Cumhuriyet'in 101'inci yılı! "Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve utkulu olacak"
Cumhuriyet'in 101'inci yılı kutlu olsun... 29 Ekim 1923'te TBMM ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ilk Cumhurbaşkanı seçilmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in ilan edilmesini Nutuk'ta anlatmıştı... İşte o günleri Atatürk'ün kaleminden okuyalım...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekli bir gecede ilan edilmedi, gerisinde yılların olayları, birikimleri, tartışmaları vardı… Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilanına giden süreci, Cumhuriyet’in ilanını, Meclis’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Nutuk’ta anlatmıştı. Cumhuriyet’in 101’inci yıldönümü dolayısıyla o satırları tekrar hatırlayalım…
Bugün Cumhuriyet’in ilan edilişinin 101’inci yıldönümü. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 29 Ekim 1923’te toplanarak, Cumhuriyet’i ilan etmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta Cumhuriyet’in ilanını detaylı bir şekilde anlatmıştı.
İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleminden Cumhuriyet’in ilanına giden yol:
“Mecliste Fethi Bey'in Başkanlığındaki Bakanlar Kuruluna ve Fethi Bey'in Kendisine Karşı Taşlamalar ve Eleştiriler Başladı
Baylar, çok geçmeden Mecliste Fethi Bey'in Başkanlığındaki Bakanlar Kuruluna ve özellikle Fethi Bey'in kendisine karşı sataşmalar ve eleştiriler başladı. Anlaşıldığına göre kimi milletvekillerinde bakan olmak isteği ve dileği artmıştı. İş başındaki bakanları beğenmiyorlardı.
Yeni seçimde Partimiz adına milletvekilliğine seçilmeleri sağlanmış olan birtakımları da Bakanlar Kuruluna karşı olan akımları körükleyerek kendi amaçlarına göre yararlanma ortamları hazırlamaya çalışıyorlardı. Karşıcıl duruma geçecekleri sezilen milletvekillerinin Meclis çoğunluğunu aldatarak, hükümete ve Meclise etkin bir durum almak amacında oldukları anlaşılıyordu.
Fethi Bey, dikkatini ve gücünü Bakanlar Kurulu Başkanlığı görevinde toplayabilmek için İçişleri Bakanlığından çekildi. Yine o gün Meclis İkinci Başkanlığı da Ali Fuat Paşa'nın çekilmesiyle boşaldı (24 Ekim 1923).
Bizimle görüşte ve çalışmada uzlaşıp birleşmeyi gerekli görmeksizin bağımsız ve gizli olarak çalışan bir grup belirdi. Bu grup temiz yürekli ve haksever gibi görünerek bütün parti üyelerine kendi görüşlerini benimsetmede başarılı olmaya başladı. Örneğin, bir parti toplantısında, İçişleri Bakanlığına Erzincan Milletvekili Sabit Bey'in ve Meclis İkinci Başkanlığına da İstanbul'da bulunan Rauf Bey'in, Meclisçe seçilmesini sağladı (25 Ekim 1923).
Oysa ben, Sabit Bey'in İçişleri Bakanı olmasını uygun görmemiştim. Sabit Bey'in kimi illerde vali olarak çalıştırılmış bulunmasını, Yeni Türkiye'nin içişlerini yeni koşullarla yönetebileceğine yeter kanıt sayamıyordum.
Rauf Bey'in de, Meclis İkinci Başkanlığına seçilmesini doğru bulmuyordum. Çünkü Rauf Bey, daha dün Bakanlar Kurulu Başkanı idi. Ne gibi duyguların etkisi altında çalıştığından dolayı Başbakanlıktan çekilmek zorunda kaldığı biliniyordu. Buna karşın, onu Meclisin İkinci Başkanlığına getirmekle, bütün Meclisin onun görüşüne katıldığını; yani, bütün Meclisin Lozan Barış Antlaşmasını yapan ve Bakanlar Kurulunda Dışişleri Bakanı olarak bulunan İsmet Paşa'ya karşı olduğunu göstermek amacı güdülüyordu.
Baylar, yeni Meclis, daha ilk zamanlarda, gizliden gizliye karşıcıllık yapan küçük bir grupça aldatılma durumuna düştü. Fethi Bey ve arkadaşları, hükümet görevlerini rahatça yapamayacak bir duruma getirildi. Fethi Bey, bu durumdan, bana birçok kez yakındı ve Bakanlar Kurulundan çekilmek istedi. Öbür bakanlar da onun gibi yakınıyorlardı.
