiteyle burada duruyor. Cumhurbaşkanımız demokratik yollarla seçilmiş dünyada en tecrübeli lider. Tanımadığı grup yok. Şahit olduğu olaylar, yönettiği, takip ettiği, sonuçlandırdığı olaylar belki 200 yıllık zaman dilimine sığacak bir şey. En son Somali ile Etiyopya arasındaki uzlaşma. Muhataplığı göz hizasındadır, yukarıdan bakmak değildir. İşbirliği olsun, kazan kazan modeline geçilsin. Herkesin egemenliğine, ulusal onuruna sahip çıkılsın, dediğimiz budur. Burayı uydu devlet haline getirelim diyenler her zaman zararlı çıktı. Biz herhangi bir yerin uydu devlet, çökmüş devlet olmasını istemiyoruz. Eşit ilişki kuralım ve birbirimize yardımcı olarak bu yolu yürüyelim.
"CUMHURBAŞKANIMIZIN SİYASİ TECRÜBESİNİN EŞSİZ BİR TARAFI VAR"
Ruslarla iyi bir diyalog geliştiriyor muhalif gruplar. 'Temas kurduk' deniyor. Bir diyalog gözüküyor. Dünyanın birçok yerinde gördüğümüz şudur; genelde aşırı şahin ve savaşanlar sivillerdir. Savaşanlar bedel ödemişler, ülkelerine gelen maliyeti görmüşler. Batılı gözle baktığınızda bazı toplantılarda radikal olarak yaftalanacak bazı kimselerin yanına bazı toplantılarda Batılı siyasetçileri oturttuğumuzda önce hafit bir 'bu doğru oldu mu' tutuma girdiler. Buna çok şahit olduk. Toplantının sonunda, yemek bittiğinde baktık ki onlar sohbet ediyorlar. Yani dönüşme fırsatı vermek. Bu başkalaşma değil. Herhangi bir şey yaptığınızda duvar örüyorsanız, yaptığınız şey değerler açısından doğru olsa bile doğru sonuç doğurmuyor. Eğer köprü kurabiliyorsanız yürüme modelleri geliştirebiliyorsunuz. Cumhurbaşkanımızın siyasi tecrübesinin eşsiz bir tarafı var. Resmin bütün taraflarıyla görüşen yegane lider Cumhurbaşkanımız.
"ONURLU VE GÖNÜLLÜ DÖNÜŞ DEDİK"
O kadar katı değil. Tabii ki geri dönüş politikası var. Biz 'bu insanlar katliamdan kaçıyorlar' dedik. Cumhurbaşkanımız 'Suriye'nin içinde güvenli bölge oluşturalım' dedi. Obama'nın iki tane kırmızı çizgisi vardı. Esad rejimi hava kuvvetlerini kullanırsa vuracağım dedi, Esad rejimi hava kuvvetlerini kullandı ama vurmadı Obama yönetimi. Kimyasal silah kullanırsa vururum dedi Obama. Kimyasal da kullanıldı ama Obama yönetimi vurmadı. Uçuşa yasak bölge olsaydı, Obama verdiği sözü tutsaydı, kalkan oluşsaydı bu göç meselesi ortaya çıkmayacaktı. Kobani meselesinde Obama, Cumhurbaşkanımızı aradı 'Kobani düşüyor, bunlar için ne yapıyorsanız yapın' dedi. O zaman Kuzey Irak'takilerin Kobani'ye yardım etmek için koridor açıyoruz ama PKK bunu engelledi. Rudow Haber Ajansı'nda bile Kuzey Irak'taki peşmerge Kobani'ye yardım etmeye gidiyor PKK bunu engelliyor diye haber çıktı. PKK'nın umurunda değil Kürtler. Kürt çocukları PKK'nın umurunda değil. Burada birçok Batılı devletin farklı hesabı var. Şimdi de bugün Fransa adına yapılan açıklamayı gördüm. Herhangi şekilde Suriyelileri düşünen yok. Suriye'deki Fransız etkisini düşünüyor. Suriye'nin içindeki grup A devletine, öteki B devletine bir diğeri bize yaslanıp da iş yapmasın. Suriye'nin patronu olmasın, Suriyeliler patron olsun. Cumhurbaşkanımız eşsiz duruşuyla Suriye halkının tamamının yanında olduğunu göstermiştir. Gelinen noktada şu anda Baas rejiminin benzeri nerede var? PYD/YPG bölgesinde var. Baas rejiminden kalan en önemli artıklardan bir tanesi. Onurlu ve gönüllü dönüş dedik. Güvenliğin sağlanmasıyla ilgili çalışmalar yapılıyor. Orada aynı zamanda bir ekonominin oluşması. Tarım yapıyorsa, zeytin yetiştiriyorsa. Onlar da ilk aldıkları kararla maaşlara yüzde 400 zam dediler. Türkiye'nin onlara yardımcı olabileceği bir sürü şey var. Modeller üzerine çalışılır. 'Arkanızdan kapıyı kapattık' denmez. Biz sadece geri dönüşle ilgili konuşuyoruz. Bugün bir ülkenin yetkilisi 'Bu iş daha bitmedi' diyor. Ne demek istiyor? Neden bahsediyor? Yüzde 100 doğru olduğunu söyleyebilirim; YPG/PYD adına konuşan birisi 'Esad rejimi göçtükten sonra Türkiye'de bizi sıkıştırıyor DEAŞ mevzi kazanmaya başladı' diyor. O DEAŞ unsurlarının PKK'lılar olduğuna hiç kuşkum yok. DEAŞ elbisesi giymiş PKK'lılar. Batı onları DEAŞ kreşi işletsin diye bekçi olarak değerlendirmiş ya. Biz çok geçmiş zamanlarda birisini yakalıyoruz. Adam terörist olarak PKK'da faaliyet gösteriyor daha sonra DEAŞ'ta faaliyetlere katılmış aynı zamanda AB üyesi bir ülkenin istihbaratıyla bağlantılı. YPG/PYD'nin şu anda elinde tek koz ne? Orada yaptığı uygulama mikro Baas rejimi. Rakka'da ne işi var? Kürtler, Araplar, Türkmenler herkes kadim yerlerinde otursun. Nasıl ki DEAŞ Arapları temsil etmiyorsa PKK Kürtleri temsil etmiyor.
"HTŞ İLE SURİYE MİLLİ ORDUSU ARASINDA ÇATIŞMA ÇIKSIN İSTİYORLAR"
İki şeye oynuyorlar Türkiye-İsrail arasındaki gerilimi YPG, Suriye'ye taşımak istiyor. HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyorlar. Bir gün Meclis'te konuşurken bir milletvekili çıktı, DEM Parti'nin seleflerinden bir parti. Orada bunların nasıl demokrasi kurduklarını söyledi. Cumhurbaşkanımızı suçladı. Cumhurbaşkanımız 'Suriyeli Kürtlere eşit vatandaşlık ver' derken, o zaman bunların gündeminde Suriye Kürtleri diye konu yoktu. Suriye Milli Ordusu Deyrizor'a ilerlerken YPG'ye ilerlemesin diye Amerikan uçakları iki köprüyü havaya uçurdu.
"SURİYE'DE EN GÜVENİLEN ÜLKE TÜRKİYE"
Biz Cumhurbaşkanımızla ilgili kanaatimizi yabancı devlet başkanlarının iltifatlarına ya da yergilerine göre yapmayız. Bugün Özgür Özel ona da değinmiş. Siz Suriye Milli Ordusu'na konuşun 'en güvendiğiniz ülke kimdir' diye sorun. Ellerinde Türkiye bayrağı var. Kutlama yapan insanların elinde Suriye ve Türk bayrağı var. Bu eylemi gerçekleştirenlerin sosyolojik zemini en önemli dost ve kardeş olarak Türkiye'yi görüyor. 'Bunun arkasında Türkiye var' anlamına gelmez bu.
"İSTİHBARAT ARŞİVLERİ ÇIKSIN ESAD'IN İSRAİL'LE NE KADAR İÇLİ DIŞLI OLDUĞUNU GÖRECEĞİZ"
HTŞ bu işi nasıl yaptı? deyip birileri 'Arkasında Türkiye ya da CIA vardı' demeye getiriyor. Rus ve İran desteği gelmeseydi Suriye'ye çok önce yıkılacaktı. Esad farklı tavır alsaydı bu tablo hiçbir zaman görünmeyecekti. Farklı mezhep gruplarını tahrik etmek için birtakım görüntüler yayınlanıyor. Birisi gitmiş Hz. Zeyneb'in türbesine saygısızlık ederek aklınca İran'a mesaj göndermeye çalışmış. Bunlar ya başka ülkelerin istihbarat elemanlarıdır. Ya da bu devrimi gerçekleştiren gruplar içinde çatışma çıkarmaya çalışan görevlilerdir. Bu PKK'dan da DAEŞ'ten de çıkabilir. Hz. Zeyneb'in türbesi bizim yüreğimizin titrediği mekândır. Bunlar bilinen provokasyonlardır. İstihbarat arşivleri çıksın Esad'ın İsrail'le ne kadar içli dışlı olduğunu göreceğiz. Cumhurbaşkanımız bir diplomatla konuşurken, muhatabı 'Esad direniş cephesinin yumruğudur' dedi. Cumhurbaşkanımız 'Herhangi İsrail saldırganlığa karşı bu yumruğun çalıştığını gösterebilir misiniz' dedi.