Kötülük, hükümetin Meclisçe seçilmesinden doğuyordu. Bu gerçeği çoktan görmüştüm.
Uygulamak İçin Sırasını Beklediğim Tasarının Uygulanması Zamanı Gelmişti
Ben, Mecliste gizli ve karşıcıl bir grup bulunduğunu sezdikten, Meclis çalışmalarında duyguların etkin olduğunu gördükten ve Bakanlar Kurulu çalışmalarının her gün temelsiz birtakım nedenlerle düzeninden çıkarıldığı kanısına vardıktan sonra, uygulamak için sırasını beklediğim bir düşüncenin uygulanma zamanının geldiği yargısına varmıştım. Bunu açıkça söylemeliyim. Buna göre, şimdi vereceğim bilgileri ve yapacağım açıklamaları anlamak daha kolay olacaktır.
Baylar, Halk Partisinin Rauf Bey'i, toplantıda bulunmadığı bir sırada, Meclis İkinci Başkanlığına, Sabit Bey'i de İçişleri Bakanlığına aday seçtiği gün, 25 Ekim 1923 perşembe günüdür. O gün ve ertesi Cuma günü Bakanlar Kurulu Çankaya'da benim yanımda toplandı.
Gerek Bakanlar Kurulu Başkanı Fethi Bey'in ve gerek öbür bakanların çekilmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu ileri sürdüm. "Yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, şimdiki bakanlar yeniden seçilirlerse; bunlar, bu seçimden sonra da çekilecekler ve Bakanlar Kuruluna girmeyeceklerdir." ilkesini de kabul ettik. Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve Bakanlar Kurulunun bir üyesi olan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa bu karar dışında bırakıldı. Çünkü, ordu yönetim ve komutasının rasgele bir kimseye verilmesi doğru görülmedi.
Baylar, alınan bu kararın ve böyle davranışın içyüzü incelenirse şu sonuç çıkar: hırslı bir grubu hükümet kurmakta tümüyle serbest bırakıyoruz. Şimdiki kurulda bulunan bakanlardan hiçbiri katılmaksızın, hepsi de istedikleri kişilerden olmak üzere, diledikleri gibi bir Bakanlar Kurulu kurarak ülkenin alınyazısına el koymalarında bir sakınca görmüyoruz. Ama, Hükümet kurmaya ve kursalar bile, ülkeyi yönetmeye güçleri yetebileceğine inanmıyoruz.
Meclisi aldatmaya çalışan hırslı grup, şu ya da bu yolda bir hükümet kurmayı başarabilirse, bu hükümetin yönetim biçimini ve yönetimdeki becerisini bir süre izlemenin ve dahası, ona yardım etmenin uygun olacağı kanısına vardık. Ama, böylece kurulacak hükümet ülkeyi yönetmede ve yeni ülkülerimize doğru ilerlemede güçsüzlük ve sapma gösterirse, bunu, Mecliste belirterek Meclisi aydınlatmayı yeğ gördük. Hükümet kurmayı başaramazlarsa ortaya çıkacak düzensizlik, elbette Meclisi uyarmaya yarayacaktı. Bunalımın ve düzensizliğin sürdürülmesi uygun görülemeyeceğinden işte o zaman, işe el koyarak tasarladığım şeyi ortaya atıp sorunu kökünden çözümleyebileceğimi düşünmüştüm.
Fethi Bey'in Başkanlığındaki Bakanlar Kurulu Çekiliyor
Bakanlar kurulu ile Çankaya'da yaptığımız toplantı sonunda, yazıp birlikte imzalayarak bana verdikleri çekilme yazısı şu idi:
Yüce Başkanlığa
Türkiye Devletinin karşısında bulunduğu güç ve önemli iç ve dış görevleri kolaylıkla sonuçlandırabilmesi için çok güçlü ve Meclisin tam güvenini kazanmış bir bakanlar kuruluna kesin gerekseme bulunduğu kanısındayız. Bunun için yüksek Meclisin her bakımdan güvenine ve yardımına dayanan bir bakanlar kurulunun kurulmasına hizmet etmek amacıyla çekildiğimizi, üstün saygılarla bilginize sunarız efendim.
Baylar, bu çekilme yazısı, 27 Ekim 1923 cumartesi günü öğleden sonra saat birde başkanlığımda toplanan Parti Genel Kuruluna bildirilmiş ve saat beşe doğru açılan Mecliste okunmuştur.
Bakanlar Kurulu Aday Listeleri ve Bakanlar Kurulu Başkanlığına Seçileceği Umulan Kişiler
Bakanlar Kurulunun çekildiği belli olur olmaz Meclis üyeleri, Meclis odalarında, evlerinde grup grup toplanarak, yeni bakanlar kurulu listeleri düzenlemeye başladılar. Bu durum, Ekim ayının 28'inci günü geç vakte dek sürdü. Hiçbir grup, bütün Meclisçe kabul olunabilecek ve kamuoyunca iyi karşılanacak adları içine alan bir aday listesi saptayamıyordu. Özellikle, bakanlıklara aday düşünülürken, o denli çok, hevesli ve istek ile karşı karşıya kalıyorlardı ki herhangi birini öbürlerine yeğleyerek saptanacak listeyi kabul ettirmekteki güçlük, liste düzenlemekle uğraşanları umutsuzluğa ve kaygıya düşürdü. Gerçi, İstanbul'da çıkan kimi gazeteler, kimi kişilerin resimlerini basarak Bakanlar Kurulu Başkanlığına seçileceği umulan "sayın kişi"leri hatırlatmalarıyla dikkati çekmekten geri kalmadı. Gerçi gayretli kimi gazeteciler de 28 Ekim günü erkenden: "İstanbul'un yüzünü örten sabah sisinin ördüğü tül yeni yeni sıyrılırken; deniz, gökten, kıyılardan yansıyan renklerle boyanmış, kıpırtısız duruyorken", Marmara'nın durgun sularını yararak ilerleyen Deniz Yolları (O zamanki adı ile : Seyrisefain.) vapuruyla Kalamış iskelesine çıkıyor... Yolda Rauf Bey'e rastlıyor. Ondan sonra : "Büyük bir bahçenin içinde, güzel Kalamış köşkünün çok güzel döşenmiş süslü salonuna" giriyor ve köşkte oturan kişinin çeşitli sorunlarla ilgili düşüncesini alıyor; özellikle: "Ulusal egemenliğimizi her şeye ve her şeye (!) karşı koruyalım..." öğüdünü yayımlayarak kamuoyunu aydınlatma ödevinden üşengenlik göstermiyordu. Ama, bu uyarma ve aydınlatmalar Ankara'ya etki yapamıyordu.
Ulusal Egemenliğimizi Her Şeye ve Her Şeye Karşı Koruyalım, Diyen Kişi
Baylar, her şeye ve her şeye (!) karşı ulusal egemenliğin korunmasını öğütleyen kişi, Halifenin okşamasını "Tanrı kayrası" sayan kişidir!
Kimi gazetelerin, Konya'ya, (Ordu Müfettişliğine) atanan Fuat Paşa'nın 28 Ekimde İstanbul'a varışında onun, Rauf Bey, Refet Paşa, Adnan Bey ve daha birçok kişilerce karşılandığını bildiren tel haberleri ile Rauf Bey'le Kâzım Karabekir Paşa'nın resimlerini basarak Mondros Ateşkes Anlaşmasını ve Kars'ın kurtarılışını hatırlatmak için yazdıkları yazılar da yeterince dikkati çekmeye yaramadı.
Parti Yönetim Kurulu da Kesin Bakanlar Kurulu Listesi Çıkaramadı
28 Ekim günü geç vakitte toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu beni çağırdı. Parti Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey'di. Fethi Bey, Parti adına Yönetim Kurulunca, bir aday listesi düzenlendiğinden ve Parti Genel Başkanı olduğum için bu konuda benim de düşüncemin öğrenilmesi uygun görüldüğünden, toplantılarına çağırdıklarını bildirdi. Düzenlenen listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu, ama bu listede adları bulunan kişilerin de düşüncelerinin ve kabul edip etmeyeceklerinin sorulması gerektiğini söyledim. Bu önerim uygun görüldü. Örneğin, Dışişleri Bakanlığına aday gösterilen Yusuf Kemal Bey'i çağırdık. Yusuf Kemal Bey, bu listeye giremeyeceğini bildirdi. Bundan ve buna benzer başka durumlardan anladım ki, Parti Yönetim Kurulu da kabul edilebilecek kesin bir aday listesi düzenleyememektedir. Yönetim Kurulu üyelerine, gerekenlerle daha çok görüşerek kesin bir liste yapmalarını öğütledikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya'ya gitmek üzere Meclisten ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşalara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara'dan ayrılırken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede "bir uğurlama ve bir karşılama" başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle görüşmek için geç vakte değin orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa aracılığıyla söylettim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya'ya varınca, orada beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Fuat, Afyonkarahisar milletvekili Ruşen Eşref Beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum.
Cumhuriyetin Kurulacağını Nerede, Kimlere Söyledim
Yemek yenirken; "Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!" dedim.
Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada nasıl davranılacağı üzerinde kısa bir program saptadım ve arkadaşları görevlendirdim.
Düzenlediğim programın ve verdiğim yönergenin uygulanışını göreceksiniz.
Baylar, görüyorsunuz ki cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmaya ve onlarla görüşüp tartışmaya gerek ve gereksinme görmedim. Çünkü, onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu. Oysa, o sırada Ankara da bulunmayan kimi kişiler hiçbir yetkileri yokken, düşünce ve olurları alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını, gücenme ve ayrılma nedeni saydılar.
Cumhuriyetin Kuruluşuna İlişkin Yasa Tasarısını İsmet Paşa İle Hazırladık
O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya'da konuk idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir yasa tasarısı hazırladık. Bu tasarıda 20 Ocak 1921 günlü Anayasanın devlet biçimini saptayan maddelerini şöylece değiştirmiştim:
Birinci maddenin sonuna: "Türkiye Devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir." cümlesini ekledim.
Üçüncü maddeyi şöyle değiştirdim: "Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisince yönetilir. Meclis, hükümetin yönetim kollarını bakanlar kurulu aracılığı ile yönetir."
Bundan başka, Anayasanın temel maddelerinden olan 8'inci ve 9'uncu maddeleri de, değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:
"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi, yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine değin sürer. Eski başkan yeniden seçilebilir."
"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı, Devletin Başkanıdır. Bu kimliği ile gerekli gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder."
"Madde - Cumhurbaşkanı, başbakanı Meclis üyeleri arasından seçer. Öbür bakanları da başbakan, yine Meclis üyeleri arasından seçtikten sonra hepsini Cumhurbaşkanı Meclisin onayına sunar. Meclis toplantı halinde değilse, onaylama Meclisin toplantısına bırakılır."
Bu maddelere komisyonda ve Mecliste, din ve dille ilgili, bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.
29 Ekim 1923 Günü Halk Partisi Grubunda Yapılan Görüşmeler
Saygıdeğer baylar, şimdi, isterseniz yüce kurulunuza 29 Ekim 1923 pazartesi günü Ankara'da geçen olayı, kısaca anlatmaya çalışacağım.
Pazartesi günü öğleden önce saat onda, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey'in başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi görüşmelerine başlandı.
Başkan: "Yönetim Kurulu, Genel Kurula sunulmak üzere, hazırlık niteliğinde, bir bakanlar kurulu listesi düzenledi. Yönetim Kurulu kesin bir şey saptamış değildir. Karar sayın kurulunuzundur. Kabul ederseniz okunsun." diyerek Genel Kurula, Fuat Paşa'nın Başkan olarak gösterildiği bir aday listesi sunar. Okunan bu listede İktisat Bakanlığına aday gösterilen Celal Bey (İzmir) söz alarak, Bakanlar Kurulunun önemini belirtmiş ve kendisinin seçilmemesini önermiş. Özellikle: "Bu listede adları görülen kişiler, çekilenlerden daha güçlü değildir. Bizden gönenç ve yenilik isteyen ulus vardır. Herhalde, yeniler eskilerden güçlü olmalıdır. Seçimde ivedi göstermeyelim. Özellikle Bakanlar Kurulu Başkanı için, düşünelim." demiş.
Saip Bey (Kozan) - Meclis Başkanlığına Fethi Bey, Bakanlar Kurulu Başkanlığına İsmet Paşa seçilmelidir, demiş.
Ekrem Bey (Rize) - Yeni kurul, eski kurulun boşluğunu doldurabilecek mi? Bu konudaki düşüncelerini Başkan Paşa Hazretleri, uygun görülürse, bildirsinler aydınlanalım düşüncesini ileri sürmüş! (Ben, o sırada Mecliste bulunmuyordum).
Zülfü Bey (Diyarbakır) - Yetki, Parti Meclisinindir. Bu hak, Grup Yönetim Kurulunun değildir. Parti Meclisi toplansın! dileğinde bulunmuş.
Mehmet Efendi (Bolu) - Seçilecek Bakanlar Kurulu ancak bir ay çalışabilir. Seçimlerin böyle sık sık yenilenmesi ülkeyi ve ulusu kötü ve güç bir duruma sürükler. Bakanlar Kurulu, çekilme nedenini açıkça anlatmazsa herhangi bir Bakanlar Kurulu seçimine katılmam. Nedeni anlayalım, sonra seçelim.
Faik Bey (Tekirdağ) - Listede gösterilen kişiler öncekilerden güçlü değildir. Parti Meclisi toplanıp bu sorunu çözümlesin.