"PYD'NİN SON KULLANMA TARİHİ GEÇTİ"
Yukarımızda bir savaş var. Aşağıda askeri hareketlilik oluyor. Bütün bu süre içinde TSK'nın ortaya çıkan çatışmalarla ilgili analizleri yüksek isabete sahip. Hangi harekatın nasıl sonuçlanacağına dair değerlendirmeleri de son derece yüksek isabetle tespit edildi. Silahlı kuvvetlerimizin bu kapasitesiyle gurur duymak olur. Rafta bir ürün olur, son kullanma tarihi geçmiştir. PYD böyle bir şey. Son kullanma tarihi geçti ama rafta duruyor. Muhtemelen mevzuyu buraya getirecekler, 'bunlara herhangi şekilde dokunmayın' dediler. Bu beyanların dışında 2 gündür PYD/PKK çevresinin attığı çığlıklara bakınca, sahadaki gerçeklikte bir değişim olduğu gözüküyor. Bu istediğimiz noktada değil. Suriye'nin ordusu dışında hiçbir silahlı güç istemiyoruz diyorlar. PYD/YPG'nin böyle bir tabanı yok. Orada başka Kürt gruplar var. Bunların her biri PYD/YPG'yi destekliyor diye bir şey yok. Aktif petrol kaynakları, doğalgaz kaynakları ne hikmetse PYD/YPG'nin olduğu bölgedir.
"BİZ BAŞTAN BERİ TERÖR DEVLETÇİĞİ KURULMASINA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ DEDİK"
ABD istediğimiz noktada değil, bu söylemlerin sonuçlarını görmemiz lazım. Amerika YPG'yi vekil güç olarak kullanıyordu. Batıyı bir koalisyonda tutabilmek için 'DEAŞ'a karşı' diyordu. DEAŞ'lıların bulunduğu hapishaneye PYD/YPG bekçilik yapıyordu. Biz baştan beri terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz dedik. Bugün Suriyeliler de herhangi şekilde silahlı kuvvet istemediklerini ifade ediyorlar zaten.
"İSRAİL'İN YAPTIĞI SOYKIRIMA KARŞIYIZ"
Biz İsrail'in yaptığı soykırıma karşıyız. Birisi İsrail'e karşı mücadele ediyor diye onun katliamını görmezden gelecek halimiz yok. Sırf bu sebeple İsrail'e karşıdır diye Esad'ın katliamın kabul edilebilir bir tarafı var mı? Irak'ta, Libya'da yaşananlar Suriye'de yaşanmamalı, kimse patronluk yapmasın diye düşünüyoruz. Başkan Trump'tan gelen cümleler NATO konusunda Avrupalılara 'elinizi taşın altına sokun' yaklaşımıdır. Macron büyük gaf yapıp 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleştirmiştir' dedi. Daha sonra 'Avrupa Ordusu' lafını kullandı. Biz Avrupa'da bir yerde Boris Johnson'la karşılaştık. Johnson'a 'Avrupalılar Avrupa Birliği Ordusu kurabilir mi?' dedim. O da 'sadece 5 yıl bu ordu hangi dili konuşacak tartışılır' dedi.
"İRAN BÖLGENİN ÖNEMLİ BİR GÜCÜ"
Bütün bu tablo içerisinde bir tane kilit aktör var. Şimdi Özgür Özel diyor ya Erdoğan haksız çıktı diye. İlk andan itibaren daha bu olaylar olur olmaz hatırlayın Cumhurbaşkanımız Putin ile görüştü. Tabloyu da anlattı. Bu durumun sürdürebilir olmadığını anlattı. İran bölgenin önemli bir gücü. Türkiye burada bir sinerji peşinde. Patronaj peşinde değil.