Vâsıf Bey (Manisa) - (İsmet Paşa'nın hizmetlerinden söz ettikten sonra) Ülkeyi, ulusu ne için bırakıyor? Önderlerimiz bizi aydınlatmamıştır. Sayın Başkanımız (beni söylemek istemiş olacak) bizi niçin aydınlatmıyor? demiş ve uzun bir konuşma yapmış.
Necati Bey (İzmir) - Ülkenin dayandığı kişilerin bizi bırakıp ayrılmalarını kabul edemeyiz. Sayın Başkanımız bizi aydınlatsın ve uyarsın. İçeriye ve dışarıya karşı güçlü bir Bakanlar Kuruluna kesin gereksememiz vardır.
Başkan Fethi Bey - Yönetim Kurulunun yaptığı bu liste, ne Paşa'nın ve ne de Yönetim Kurulunundur; diye bir açıklama yapmayı gerekli görmüş.
Doktor Fikret Bey (Bilecik) - Vâsıf ve Necati Beylerin görüşlerine katılıyorum. Ülke, sütliman değildir. İşleri gelişigüzel yapılacak bir seçime bırakmak olmaz. Yeterli kişileri içine alan bir kurul seçilmelidir.
Recep Bey (Kütahya) - Arkadaşlar sözlerini bitirsinler, sonra Gazi Paşa Hazretleri söylesinler (Henüz toplantıda değildim).
İlyas Sami Bey (Muş) - Sayın Başkanımız Gazi Paşa Hazretleri düşüncelerini söylesinler. Bunalımın ortaya çıktığı gün giderilmesi daha yararlıdır. Duraksama, bunalımın artmasına yol açar. Bir Bakanlar Kurulu Başkanı seçelim. Yirmi dört saatlik bir süre verelim, arkadaşlarını bulsun. Güçlü bir hükümet kurulsun.
Abdurrahman Şeref Bey (rahmetli İstanbul Milletvekili) - Kimi arkadaşlar telaşa kapılıyorlar. Bu, her ülkede olagelen bir şeydir. Hepimizin amacı yurdun mutluluğudur. Bir makine kurup tıkır tıkır işletmiyoruz. Bu da doğru. Güçlü bir hükümet nasıl bulmalı, derdi nasıl anlamalı? Anayasamızı göz önünde tutalım. Hükümetin görevini belli edelim. Meclis görüşlerini söylesin. Ondan sonra Başkan Paşamız da görüşlerini bildirsinler. Bir sonuç çıkaralım. Herkes bir işe yarar. Herkesi yaradığı işte kullanmalı. Kişilerden söz etmeyelim. Yüksek amaçlarda birliğiz. Başkan Paşa Hazretleri görüşlerini bildirsinler.
Eyüp Sabri Efendi (Konya) - Ne olursa olsun bir seçim karşısındayız. Eski Bakanlar Kurulunun, yeniden seçilse bile kabul etmemeye karar verdiklerini işitiyoruz. Bu kararı Yüksek Meclis bozmalıdır.
Recep Bey (Kütahya) - Üç ana noktadan söz edeceğim. Birincisi biçim, ikincisi çalışma eksikliği, üçüncüsü manevi birliğimizde beliren çatlaklıklar. Biçimlerde eksiklik olursa iyi sonuç vermez. Elde bulunan listedeki değerli arkadaşlar, hangi zamanda, hangi koşullar altında çalışacaklardır? Belli değil. Güçlü bir kimsenin kendi arkadaşlarını bularak güçlü bir hükümet kurması gerekir.
Recep Bey, özellikle bu son düşünce üzerinde uzun bir konuşmada bulunmuş.
Talât Bey (Artvin) - Recep ve Abdurrahman Şeref Beyler pek güzel açıkladılar. Bakanlar Kurulu Başkanının görevi nedir? Görev ve sorumluluk yasasını bugüne değin çıkarmadık. Gazi Paşa Hazretleri bizi aydınlatsınlar; demiş.
Ben Genel Başkan Olarak Sorunun Çözülmesiyle Görevlendirildim
Başkan, bundan sonra görüşmenin yeterliğini oya koymuş, görüşme yeter görüldükten sonra birtakım önergeler okunmuş. Bu önergelerden Kemalettin Sami Paşa'nın önergesi kabul olunmuş. Bu önergeye göre ben, Genel Başkan olarak sorunu çözmek için Genel Kurulca görevlendiriliyordum.
Görüşmeler sırasında Çankaya'da, konutumda bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa'nın önergesinin kabul edilmesi üzerine toplantıya çağrıldım. Toplantı salonuna girer girmez doğru kürsüye çıktım, kısaca şu görüşü ve öneriyi ileri sürdüm:
"Baylar," dedim, "Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılığına düşüldüğü anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar izin verin. Bulacağım çözüm yolunu bilginize sunarım."
Başkan Fethi Bey, öneriyi oya koydu, kabul olundu. Baylar, bu bir saat içinde gereken kişileri Meclisteki odama çağırarak onlara 28 /29 Ekim gecesi hazırladığım yasa önerisi taslağını gösterdim ve kendileriyle görüştüm.
28 - 29 Ekim Gecesi Hazırladığım Yasa Tasarısını Önerdim
Öğleden sonra saat bir buçukta Parti Genel Kurulu yeniden Fethi Bey'in başkanlığında toplandı. İlk söz bende idi. Kürsüye çıktım ve şu konuşmayı yaptım:
"Sayın arkadaşlar, çözülmesinde güçlüğe uğradığınız sorunun neden ve etmeni; bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanısındayım. Eksiklik ve sakatlık, uygulamakta olduğumuz yöntem ve biçimdedir. Gerçekten, yürürlükteki Anayasamız gereğince bir bakanlar kurulu kurmaya giriştiğimiz zaman, bütün arkadaşların her biri bakanları ve bakanlar kurulunu seçmek zorunda bulunuyor. Hepinizin birden bakanlar kurulu seçmek zorunda bulunmanızdan doğan güçlüğün giderilmesi zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, böyle güçlüklerle karşılaşılıyordu. Görülüyor ki bu yöntem kimi zaman birçok karışıklıklara yol açıyor. Yüce kurulunuz, bu sorunun çözülmesi için beni görevlendirdi. Ben de bilginize sunduğum bu görüşten esinlenerek düşündüğüm biçimi saptadım. Onu önereceğim. Önerim kabul olunursa güçlü ve dayanışık bir hükümet kurulabilecektir. Devletimizin biçimini ve niteliğini saptayan ve hepimiz için erek olan Anayasamızın kimi yerlerini açıklamak gereklidir. Öneri şudur." dedikten sonra, bilinen tasarıyı okutmak üzere yazmanlardan birine uzatarak kürsüden ayrıldım.
Önerimin niteliği anlaşıldıktan sonra tartışmalar başladı:
Sabit Bey (Erzincan) - Kabine yöntemini benimsiyorum. Ancak, Anayasanın değiştirilmesi önerisi ile bugünkü bunalım giderilemez. Biz şimdi bir bakanlar kurulu başkanı seçelim. Anayasanın değiştirilmesini sonra düşünürüz; dedi.
Hâzım Bey (Niğde) - Anayasayı biz yapabilir miyiz? Sanırım yapamayız. Yetkimiz varsa bu, partide olmaz. Partide görüşüldükten sonra oturumda kimse söz söyleyemiyor. Ulusun varlığı ile ilgili yasalara burada kesin bir biçim verilmesine karşıyım. Bu gibi yasalar açık oturumda ve serbestçe görüşülmeli. Her şeyden önce hükümet bunalımını giderelim, düşüncelerini ileri sürdü.
Yunus Nadi Bey, Hâzım Bey'e şu yolda yanıt verdi: -Her ülke ilk kez Anayasa yaparken bu iş için bir kurucu meclis kurmuştur. Bizde ise bu gibi işlerde ayrıca kurucu meclis kurulacağı açıkça belirtilmemiştir. Bizde her zaman bu gibi değişiklikler olmuştur. Bizden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu yolda yürümüştür. Buna yetkimiz vardır. Duraksamayalım. Şimdi biz, hükümet bunalımının giderilmesini Başkan Paşa Hazretlerine bıraktık. O da bize, bu öneriyi getirdi. Bu öneride gösterilen yöntemi, bütün arkadaşlar ayrı ayrı düşünmüştür. Şimdi bunu saptamak gereklidir. Önerilen biçim eskiden beri vardır. Bunu açıklayıp daha belirli olarak saptayacağız.
Vehbi Bey (Balıkesir) - Bizim, şimdiye değin; görüşüldüğünü duyduğumuz Anayasadan bir bilgimiz yoktur. Gerçi gazetelerde gördük. Bu yeter mi? Onun için, biz önce bunu, bir bütün olarak görüşmek üzere sonraya bırakıp bunalımı giderelim.