"BİZ İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM DİYORUZ"
Akdeniz'de göndermediğiniz savaş gemisi kalmadı. İsrail'in bu soykırımı derhal durdurması lazım. Netanyahu başta olmak üzere bu soykırım suçlularının yargılanması lazım. Bu bizim temel ilkelerimizle ilgili bir durum. Bugün boş yere bu çağın Hitler'i Netanyahu demiyoruz. Biz iki devletli çözüm diyoruz. Biz siyonizme karşıyız. Bu soykırım katliamı başladığı için büyükelçimizi çektik.
"BU OLAYDAN DOLAYI OYUMUZ ARTTI YA DA DÜŞTÜ DEMEYİZ"
Emin olun bu mesele ile ilgili tutumumuz ile ilgili oylarımız düştü ya da arttı denildiğimizde dönüp ankete kamuoyu araştırmasına bakmadık. Bu olaydan dolayı oyumuz arttı ya da düştü demeyiz. Biz oy düşünecek olsaydık. 14-28 Mayıs öncesinde Cumhurbaşkanımızın o tutumu olmazdı. Ben AK Parti Sözcüsüyüm. Şu aşamadaki katılımlarla ilgili AK Parti'nin toplantılarında bir gündem olmadı. Yeri geldiği zaman bu değerlendiriliyor. Toplantıllarımızda katılımla ilgili bir konu geçmedi.
"İSRAİL PKK'YA YATIRIM YAPIYORDU"
Cumhurbaşkanı ile Bahçeli net bir şey söyledi. Biz terörsüz bir devlet istiyoruz şeklinde konuştular. Türkiye'ye karşı bu tutumumuzdan dolayı Netanyahu PKK'yı kullanmak üzere bir yatırım yapıyordu. Oğlu Türkiye'ye sosyal medyadan saldırdı. Birtakım kötü niyetli projelerin buradaki Kürt kardeşlerimizi kullanmak istediğini görüyoruz. Burada koyulan irade net bir şekilde hem Türkiye'nin içindeki hem de bölgedeki diğer insanları kasırganın dışında tutmak. PKK'dan Kürtler sorumlu tutulamaz, DAEŞ'ten Araplar sorumlu tutulamaz. Sayın Bahçeli'nin söylediği bütün Kürt kardeşlerimizi bu kötü plandan korumaktır.
"SEÇİMLERİN ZAMANINDA YAPILMASINI SÖYLÜYORUZ"
İlkesel olarak seçimlerin zamanında yapılmasını söylüyoruz. Yukarıdaki savaş, aşağıdaki Suriye durumu. Balkanlar'daki kaynama, Almanya'da erken seçim, Fransa'da başbakan bulamıyorlar. Bu tablo içinde Türkiye'ye seçime götürmek sorumlsuzluktur.
"EN ÇOK KRİZ ÇÖZMÜŞ KİŞİ SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ"
Cumhurbaşkanımızın millete hizmet etmesini arzu ederiz. Bunu partizanca söylemiyorum. 28-29 yıldır Cumhurbaşkanımızla beraber. Bu bir reel durum. Şu anda dünyada demokratik seçimle seçilmiş, en çok kriz çözmüş kişi sayın Cumhurbaşkanımız. Bunun Türkiye için mücevher değerinde olduğunu bilmek lazım. Dünya lider bulamaz iken...
"HİÇBİR BELEDİYEYİ AYIRMIYORUZ"
Bakanlıktan yapılan açıklama şu; hangi partiden olursa olsun hiçbir belediye istisna sayılmayacak. Yürütülen ekonomik programı da düşünün. Bu çerçevede bu borç neredeyse büyük oranda katlanarak gidiyor. Yapılandırın bu borcunuzu deniyor. Gayrimenkul verin deniyor. Bazı belediyeler dönmüyor bile. Şimdi burada bir Hatay Büyükşehir Belediyesi var. Bakan beyin açıklamasında gözüküyor bu. Deprem bölgesi ayağa kaldırılması gereken bölge. Belediye başkanımız hemen geliyor 'Her türlü yapılandırma teklifine açığım, bu borçlarımı ödemek için gereken adımı atarım' diyor. Yoksa bakanlığın açıklaması net; bütün belediyeler. Hazırlanan büyük eylem planı var. Bu seçimden sonra maalesef çıktı. Bugün zirve noktasına ulaştı. Seçimden sonra CHP 'siz genel biz yerel iktidarız' diyor. Sanki Türkiye'de iki tane hukuk sistemi varmış gibi. SGK kime hizmet ediyor? Vatandaşa hizmet ediyor.