Halil Bey - Anayasayı değiştirmeye ve yeniden yapmaya yetkimiz vardır. Ama, bu değişiklikler gerçekten yurdumuzun ve ulusumuzun mutluluğunu sağlar mı? Bunu söylemek gerekir. Bunu, hukukçu, hukuk bilgini olan arkadaşlarımız gelsinler, açıklasınlar. Açıklama yapılmadıkça bunun, hemen çözülmesinden yana değilim.
Üyelerden biri - Anayasa öyle gelişigüzel değiştirilemez.
Hamdullah Suphi Bey (İstanbul) - Dört yıl önce, ayrı ayrı seçimlerin kötülüğünü söylemiştim. Bugün de yine o durum ortaya çıktı. Gazi Paşa'nın önerisine gelince, bu yeni değildir. Dört yıl önce yapılan bir yasanın daha açık bir biçimde anlatılmasıdır. Durum bu olduğuna göre, buna karşı söz söyleyecekler gelsin, düşüncelerini söylesinler. Ama uzun uzadıya beklemeye zamanımız elverişli değildir.
Ragıp Bey (Kütahya) - Yasaların en iyisi olaylardan ve gereksemeden doğanıdır. Gerekseme ise meydandadır. Anayasa tamamlanmalıdır. Açıklanmalıdır. Önerinin hemen görüşülmesine geçelim.
Adalet Bakanı rahmetli Seyit Bey - Önerilen biçim yeni bir şey değildir. Yürürlükteki Anayasanın açıklanıp saptanmasıdır. Yasaları gerekseme yapar, kuramlar yapmaz. Zaman ve olaylar her şeye egemendir. Gelişim kuralı, değişmez, kesin bir kuraldır. Önerilen tasarıda bir yenilik yoktur. [Anayasayı] daha belirli ve açık olarak anlatırsak ulusumuzun ve ülkemizin yararına elbette daha uygun iş görmüş oluruz.
Ne Olursa Olsun Hükümetimizin Biçimi Cumhuriyet Olacaktır
Rahmetli Seyit Bey'in görüşüne Abidin Bey (Manisa) şu yanıtı verdi: -Önce hükümet bunalımını giderelim.
Eyüp Sabri Efendi (Konya)'nin düşüncesi şu idi: - Biz Gazi Paşa Hazretlerini yargıcı yaptık. "Bizim, Anayasayı değiştirmeye yetkimiz yok." demek, yasaya aykırı bir Meclis olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin Anayasayı değiştirme yetkisi apaçıktır. Ne olursa olsun, hükümetimizin biçimi kesinlikle cumhuriyet olacaktır.
Bundan sonra, İsmet Paşa söz alarak şu yolda bir konuşma yaptı:
"Parti Başkanının önerisini kabule kesin gerekseme vardır. Bütün dünya bizim, bir hükümet biçimi görüştüğümüzü biliyor. Bu görüşmelerimizi bir sonuca bağlamamak, güçsüzlüğü ve düzensizliği sürdürmekten başka bir şey değildir. Bir deneyimden söz edeyim. Avrupa diplomatları bu konuda beni uyardılar: 'Devletinizin başkanı yoktu. Şimdiki durumunuzda başkanınız, Meclis başkanıdır. Demek ki, siz ayrı bir başkan bekliyorsunuz.' dediler. Avrupa düşüncesi işte budur. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. Ulus, egemenliğine ve alınyazısına kendisi el koymuştur. Öyle ise, bunu yasa ile belirtmekten neye çekiniyoruz? Cumhurbaşkanı olmadan, başbakan seçme önerisi yasa dışı olur. Bunda kuşkuya yer yoktur. Başbakanı yasaya uygun olarak seçebilmek için Gazi Paşa Hazretlerinin önerisinin yasalaşması gerekir. Genel güçsüzlüğün sürdürülmesi doğru değildir. Partinin, bütün ulusa karşı yüklendiği sorumluluğun gereklerine göre iş yapmak zorunludur."
İsmet Paşa'dan sonra, rahmetli Abdürrahman Şeref Bey yaptığı konuşma arasında şu sözleri de söyledi:
"Hükümet biçimlerini saymak gereksizdir. Egemenlik sınırsız ve koşulsuz ulusundur." dedikten sonra, "Kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad kimilerine hoş gelmezmiş,varsın gelmesin!"
Bundan sonra Yusuf Kemal Bey, öneriyi kabul etmenin gerekli olduğunu belirten uzun bilgiler verdi, görüşlerini açıkladı. Sonra: "Bunun hemen yasalaşması için gerekli işlemin tamamlanmasını öneririm." dedi.
Önerim Parti Grubunda ve Hemen Mecliste Görüşülerek "Yaşasın Cumhuriyet" Sesleri Arasında Kabul Olundu
Abdullah Azmi Efendi'nin: "Bu iş önemlidir. Bu konu daha görüşülsün!" diye yükselen çıkışına karşın, görüşmenin yeterliği kabul olundu. Ondan sonra önerinin tümü ve arkasından maddeleri birer birer okunarak görüşülüp kabul edildi.
Baylar, Parti toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat öğleden sonra altı idi. Tasarı Anayasa Komisyonunca, yöntem gereği incelenerek, tutanağı hazırlanırken, Meclis başka işlerle uğraştı. En sonu, başkanlık katında bulunan Başkan Vekili İsmet Bey (İsmet (Eker)), Meclise şu bilgiyi verdi: "Anayasa Komisyonu, Anayasanın değiştirilmesi ile ilgili tasarının ivedilikle ve hemen görüşülmesini öneriyor." "Kabul!" sesleri üzerine, tutanak okundu. Önerildiği üzere, (ivedilikle) görüşüldü. Sonunda yasa, birçok milletvekillerinin "Yaşasın Cumhuriyet!" diye alkışlanan söylevleriyle kabul edildi.
Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Oybirliğiyle Beni Seçti
Ondan sonra, cumhurbaşkanı seçilmesi için Meclisin oyuna baş vuruldu. Toplanan oyların sonucunu, başkanlık katında bulunan İsmet Bey, Meclise şöylece bildirdi:
"Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı seçimi için yapılan oylamaya yüz elli sekiz kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, yüz elli sekiz üye, oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir."
Baylar, seçimden hemen sonra Mecliste yaptığım konuşmayı Tutanak Dergisi'nde okumuşsunuzdur. Ancak, tarihsel bir anıyı canlandırmak için izin verirseniz, o konuşmamı burada da olduğu gibi bilginize sunayım:
Sayın arkadaşlarım, önemli ve dünya çapında olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına değerli bir belge olan Anayasamızın kimi maddelerini açıklamak için özel komisyonca yüksek kurulunuza önerilen yasa tasarısının kabulü dolayısıyla, Türkiye Devletinin öteden beri dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası belli adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne değin doğrudan doğruya Meclisin Başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız görevi, cumhurbaşkanı sanıyla yine bu arkadaşınıza, bu âciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bundan dolayı şimdiye dek benim için gösterdiğiniz sevgiyi, yakınlığı ve güveni bir kez daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi tanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce Meclise gönlümün bütün içtenliğiyle teşekkür ederim.
Baylar, yüzyıllardan beri Doğuda kıyın ve haksızlık görmüş olan ulusumuz, Türk ulusu, soydan gelme niteliklerinden yoksun sayılıyordu.
Son yıllarda ulusumuzun eylemli olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve anlayış; kendisi için kötü sanıda bulunanların ne denli aymaz ve ne denli irdelemeden uzak, görünüşe önem veren kimseler olduğunu pek güzel tanıtladı. Ulusumuz, kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin yeni adıyla, uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki yerine yaraşır olduğunu, başaracağı işlerle tanıtlayacaktır.
Arkadaşlar, bu yüce kuruluşu meydana getiren Türk Ulusunun son dört yıl içinde kazandığı utku, bundan sonra da birkaç kat olmak üzere belirtilerini gösterecektir. Ben (âcizleri) eriştiğim bu güven ve inana yaraşır olmak için pek önemli saydığım bir noktadaki gereksemeyi bildirmek zorundayım. O gerekseme, yüce Meclisin bana karşı olan sevgisini, güvenini ve yardımını sürdürmesidir. Ancak böylelikle ve Tanrı'nın yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz gõrevleri iyi bir biçimde yapabileceğimi umarım.
Her zaman sayın arkadaşlarımın ellerine çok içtenlikle ve sıkıca yapışarak, onların yardımı olmadan iş göreceğimi bir an bile düşünmeyerek çalışacağım. Her zaman, ulusun sevgisine dayanarak hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve utkulu olacaktır.
Baylar, Meclisçe Cumhuriyeti kabul kararı 29/30Ekim 1923 gecesi saat 8 .30'da verildi, On beş dakika sonra, yani 8.45'te cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Durum o gece bütün ülkeye bildirildi ve her yerde, gece yarısından sonra, yüz bir kez top atılarak halka duyuruldu.
İlk hükümeti İsmet Paşa'nın kurduğunu ve Meclis Başkanlığına Fethi Bey'in seçildiğini bilirsiniz.”